Uçurumda Açan

 

Aşktın sen, kokundan bildim seni,

Bir ahırın içinde gezdirilmiş gül kokusu

Taşıttan indin, sonra da karşıya geçtin,

Elinde tuhaf bir çanta, saçında soku.

 

 

Akıl almaz işleri şu zambakgillerin,

Sokakta bir sövgü gibi akıp gittin,

Gözlerin sonsuz uzun, sonsuz çekikti,

Baksan uçtan uca Çin Seddi’ni görebilirdin.

 

 

Yanındaki adam mutlaka kardeşindir,

İstanbul öyle ağırbaşlı bir kent değildir.

Aşktın sen, gidişinden bildim seni,

Neye yarar sağduyuyu aşmazsa şiir?

 

Birbirinizi kucaklarken, neye yarar

Kucaklamıyorsak eski, yeni sevgilileri?

Diyorum çoğunca evli kadınlar

Bu yüzden ölü yıkayıcısıdırlar.

 

Bilir misin acaba ne demiş tilki?

Kişi bir anda nasıl çarpılıverir

Kuliste yarasını saran bir soytarı gibi,

Giderek nasıl anlaşılmaz olur sözleri..

 

Ömer ki gölü balığı için değil,

Kamışı için vergilendirdi.

Ama değnek vurulurken zavallı uğruya

Yüzüne ve neresine değmesin derdi?

 

Selam size büyük durumlar, doruk anlar!

Dağ görgüsü kazanır, Ağrı’yı bir kez görse de kişi.

Marmara’dan yirmi yılda çıkaramayacağı gerçeği,

Okyanusu beş dakika seyretmekle kavrar.

 

Belki de biraz geç rastladım sana,

Ama her şey geç gelmiyor mu yurdumuza,

1929 buhranı bile geç gelmemiş miydi?

Eksikliğe mi alışmışız, mutsuzluğa mı yoksa?

 

Bir ahırın içinde gezdirilmiş gül kokusu,

Ağır uykusu aldatılmış olanın

Ve aldatanın delik deşik uykusu.

Taşıttan indin, sonra da karşıya geçtin..

 

Divan, Nazım Hikmet, İkinci Yeni,

Kaç gündür adını düşünüyorum.

Ne demiş uçurumda açan çiçek?

Yurdumsun ey uçurum!

 

Cemal Süreya

( 1931 – 1990 )

 

Share

Ölür ise ten ölür, canlar ölesi değil.

Haberi aldığımda Viyana’da sabah kahvaltımı yapıyordum. Yekta Kopan’ın twitter mesajından aşağıdaki satırları okudum.

Bir anda kanım çekildi. Nuh Köklü’yü hiç tanımadım. Hiç görmedim. Hiç duymadım. O sabaha kadar dünyamın bir parçası değildi. Uzunca bir süre ne kahvaltımdan bir lokma alabildim ne de çayımdan bir yudum. Acı boğazıma dizildi…

İlk haberler basitçe bir dükkanın camına atılan kartopu yüzünden bir can’ın gittiğini söylüyordu. Hemen Nuh’un annesi aklıma geldi. Onu da hiç tanımıyorum. Haberi aldığında dünyasının nasıl yıkıldığı gözlerimin önüne geldi.

21 Şubat 2015’de Nuh Köklü’yü anmak için eylemde dağıtılan bilgi notu elime geçti. Olayın bize anlatılandan, en azından benim bildiğimden çok farklı olduğunu öğrendim. Bilgi notunda şu satırlar yer alıyordu:

“Yoldaşımızı, canımızı, can arkadaşımızı, Nuh Köklü’yu yitirdik…

Yeldeğirmeni Dayanışması ve Forza Yeldeğirmeni’nden arkadaşımız Nuh Köklü’yu psikopat bir esnaf gözümüzün önünde katletti.

Altıyol Boğa’da saat 20:00’da “İç Güvenlik Paketine karşı #direnözgürlük nöbeti tuttuktan sonra mahallemize dönerken kar topu oynamaya başladık. Karakolhane Caddesi’ne geldiğimizde camına sadece bir kar topu isabet eden Aktar dükkanından çıkan katil küfürlü bir şekilde, camının kırılma ihtimali üzerine bağırmaya başladı.

