Kaçıp gitmeye teşneyim

Sirince 005

Kaçıp gitmeye teşneyim ben..Her bahar’da, her sonbahar’da,her kırıldığımda, her hayal kırıklığında..Başımı alıp gitmek istiyor deli gönlüm. Rüzgarlara eşlik etmek istiyorum. İnsanların hoyratlığına, kadirnaşinaslığına kızıyorum. Kızıyorum demek doğru değil sanırım tam anlamıyla hiddetleniyorum. Hiddetim hislerimi muzaffer bir komutan gibi ele geçiriyor ya unutmalıyım ya uyutmalıyım. Hiddetin elinde bir meyyit oluyorum..İşte o mevsimlerde ben gitmeye teşneyim. Yaptıklarımı sıcak bir yaz gününde büyük emeklerle yaptığı kumdan kalelerini yıkan çocuklar gibi parçalamak istiyorum. Sonra yılların yorgunluğuyla bütün gücü çekilen yapraklar gibi ağacımdan rüzgarın kollarına kendimi bırakmaya teşneyim.. Bir gün batımında güneşin uzayan hüzmelerine pervaneler gibi dalmaya teşneyim.. Bunca susuzluk neden? Bu gidişler sanırıp hep ümide doğru çıkılan bir yolculuğun adımları.. Tükenmiş neşemiz, heyecanlarımız, heveslerimiz, aşklarımız, meşklerimiz, rüyalarımız, hayallerimiz…
Ben yeni mebdelere teşneyim…

Share

İnsanlığı ayaklar altına almak

Çocuktum çok küçüktüm. Tek kanallı televizyonların zamanında seyrettiğim bir filmin sonunda metrodaki yolculardan birisi uzunca aşağılanma yaşadıktan sonra görevliler yardıma gelmediği için ölüyor ve filmin sonunda insan bedeni yerde yatıyor. Metro’dan canlı olarak çıkmayı başaranlar ölünün üzerini gazeteyle örtüyorlar. Filmin sonunda bütün jenerik solda yatan bedenin yanından aktı ve film bitti. Ben filmi anlamamış küçük bir çocuk olarak dayıma sordum.. Bu ne demek? O bana bu gün bile hatırladığım bir cümle söyledi:
İnsanlık yere düşmüş ve ayaklar altına alınmış…

Bizim de insanlığımız yere düştü…Gözyaşı kana karıştı… Tarçın kimyona…

Yağmurlu bir Eylül günüydü..1955 yılında 6 Eylül öğleden gazetelerde Atatürk’ün Selanik’te evinin bombalandığı haberleri ortalığı kasıp kavurdu. İnsanlar Rumlara ait olduklarını iddia ettikleri evleri, mağazaları, apartmanları yakıp yıkmaya ve ardından talan etmeye başladı.

6-7-Eylül-olaylarının-yaşandığı-yer

Önce lütfen resimlere bakın..

2

Sokaktan gelen seslere irkilen insanlar kapı ve pencerelere çıkmaya çalışıyorlar. Otobüsün üzerinden fotoğraf makinasının aydınlattığı yüzler.

fft22_mf1633778

Hareketliliği duyan ve tepkisini dile getirmek isteyen insanlar kamyonlarla İstiklal caddesine taşınıyordu.. Her geliş beraberinde biraz daha öfke, biraz da hınç, biraz daha nefret, biraz daha tiksinti getiriyordu… Kötülük nehrine kovalar dolusu su getiriyordu…

fotograflarla-67-eylul-oiaylari-ataturk-eylul-olaylari-fotograflar-selanik-1095540

 

İstiklal Caddesi 156 numara önünde çekilmiş bu fotoğraflarda bir dükkanın tabelası sökülüyor. Foto Hikmet levhasının altındakiler büyük bir zafer kazanmış edasıyla poz veriyorlar. Kaç anne çocuğunun çığlığını bastırmak için çabalıyor. Kaç baba oğlunun gözlerindeki korkuyu görüyor ve tedirgin oluyor..

fft22_mf1633781

Önce tabelalar sonra vitrinler ve kapılar… Yağmurun altında ıslananlar suyla yıkanamayacakları günahlara batıyorlar…Kokusu hiç çıkmayacak renklere bürünüyorlar… Her sokağa adım attıklarında gerçek gözlereden asla kaçamayacaklar…Ben oradaydım diyerek torunlarına bu zafer hikayelerini anlatamayacaklar…

fft22_mf1633765

Yapılan yağma bütün seyredenlere cesaret verir. Ormanda sırtlanların sayısal üstünlükleriyle Aslanlara kafa tutması gibi… Topluluk kanunsuzluktan cesaret alır.

fft22_mf1633761

 

Anadolu’nun bağrından kopup gelmiş insanlar İstanbul’da varolma savaşında yakaladıkları kara fırsata bütün biriktirdikleriyle vururlar.

fft22_mf1633760

fft22_mf1633771

Yanık kokusu, leylak ve lavantanın yerini alır… Her karede bayrak var olur.. Böylece yıkım meşruiyet kazanır…

fft22_mf1633777

fft22_mf1633781

671-b0dde8

 

Gecenin kuralsızlığı ve karanlığı ardında saklananlar davullu zurnalı cenklerine Fatih Sultan Mehmet tablosuyla poz verirler. Kendilerince İstanbul’u yeniden feth ettiklerini düşünürler. O melik ki… Latin istilasından yılmış Fener Patrikhanesine ve cemaatine kollarını açmış insanın misyonunu hiç anlamadıklarını ispat edercesine tarihin derinliklerine gömülecek mesajlar gönderirler.

fft22_mf1633769

fft22_mf1633770

 

fft22_mf1633763

 

fft22_mf1633759

 

Güneş doğmuş ancak dünün karanlığını aydınlatmaya gücü yetmemiştir.

fft22_mf1633767

Uykusuz gözlerle durumu kontrol etmek üzere geç gelen askeri müdahaleyi fotoğraflayana bakarlar. Bir anne ve oğul! Sanırım fotoğrafçı kadının gözlerindeki bakışı asla unutmamıştır herhalde.

fft22_mf1633768

Bütün renkler gri idi artık.. Gökkuşağı bitmiş ve renkler solmuştu…

Bir tanıdığım saldırılar sırasında babasının dükkanında nasıl beklediğini anlatmıştı bana.. Ben çok utandım.

