Engellediklerimiz

Uzun zamandan beri belediye otobüsleri hakkında yazmak istiyordum. Uzun bir aradan sonra şehrin içindeki iş yerime gitmek için her sabah ve akşam belediye otobüslerini kullanıyorum. Yaklaşık olarak bir seneden beri biriktirdiğim gözlemlerimi paylaşmayı planlıyordum. Aniden ortaya çıkan bir olay bütün biriktirdiklerimi çöpü atmama sebep oldu. Ne otobüslerin ne derece sıcak olduğu, ne şoförlerin insan taşıdıklarının farkında olmaması ne de elektronik uyarı tabelalarının önemi kaldı.

Geçen hafta bir akşamüstü Kadıköy’e gitmek için otobüs’e bindim. Belediye otobüslerini sıkça kullananların bileceği gibi herkes kendi güzergahında belirli numaralı otobüslere binmeyi tercih eder. Uzaktan daha boş olduğunu gördüğüm bir otobüse bindim, kartımı bastığımda otobüsün ön kısmının dolu ama ortalardaki nispeten boş alanı farkedince yavaşca ilerledim. Bir yıl içinde ilk defa otobüsün orta kısmındaki engellilerin kullanımı için ayrılmış alanda iki sandalye vardı.

null

Ülkemde engelli insanların fiilen hapis cezasına mahkum edilmiş insanlar olduğunu düşünürken, hayatın için bu şekilde katılabilmiş olmanın sevinciyle sarsıldım. Sanırım erken sevinmişim..Üç durak sonra durdurma düşmesine bastıktan sonra çift oldukları anladığım insanlar, şoföre engelli inecek diye yüksek sesle seslendiler.

Kadıköy’de uzunca bir süredir kaldırımlar yapıldığı için insanlar yollardan yürüyor. Durakta otobüs durdu. Sanki zaman durdu ve an durdu…Herkes nasıl ineceklerini seyrediyordu. İsmini bilmediğim engelli bayan otobüsün orta kısmında duran yolculara hitaben
-lütfen rampayı açar mısınız?,
dedi. Ben nereden açılacağını anlamaya çalışırken bana dönüp:

-Yerdeki kulptan tutum rampayı kaldıracaksınız!
dedi. Ben şaşırdım ve yıkıldım. Çünkü yurtdışında belediye otobüslerinde engelliler için yapılmış durdurma düğmesine bastığınızda otobüs durak tarafına doğru yatıp, rampa hidrolik destekler sayesinde yavaşca açılır. İnsanlar biner ya da iner sonrasında rampa dışarıdaki düğmeye basılınca kapanır ve otobüs yükselirdi. Türkiye’de o bütün Belbim teknolojisi (!) ile donanmış otobüslerde inmek isteyen engelli, otobüs durakta durunca etraftaki insanların yardımına muhtaç olmaya tekrar mahkum ediliyor. İnsanların engellerinin üstüne engel ekleniyor.

Ben otobüsten indim, rampayı indirdim. Otobüs yana yatmadığı için tekerlekli sandalyelerin rampadan güvenli şekilde inmesine yardım ettim. Başka birisi de diğer engelliye yardım etti. Utanç içinde onları indirmiş olmanın zerre miktar neşesiyle yapılmamış kaldırım taşlarının arasına bırakırken engelli bayan bize:
-Hakkınızı helal edin!
dedi.

Yer yarılsa ve ben içine girsem daha iyiydi…O sözler karşısında insanlığımdan utandım. Onlara sizin önünüze yeni engeller koyduğumuz, siz hakkınızı helal edin diyemedim. Rampayı kapatıp, pişkin otobüs şoförünün kapıyı kapatmasıyla hareket ettik.

Bu ülkede insanların sağlığı için bir çok yatırım yapıldığı söyleniyor. Hele de son günlerde gelen yasakları düşündüğümde niçin yönetimlerin insanların hayatlarını yaşanılır kılmak için çabalamadığını anlayamıyorum.