Sakinleştirme çabamıza rağmen üslubunu değiştirmeyen katil “silahı getirir hepinizi öldürürüm, raporum var ertesi gün de elimi kolumu sallar çıkarım” diyerek dükkana koştu ve elinde bir beyzbol sopasıyla dışarı çıktı. Sopayı savurduğu anda elinden alıp olayı kapatmak için ısrar etmemize rağmen tekrar içeri koşup elinde ekmek bıçağıyla çıkan katil önce kendisini engellemeye çalışan kadın arkadaşımıza bıçağı savurdu ve şans eseri bıçak omzunun üstünden geçti. Onu itip erkek arkadaşımıza ulaşan katil bıçağı ile montunu kesti ancak yaralayamadı. Ardından karşı kaldırımda kalan başka arkadaşa yönelen katil çöp konteynırmın arkasına onu sıkıştırıp itince NUH yardıma koştu ve katile müdahale etti ve kayıp düştü. O esnada NUH’a dönüp doğrudan göğsüne saplayan katil ayağa kalkarak bıçağı önüne gelene savurmaya devam etti.

On onbeş adım atan NUH yere yığıldı ve sağlıkçı arkadaşımız tampon yapmaya başladı. Bu esnada psikopat halen “bana bir şey olmaz yarın çıkarım” diye bağırıyordu.

Arkadaşlarımız Nuh’u taksi ile hastaneye götürdüler. Bütün bu olanlara ve toplanan yaklaşık 150 kişinin kınamalarına rağmen küfürlerine, kadın arkadaşlara tacizlerine devam eden katil dükkana girip bıçağı ve ellerini yıkadıktan sonra telefonda sırıtarak biriyle konuşmaya başladı. Dışarı çıkıp önüne gelene küfür etmeye devam edince mahalleli psikopata müdahale etti ve bu esnada yere düşerken dükkanın kapısındaki camı kırıldı. Bunu açıklama nedenimiz, haberlerde sanki kartopu camı kırmış gibi takdim edilmesidir….”

Nihai kararı mahkemeler verecek. Şahitler dinlenecek, bitmeyen ve geri dönmeyecek canlar üzerinden kararlar verilecek…

Bütün bu olanlara ve geçen haftalardaki Özgecan’ın acı kaybını da hatırlayınca çok kızdım ama çok… Nasıl günler geçiriyorduk ki, camımıza atılan bir kartopunu bıçakla karşılamaya çalışıyorduk. Hala anlayabilmiş değilim. Psikolog da değilim, ancak Türkiye’de herkesin minör depresyondan başlayıp majör’e kadar depresyonun bütün türlerine sahip olduğunu düşünüyorum. Ülkenin günden güne kutuplaşması, insanların gerginliklerinin artması  beni içten içe korkutuyor.

Vicdan, insaf ve merhamet duygularının bu kadar hızlı ortadan kaybolmasına şaşırıyorum. İnsaf diyorum! İnsaf…

 

Share

Speak

Susmanın altın olduğu bir ülkede büyümüş insanlar için sanırım birileri artır konuşun demeli. İsveç şair Helga Henschen’ın Olaf Palme ardından yazdığı bu şiiri Türkçe yeniden yazılmış haliyle dinlemiş olabilirsiniz.  Ben İngilizcesini daha sevmişimdir.

 

speak
you who still have lips
speak
speak to the neighbors in the hallway
speak to people in the street
and in the subway

those, who still have ears
will hear

write words on paper
on walls and on banners
carry the words through the city
high above your heads
so everyone can see
distribute leaflets
about freedom resistance peace
solidarity and human dignity

let the words fly like swallows
to faraway lands
guided by the stars
like doves of hope
to our sisters and brothers
in the prisons of the world
those who could not be silent

speak
you who still have lips

words can become suns
words can become rivers
words can open gates
and build bridges
words can overthrow tyrants
if enough of us
arm ourselves with words

speak speak
it is our duty
to those who spoke
while they still
had lips

 

 

Türkçesi

 

Ne umutlarımız ne düşlerimiz vardı!..
İnsanca pek insanca…
Ben bir umudun ardına takılıp, savruldum…
Yaşamımı değil, ömrümü değil, tüm geleceği
Paylaşma, düşlerimin ardında savruldum…
Rüzgar değil…
Konuş… Konuş… Konuş… Dudakların varken daha!
Sözcükler güneş!
Sözcükler ırmak olur.
Kapılar açılır sözcüklerle köprüler kurulur…
Silah gibi kuşanınca;
Çoğaltan sözcükleri
Sonu gelir zalimlerin!
Konuş… Konuş… Konuş…
Dudakların varken daha!
Bil ki borcundur konuşmak…
Sana konuşmuş olanlara…
Umarım anlıyorsundur beni…
‘Umarım’
Sevgisiz bir yaşam gülleri solmuş güneş, güneş görmeyen
bir bahçe gibidir…

Helga Henschen

Share