Bilgi tehlike ile ölçülür…

Pool of Knowledge

– “Bilgelik dedin ha. Sen bilgin misin yoksa? Hangi bilginin peşindesin?”

Casus:

– “Evet, çok şey bilirim. Limanlarınıza girip çıkan gemilerin ne yük taşıdığını, yaptığınız gizli anlaşmaları, idareniz altında olan milletlerin isyana eğilimlerini, depolarınızdaki barutun miktarını, toplarınızın sayısını, her şeyi, her şeyi bilirim.”

– “Bre melun, sen bana bilgin olduğunu söyledin. İnsan bu anlattıklarını bilmekle hiç bilgin olur mu?”

– “Sizin bilginleriniz ne bilirler?”

– “Müneccimlerimiz ilanı harp ve sünnet için uygun zamanları bilirler. Şeyhler gayb alemine mahsus sırları, medrese alimlerimiz ise neyin günah neyin sevap olduğunu bilirler”.

– “Yüce padişah! Eğer bu saydığın bilginler sadece anlattığın şeyleri biliyorsa, onların pek fazla bir şey bildikleri söylenemez”.

– “Neden?”

“Çünkü bilgi tehlike ile ölçülür”.

– “Ne demek bu?”

“Bilgi doğru olmak zorundadır ve bilgin, hata yapmaktan ölümden korkar gibi korkar. Sizin bilgileriniz hata yapmaktan korkar mı?”

-“Doğrusu bundan pek emin değilim. Ama önce ne demek istediğini iyice anlat bana”.

-“Şunu kastediyorum: Müneccimleriniz ya da medrese hocalarınız bir hata yaptıklarında sözgelimi cezaya çarptılırlar mı? Hata yapmaktan korkmuyorsa belki de hatanın cezasından korkuyorlardır”.

-“Hayır. Onlar cezaya çarptırılmaz. Çünkü onlara bilgin diye saygı duyarız”.

“Öyleyse onların doğru düşünmeleri için yeterince şart yok demektir. Çünkü onlar doğru düşünseler de düşünmeseler de nasıl olsa göreceklerini, tehlikeye düşmeyeceklerini bildiklerinden hatadan da korkmazlar. Ama, mesela, tüccarlar öyle mi?. Bu mesleğin adamları doğru düşünmedikleri anda iflas ederler. Benim gibi casuslar da hata yapar yapmaz yakalanıp asılırlar. İşte bu yüzden, hata yaptığı anda servetini, hatta canını kaybedebilecek olmayan insanların fikrine güvenilmez. Çünkü malı, canı, sevdikleri tehlikede olmayan biri doğru düşünemez. Bilgi tehlike ile ölçülür dediğimde kastettiklerim bunlardı.

Bu satırlar İhsan Oktay Anar’ın Puslu Kıtalar Atlası romanında yer alan bir bölüm. Bu satırları okuduğum sıra gerçekten öyle mi sorusunu sormadan edemedim.

Halbuki ben de sık sık “Marifet iltifata tâbidir, müşterisiz meta zâyidir”, sözünü kullanırım. Bütün bu düşünceler arasındayken aklıma arşivimdeki bir haber geldi.

“Büyük Riskleri Tahmin ve Önleme Komisyonu’nda görevli 6 bilim adamı ve bir kamu yetkilisi, depremin şiddetini ve etkilerini önceden kestirip gerekli uyarıda bulunmadıkları gerekçesiyle 6’şar yıl hapis cezası aldı.

Büyük Riskler Komisyonu Başkanı Franco Barberi, Ulusal Jeofizik Enstitüsü başkanı Enzo Boschi, Ulusal Deprem Merkezi direktörü Giulio Selvaggi, Avrupa Deprem Mühendisliği Merkezi direktörü Gian Michele Calvi, fizikçi Claudio Eva, Sivil Savunma Kurumu deprem riski bürosu direktörü Mauro Dolce, Sivil Savunma Kurumu teknik departman başkan yardımcısı Bernardo De Bernardinis’in yargılandığı davada iki yıl sonra karar dün açıklandı. Savcılık, depremden yaklaşık bir hafta önce, artçı sarsıntılara rağmen büyük bir risk olmadığını söyleyen heyet hakkında 4’er yıl hapis istedi. Ancak mahkeme, savcılığın talebini yetersiz bularak sanıkların kasıtsız cinayetten suçlu olduğuna hükmetti ve her birinin 6 yıl hapisle cezalandırılmasına karar verdi. Sanıklar ayrıca ömür boyu kamu görevinden men edildi. Depremzedelere 9 milyon euro tazminat ödeyecekler.

