Yeni yaş ve iş…

Yeni yaşıma girdiğim bu günlerde hayatımdaki taşınmaların ve değişikliklerin sayısındaki artış benim yerleşikliği seven ruhumu derinden sarsıyor. En büyük değişiklik 7 yıl 6 ay çalıştığım kurumdan ayrılmamdır. Işık Üniversitesi’nin Uluslararası İlişkiler Bölümü’nün ilk mezunlarına yaptığım ilk dersi dün gibi hatırlıyorum. Şile’ye gidip gelerek geçen yıllarımda muhteşem dostluklar edindim. Sevindim, üzüldüm, kırıldım, büküldüm, yoruldum…İnsanın yaşabileceği her şeyi yaşadım sanırım. Kocaman yüreği olan insanlarla çalışmak bana çok şey öğretti. Hızla değişen yönetimler ve imkanların olmadığı noktada özveriyle yerine getirilen hamleler…Karlı yollar, kahveler, sohbetler ve arkadaşlıklar.. Bütün güzel duygular gibi onların da sonu geldi. Elimde tek kalan yol boyunca edindiğim arkadaşlarım ve tecrübelerim. Dostluklarını esirgemeyen herkese ayrıca teşekkür borçluyum. Öğrencilerimin bazılarının durumdan haberi yok. Onları da mezun etmek isterdim. Ancak bu her yeni öğrenci grubunu mezun etme isteği sonu gelmez bir zincir başlattığı için bir nokta durmak gerekiyor.

Yeni iş yerim şehrin ve hayatın merkezinde yer alıyor. Yeni iş yerimde daha az araç kullanıyor daha çok yürüyorum. Fotoğrafı çekilesi çok malzeme var. Artık her sabah hikayeler dinleyerek işime gidiyorum. Tarihi şehrin kalbine yol alıyorum. Hem de fotoğraf malzemelerine ve kırtasiyelere çok yakınım artık. Umarım hayatımdaki zorlayıcı bu değişim güzel oluşumlara giden yolun açılmasını sağlar.

Share

Koşuşturmada kaçırılan güzellikler

 

Soğuk bir Ocak 2007 sabahında Washington, DC Metro istasyonu. Bir adam kemanıyla 45 dakika boyunca altı Bach parçası çaldı. Bu süre içerisinde yaklaşık 2 bin kişi istasyondan geçti, birçoğu da işine gidiyordu. Üç dakika sonra orta yaşlarda bir adam, müzisyenin çaldığını farketti. Adımlarını yavaşlattı ve birkaç dakikalığına durdu. Daha sonra programındaki toplantıya yetişmek üzere hareket etti. 4 dakika sonra kemancı ilk dolarını aldı. Bir kadın şapkanın içine parayı durmadan fırlattı ve yürümeye devam etti. 6 dakika sonra genç bir adam duvara yaslanarak müziği dinledi sonra saatine baktı ve yeniden yürümeye başladı. 10 dakika sonra 3 yaşındaki bir çocuk durdu fakat annesini onu aceleyle çekiştirerek sürükledi. Çocuk müzisyene bakmak için tekrar durdu, annesi bu sefer daha hızlı çekti. Çocuk yürümeye devam ederken kafasını döndürüp döndürüp müzisyene baktı. Bu durum birçok çocuk tarafından da tekrarlandı. Her ebeveyn bir örnek hariç çocuklarını hızlıca çekiştirerek götürdüler. 45 dakika boyunca müzisyen devamlı çaldı. Sadece 6 kişi durdu ve müziği bir süreliğine dinledi.
20 kişi müzisyene para verdi ve normal adımlarıyla yürümeye devam etti. Müzisyen toplam da 32 USD topladı. 1 saat sonra müzisyen çalmayı bıraktı ve sessizlik her tarafı sardı. Kimse farketmedi. Kimse alkışlamadı.Müzisyeni kimse tanımamıştı. Kimse bilememişti fakat kemanı çalan kişi Joshua Bell‘di. Kendisi dünya’daki büyük müzisyenlerden birisidir. Bell şimdiye kadar yazılmış en karmaşık parçalardan birini, elindeki 3.5 milyon USD değerindeki kemanıyla çalmıştı. İki gün önce Joshua Bell’in Boston’da bir tiyatro’da verdiği konserin biletleri ortalama 100 USD’a satılmıştı. Bu gerçek bir hikaye. Metro istasyonunda Joshua Bell’in kılık değiştirerek yaptığı bu performans, Washington Post gazetesi tarafından insanların algılarını, zevklerini ve önceliklerini öğrenmek için organize edilen sosyal bir deneydi. Burada şu soru ortaya çıktı: Kamusal bir alanda uygun olmayan bir saatte, güzelliği nasıl algılarız? Bunun için durup kıymetini bilir miyiz? Beklenmedik ortamlarda yeteneği tanır mıyız? Bu deneyden ulaşılacak muhtemel sonuç şu olabilir: Eğer dünyanın en iyi müzisyenlerinden birinin, dünyadaki en iyi kemanlardan biriyle çaldığı, yazılmış en rafine müziklerden birini durup dinleyecek zamanımız yoksa; acaba başka ne kadar güzelliği kaçırıyoruz?

Joshua Bell’i tanımayanlar için şu söyleşi zihin açıcı olabilir.

Share

Hürriyet

 

Freedom © by Josef Grunig

Eğer kuvvetim yetse benim

Rıhtıma koşarım yalınayak.

Halatlarını bütün gemilerin

Bıçağımla keserim.

Gemiler açılır sallanarak,

Ben de peşlerinden bakarak

Gülerim

Bütün kuvvetimle bağırarak

Azat olun gemilerim, azat olun gemilerim!

Eğer kuvvetim yetse benim

Şehrin bütün çocuklarını alırım evlerinden

Hepsine kiraz çiçeklerinden

Bir çift kanat takarım.

Çocuklar havalanır uçarak

Ben de peşlerinden bakarak

Gülerim

Bütün kuvvetimle bağırarak

Azat olun bebeklerim, azat olun bebeklerim!

Sonra da kendi kendime

Artık işin kalmadı derim,

Çeker arabamı giderim.

Cahit Külebi

Share