Where are you now

Hiç Mumford and Sons grubunu dinlediniz mi bilmiyorum. Bence dinlemediyseniz kendilerine bir şanş verin. Şu çarpıcı sözlerle sizi alıp götürür..

it came to the end it seems you had heard.
cause we walked the city streets,
you never said a word.

when we finally sat down
your eyes were full of spite.
i was desperate, i was sweet
i could not put up a fight.

where are you now?
where are you now?
do you ever think of me
in the quiet, in the crowd?

Sevdiklerimizi ve geçen zamanı düşününce başka bir anlamlı oluyor. Bütün bu zihin karmaşıklığında Şule Gürbüz’ün Bir+Bir dergisindeki röportajındaki

“Hepimiz her şeyi yapabiliriz. Yapamamak, insanın yapmak isteyip de yapmadığı, kendinde eksik kalmasına müsaade ettiği bir şeydir, bu suretle kendisini olgunlaştırmasıdır. Hepimizin bulunduğu yerde yapabileceği şeyler vardır. Ama hep başka yerlerdekine duyulan heves, o eksilmedeki manayı da kaçırır ve kaptırır. ”

Epey ağır bir cümle..Anlaması zor, sindirmesi meşakkatli..Öyle gece gece aklıma geldi paylaşayım dedim.

Share

Zamanın farkında bir saat yolcusu-Şule Gürbüz

Uzun zaman önce adını bile bilmezdim. Belki tek ortak noktamız çocukluğumda, geceleri uyurken dinlediğim saat tık tıklarının vazgeçilmez melodisiydi…Azimle bir zamanın efendisine süluk etmiş ve beni öteki alemlere götüren melodiyi çalan orkestranın şefi olmaya namzed olmuş..Bahsettiğim kişi Şule Gürbüz. Bazı şanslılar onu Kambur’uyla tanıyorlar. Bazıları da sultanların sarayındaki ekmek teknesiyle..

Ben  onu, “zamanın farkında” olmadığım zamanlarda tanıdım. Gözüme takılan bir kaç satırı da not aldım…

“Hangi biriyle uğraşıp hangisini iyi edeceksin, kolay mı? Değil. Bildiğim bir şey var, bir şey nasıl bozulmuşsa tersi ile düzeliyor.” s. 31.

“İnsan ailesinin yanında havalı değildir ama rahattır. Demek ki mesele havalı olmadan da yaşayabilmeyi, olduğun gibi, pek de matah olmadığını bilenlerle bir arada olabilmeyi içine sindirebilmekte. Bu tip bir rahatlık, evet bu bir rahatlıksa insana ait değil gibi geliyor bana. Ben de senin kadar ışıksızım, bilgisizim, vasatiyim…diyebilmek, bu hali sergileyebilmek bana en zoru geliyor.” s. 33.

“Anlama o kadar sancılı bir süreç, kabullenme o kadar ezıyetli bir hal ki anlamak ve kabul etmek, bunu içine sindirmek, bu hal ile bir olmak çekmek anlamına da gelebiliyor. Anlamak öyle bir sancı ki insanın vücuduna bir başka insan daha yerleşiyormuşcasına bir darlık, isyan, bunalma, kabullenme güçlüğü ve daha, çok daha dar bir yerde yaşama mecburiyeti getiriyor. Anlama öyle zor ki, anlayışı ve onunla gerçekten bir olup olmayışı her an, her şeyle sınıyor, hep alamanın neticelerini istiyor. Ve nihayet gerçekten anlanmışsa, anlama gerçekleşmişse o darlık giderek genişliyor, içinde dönülen bir giysi, koruyucu tılsımlı bir gömlek, başın üstünde görünmez, nereden geldiği belirsiz bir hale gibi dönen ve her şeyi tatlılaştıran bir ışık oluyor. Bunu dünyada yapmayanın, buna yanaşmayanın buraya gelince karşılacağı bundan başkası değil. Orada daha kolay olabilirdi diye, orada benden beklenen daha azdı diye hep aklıma geliyor. Zaman ıstırap demek, ıstırabı çok çekmeyeyim diye her şeyin üzerinden en ağırlığıyla geçişine göz yummak, sessiz kalabilmek, gördüklerini görmek ama sadece görmek demek. Zaman, bir algının acısından ve yetersizliğinden başka ve daha derin bir algının acısına uzanan yoldaki yolcunun mevcudiyeti demek, yürüyen, önünü görmeyen, görmesinin imkanı olmayan demek. Önüne çıkanı değerlendiren ama ne çıktığını o gözden kaybolduktan sonra anlayan demek. ” ss. 87-88