Share

Gidersen Yıkılır Bu Kent

e467caf0dd2d11e1b8031231380702ee_7

Gidersen yıkılır bu kent, kuşlar da gider
Bir nehir gibi susarım yüzünün deltasında
Yanlış adresteydik, kimsesizdik belki
Sarışın bir şaşkınlık olurdu bütün ışıklar
Biz mi yalnızdık, durmadan yağmur yağardı
Üşür müydük nar çiçekleri ürpeririken

Gidersen kim sular fesleğenleri
Kuşlar nereye sığınır akşam olunca

Sessizliği dinliyorum şimdi ve soluğunu
Sustuğun yerde birşeyler kırılıyor
Bekleyiş diyorum caddelere, dalıp gidiyorsun
Adını yazıyorum bütün otobüs duraklarına
Öpüştüğümüz her yer adınla anılıyor
Bir de seni ekliyorum susuşlarıma

Selamsız saygısız yürüyelim sokakları
Belki bizimle ışıklanır bütün varoşlar
Geriye mapushaneler kalır, paslı soğuklar
Adını bilmediğimiz doslar kalır yalnız
Yüreğimize alırız onları, ısıtırız
Gardiyan olamayız kendi ömrümüze her akşam

Gidersen kar yağar avuçlarıma
Bir ceylan sessizliği olur burada aşklar

Fiyakalı ışıklar yanıyor reklam panolarında
Durmadan çoğalıyor faili meçhul cinayetler
Ve ölü kuşlar satılıyor bütün çiçekçilerde
Menekşeler nergisler yerine kuş ölüleri
Bir su sesi bir fesleğen kokusu şimdi uzak
Yangınları anımsatıyor genç ölülere artık

Bulvar kahvelerinde arabesk bir duman
Sis ve intihar çöküyor bütün birahanelere
Bu kentin künyesi bellidir artık ve susuşun
İsyan olur milyon kere, hiç bilmez miyim
Sokul yanıma sen, ellerin sımsıcak kalsın
Devriyeler basıyor karartılmış evleri yine

Gidersen yıkılır bu kent kuşlar da ölür
Bir tufan olurum sustuğun her yerde

Ahmet Telli

Share

Bilgi tehlike ile ölçülür…

Pool of Knowledge

– “Bilgelik dedin ha. Sen bilgin misin yoksa? Hangi bilginin peşindesin?”

Casus:

– “Evet, çok şey bilirim. Limanlarınıza girip çıkan gemilerin ne yük taşıdığını, yaptığınız gizli anlaşmaları, idareniz altında olan milletlerin isyana eğilimlerini, depolarınızdaki barutun miktarını, toplarınızın sayısını, her şeyi, her şeyi bilirim.”

– “Bre melun, sen bana bilgin olduğunu söyledin. İnsan bu anlattıklarını bilmekle hiç bilgin olur mu?”

– “Sizin bilginleriniz ne bilirler?”

– “Müneccimlerimiz ilanı harp ve sünnet için uygun zamanları bilirler. Şeyhler gayb alemine mahsus sırları, medrese alimlerimiz ise neyin günah neyin sevap olduğunu bilirler”.

– “Yüce padişah! Eğer bu saydığın bilginler sadece anlattığın şeyleri biliyorsa, onların pek fazla bir şey bildikleri söylenemez”.

– “Neden?”

“Çünkü bilgi tehlike ile ölçülür”.

– “Ne demek bu?”

“Bilgi doğru olmak zorundadır ve bilgin, hata yapmaktan ölümden korkar gibi korkar. Sizin bilgileriniz hata yapmaktan korkar mı?”

-“Doğrusu bundan pek emin değilim. Ama önce ne demek istediğini iyice anlat bana”.

-“Şunu kastediyorum: Müneccimleriniz ya da medrese hocalarınız bir hata yaptıklarında sözgelimi cezaya çarptılırlar mı? Hata yapmaktan korkmuyorsa belki de hatanın cezasından korkuyorlardır”.

-“Hayır. Onlar cezaya çarptırılmaz. Çünkü onlara bilgin diye saygı duyarız”.