Mahkemenin kararı, bilim dünyası tarafından tepkiyle karşılandı. Jeologlar Konseyi Başkanı Gianvito Graziano, depremlerle ilgili kesin tahminde bulunmanın henüz mümkün olmadığına dikkat çekerek kararın çok tehlikeli bir hüküm içerdiğini söyledi. İnternet sitelerinde de “yargılanan bilim” oldu yorumları yapıldı.”

Şimdi soruyorum gerçekten tehlike olmadan bilgi güvenilir olmaz mı? Bilgi üretmek için tehdit altında mı olmalıyız? Marifet ve iltifat ilişkisi belli ki sadece arz ve talep dengesini gösteren bir söz. Peki beynimiz ve tehdit altında bilgi üretmetme arasındaki ilişkiyi nasıl? Ürettiğimiz bilginin sonuçlarından sorumlu olduğumuzu bilse daha tutarlı ve doğru bilgiler üretir miyiz?

Bu soruların cevaplarını bilmesem de şunu söyleyebilirim ki üretilen bilgilerin sonucunda ceza alabilmeniz için de ürettiğiniz bilgiyle ilgilenen birilerinin olması gereklidir. Bilgiyi talep eden birileri olacak ve sonucunda üretilen bilginin tutarlı olmaması halinde tepki gösterecek. Ceza mı mükafat mı dengesi üretim sürecine yardım eder ayrı bir tartışma konusudur. Bir gerçek var ki bilginin üretilmesi talep ve takip gereklidir.

Share

Onarmak zordur

feb07-06-1024

Şarkılar değil de
Hep kulaklar bitiyor,
Onarmak zordur.

Bir yürek üşümüş
Kapamış kapılarını,
Onarmak zordur.

Bir şey yitirilmiş,
Hiç eskimeyecektir,
Onarmak zordur.

İnsanın içine düşen korku
Özgürlüğünden olmuştur,
Onarmak zordur.

Ölümü düşünmek yenilmek,
Sevmek ölümü yenmektir.
Onarmak zordur.

Özdemir Asaf

Share

Sebeb-i Telif

Başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımız
yaprakla yağmurun aşkı meselâ
kim olsa serpilen coşturuyor bizi
imreniyoruz başkalarının mahvına.
Yağmur mahvoluyor çarparak
kendini parçalıyor mâşukunun açılan kıvrımında
yaprak dirimle irkiliyor nazlı ve mağrur
silkiniyor vuran her damlayla.

Başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımız
bakıp başkasının başkayla kurduğu bağlantıya
aşka dair diyoruz ilk anı bu olmalı
ilkönce damarlarımızda duyuyoruz çağıltısını
uzak iklimlerin
kokusu gitmediğimiz şehirlerin önceden
bir baş dönmesiyle kabarıyor hafızamızda
sonra ayrılıklar düşüne dalıyoruz:
Bize ait olan ne kadar uzakta!

Başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımız
başkalarının düşünceleriyle değil.
“Üstümde yıldızlı gök”demişti Königsberg’li
“içerimde ahlâk yasası”.
Yasa mı? Kimin için? Neyi berkitir yasa?
İster gözünü oğuştur,istersen tetiği çek
idam mangasındasın içinde yasa varsa.
Girmem,girmedim mangalara
Yer etmedi adalet duygusu
içimde benim
çünkü ben
ömrümce adle boyun eğdim.
Yıldızlı gökten bana soracak olursanız
kösnüdüm ona karşı
onu hep altımda istedim.

Başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımız
ve devam ediyor başkalarının hınçlarıyla
düşmanı gösteriyorlar,ona saldırıyoruz
siz gidin artık
düşman dağıldı dedikleri bir anda
anlaşılıyor
baştan beri bütün yenik düşenlerle
aynı kışlaktaymışız
incecik yas dumanı herkese ulaşıyor
sevinç günlerine hürya doluştuğumuzda
tek başınayız.

Diyorum hepimizin bir gizli adı olsa gerek
belki çocuk ve ihtiyar,belki kadın ve erkek
hepimiz,herbirimiz gizli bir isimle adaşız
yoksa şimdiye kadar hesapların tutması lâzımdı
hayatımıza kendi adımızla başlardık
bilmediğimiz bu isim,hesaptaki bu açık
belki dilimi çözer,aşkımı başlatırım
aşk yazılmamış olsa bile adımın üzerine
adımı aşkın üstüne kendim yazarım.

İsmet Özel

Share