“Tazeyken pek mi iyiydi, elbet hayır, tazeyken her şey ve herkes tazeyken, gençken iştah açık olur, insan aptallığının doruğundadır. Ne bulsa yer, iyiyi bilmez, aramaz, anlamaz, görse tanımaz. Orta yaşında da gençken yaptıklarımı bozmayayım, haksız ve yanlış olduğum belli olmasın diye evirir çevirir, eğilir bükülür.” s. 71.

Share

Othello ve zamanın getirdikleri

Bayram tatili sonrasındaki koşturmam ancak bir nihayete erdi. Hayatımda hep bir devinim var. Bazen beni de içine alıp köpüklerinden nefes alabileceğim kadar küçük alanlarda sıkışıp kalıyorum. Havaların Aralık ayına rağmen kış mevsimine yakışmayan yüksekliği nihayet sona erdi. Bunun dışındaki endişelerin ve sıkıntılarım için beklemekten başka bir çare yok. Zaman en iyi ilaç ancak şifa olmadan önce hastayı da küçültüyor. İnsanların bazıları iyi yönde bazıları kötü yönde beni şaşırtmaya devam ediyor. Kızgınlığın insan tabiatını şirazeden çıkardığı görmeye alıştım artık. Sığınacak limanlar bulmak eskisi kadar kolay olmuyor… Çizgilerin eridiği ve bakışların miyoplaştığı günler geçiriyoruz insanlık olarak. İnsanın insan olduğu için sevildiği ve saygı duyulduğunu görmek istiyorum.  Öğretim düzeyimiz ne kadar düştüyse eğitim seviyemiz de bir o kadar düştü. Yiyeceklerimizle birlikte aşklarımız, hislerimiz ve estetiğimiz de plastikleşti. Bir damla ümidim var ama yine de Othello’nun dediklerini tekrar etmekten kendimi alamıyorum.

Tanrı sınamak istediğinde beni
Dert verip dermanımı keseydi,
Bin bir türlü sıkıntı, utanç yağdırsaydı
Göklerden şu çıplak kafama,
Boğazıma kadar beni gömseydi yoksulluğa,
Tutsak edip kırsaydı bütün umutlarımı,
Bir damla huzur bulabilirdim yine de
Ruhumun bir köşesinde.
Ama hayır, küçümseyen dünyanın
Durmadan beni gösteren parmağı
Değişmeyen bir alay konusu ediyor beni.
Buna da katlanabilirdim; dayanabilirdim buna da.
Ne yazık, içime aşkımı sakladığım,
Bana isterse hayat, isterse ölüm getiren o kaynaktan,
Sevgisini isterse besleyen, isterse kurutan o pınardan.
Çıkarılıp atılmak!
Ya da orada kalıp orayı kurbağaların
Çiftleşip ürediği pis bir su birikintisi saymak!
Rengin uçtu bak;
Sakin ol, genç, gül dudaklı, masum yüzlü melek!
Şimdi cehennem kadar korkunç görünüyorsun sen!
Seni koklayanı kendinden geçirip acı veren
Zararlı ot, hiç doğmamış olsaydın keşke.
”Ne günah işledim,” diye soruyor bir de!
Bu güzel kağıt, bu eşsiz kitap
Üstüne ” Orospu ” yazılsın diye mi yaratıldı?
Ne günah işlemiş! İşlemiş! Orta malı seni!
Senin yaptıklarını söyleseydim eğer,
Cayır cayır yanardı yanaklarım ocak gibi,
Utanç denen şeyi yakıp kül ederdi.
Ne günah işlemiş!
Kokusunu duymasın diye gök burnunu tıkıyor,
Ay, gözlerini kapatıyor utançtan.
Önüne çıkanı öpen çapkın bile
Toprağın derinliklerine sığınmış işitmesin diye.
Günahı neymiş?!! Utanmaz orospu!…

OTHELLO
William Shakespeare
Türkçesi : Özdemir NUTKU

Share