“Öyleyse onların doğru düşünmeleri için yeterince şart yok demektir. Çünkü onlar doğru düşünseler de düşünmeseler de nasıl olsa göreceklerini, tehlikeye düşmeyeceklerini bildiklerinden hatadan da korkmazlar. Ama, mesela, tüccarlar öyle mi?. Bu mesleğin adamları doğru düşünmedikleri anda iflas ederler. Benim gibi casuslar da hata yapar yapmaz yakalanıp asılırlar. İşte bu yüzden, hata yaptığı anda servetini, hatta canını kaybedebilecek olmayan insanların fikrine güvenilmez. Çünkü malı, canı, sevdikleri tehlikede olmayan biri doğru düşünemez. Bilgi tehlike ile ölçülür dediğimde kastettiklerim bunlardı.

Bu satırlar İhsan Oktay Anar’ın Puslu Kıtalar Atlası romanında yer alan bir bölüm. Bu satırları okuduğum sıra gerçekten öyle mi sorusunu sormadan edemedim.

Halbuki ben de sık sık “Marifet iltifata tâbidir, müşterisiz meta zâyidir”, sözünü kullanırım. Bütün bu düşünceler arasındayken aklıma arşivimdeki bir haber geldi.

“Büyük Riskleri Tahmin ve Önleme Komisyonu’nda görevli 6 bilim adamı ve bir kamu yetkilisi, depremin şiddetini ve etkilerini önceden kestirip gerekli uyarıda bulunmadıkları gerekçesiyle 6’şar yıl hapis cezası aldı.

Büyük Riskler Komisyonu Başkanı Franco Barberi, Ulusal Jeofizik Enstitüsü başkanı Enzo Boschi, Ulusal Deprem Merkezi direktörü Giulio Selvaggi, Avrupa Deprem Mühendisliği Merkezi direktörü Gian Michele Calvi, fizikçi Claudio Eva, Sivil Savunma Kurumu deprem riski bürosu direktörü Mauro Dolce, Sivil Savunma Kurumu teknik departman başkan yardımcısı Bernardo De Bernardinis’in yargılandığı davada iki yıl sonra karar dün açıklandı. Savcılık, depremden yaklaşık bir hafta önce, artçı sarsıntılara rağmen büyük bir risk olmadığını söyleyen heyet hakkında 4’er yıl hapis istedi. Ancak mahkeme, savcılığın talebini yetersiz bularak sanıkların kasıtsız cinayetten suçlu olduğuna hükmetti ve her birinin 6 yıl hapisle cezalandırılmasına karar verdi. Sanıklar ayrıca ömür boyu kamu görevinden men edildi. Depremzedelere 9 milyon euro tazminat ödeyecekler.

Mahkemenin kararı, bilim dünyası tarafından tepkiyle karşılandı. Jeologlar Konseyi Başkanı Gianvito Graziano, depremlerle ilgili kesin tahminde bulunmanın henüz mümkün olmadığına dikkat çekerek kararın çok tehlikeli bir hüküm içerdiğini söyledi. İnternet sitelerinde de “yargılanan bilim” oldu yorumları yapıldı.”

Şimdi soruyorum gerçekten tehlike olmadan bilgi güvenilir olmaz mı? Bilgi üretmek için tehdit altında mı olmalıyız? Marifet ve iltifat ilişkisi belli ki sadece arz ve talep dengesini gösteren bir söz. Peki beynimiz ve tehdit altında bilgi üretmetme arasındaki ilişkiyi nasıl? Ürettiğimiz bilginin sonuçlarından sorumlu olduğumuzu bilse daha tutarlı ve doğru bilgiler üretir miyiz?

Bu soruların cevaplarını bilmesem de şunu söyleyebilirim ki üretilen bilgilerin sonucunda ceza alabilmeniz için de ürettiğiniz bilgiyle ilgilenen birilerinin olması gereklidir. Bilgiyi talep eden birileri olacak ve sonucunda üretilen bilginin tutarlı olmaması halinde tepki gösterecek. Ceza mı mükafat mı dengesi üretim sürecine yardım eder ayrı bir tartışma konusudur. Bir gerçek var ki bilginin üretilmesi talep ve takip gereklidir.

Share