Aşağıdaki listeyi de olayların nasıl büyüdüğünü göstermek için koyuyorum.  Renklerimizi hiç kaybetmeyelim diye..

 

6-7 Eylül Olaylarında tahrip edilen okulların listesi 31/05/2008

Hamalbaşı’ndaki Rum Katolik Okulu
Taksim Zapyon Kız Okulu
Fener Rum Erkek Lisesi
Hasköy Okulu
Beyoğlu, Evangelistria Okulu
Galata Okulu
Ortaköy Okulu
Beyoğlu, Konstantinos Okulu
Bakırköy Okulu
Boyacıköy Okulu
Kurtuş Okulu
Yeniköy Okulu
Feriköy Okulu
Heybeliada Ruhban Okulu
Nane Caddesi Okulu
Aynalı Çeşme Okulu
Arnavutköy Okulu
Taksim, Ayia Trias Okulu
Bebek Okulu
Beşiktaş Okulu
Kandilli Okulu
Çengelköy Okulu
Kuzguncuk Okulu
Üsküdar (Yeni Mahalle) Okulu
Kadıköy (Yeldeğirmeni) Okulu
Cafer Ağa Okulu
Balat Okulu
Lonca Okulu
Edirnekapı Okulu
Samatya Okulu
Langa Okulu
Büyükdere Okulu
Tarabya Okulu
Büyükada Okulu
Fener Rum Kız Lisesi
Merkez Rum Kilisesi

Kaynak: 6-7 Eylül Olayları, Dilek Güven, s. 180, Tarih Vakfı, 2005 (796 NARA 782.00/9-1255, İstanbul Başkonsolosluğu Raporu, 01.12.1955)

6-7 Eylül Olaylarında Tahrip edilen kiliselerin listesi 01/06/2008

Taksim, Ayia Trias Kilisesi
Beyoğlu, Ayios Konstantinos ve Ayia Eleni Kilisesi
Galata, Hrıstos Kilisesi
Galata, Ayios Nikolaos Kilisesi
Galata, İoannis Prodrom Kilisesi
Hasköy, Ayia Paraskevin Kilisesi
Kurtuluş, Panayia Evangelistria Kilisesi
Kurtuluş, Ayios Dimitrios Kilisesi
Kurtuluş, Ayios Athanasios Kilisesi
Ferıköy, Ayios Elefterios Kilisesi
Şişli, Hristos Matamorfosis Mezarlık Kilisesi
Beşiktaş, Panayia Cihannuma Kilisesi
Ortaköy, Ayios Fakos Kilisesi
Kuruçeşme, Ayios Dimitrios Kilisesi
Arnavutköy, Taksiarhis Kilisesi
Bebek, Ayios Haralambos Kilisesi
Boyacıköy, Panayia Evangelistria Kilisesi
İstinye, Taksiarhis Kilisesi
Yeniköy, Ayios Nikolaos Kilisesi
Tarabya, Ayia Praskevi Kilisesi
Büyükdere, Ayia Paraskevi Kilisesi
Yenimahalle, İoannis Prodromos Kilisesi
Paşabahçe, Ayias Konstantinos ve Ayia Eleni Kilisesi
Kandilli, Hristos Kilisesi
Çengelköy, Ayis Yeoryios Kilisesi
Üsküdar, Profitis İlias Kilisesi
Kadıköy, Ayia Efimia Kilisesi
Kadıköy, Ayia Trias Kilisesi
Kadıköy, Ayios İgnatios Mezarlık Kilisesi
Kalamış, Ayios İoannis Hrisostomos Kilisesi
Büyükada, Ayios Dimitrios Kilisesi
Büyükada, Panayia Kilisesi
Büyükada, Hristos Kilisesi
Heybeliada, Ayios Yeoryios Terk-i Dünya Manastırı
Heybeliada, Ayios Spiridon Manastır
Balıklı, Panayia Manastırı
Belgratkapı, Panayia Kilisesi
Kazlıçeşme, Ayia Paraskevi Ayazması
Samatya, Ayios Konstantinos ve Ayia Eleni Kilisesi
Samatya, Ayios Yeoryios Kiparissas Kilisesi
Samatya, Ayias Minas Kilisesi
Altımermer, Panayia Kilisesi
Yenikapı, Ayios Teodoros Kilisesi
Kumkapı, Panayia Elpida Kilisesi
Kumkapı, Ayia Kiriaki Kilisesi
Tahtakale, Ayios Terapon Ayazması
Vefa,Panayia Ayazması
Ayakapı, Ayios Haralambos Kilisesi
Ayakapı, Ayios Nikolaos Kilisesi
Fener, Panayia Kilisesi
Fener, Ayios Yeoryios Potiras Kilisesi
Balat, Taksiarhis Kilisesi
Balat, İonnis Prodromos Kilisesi
Balat, Panayia Valinu Kilisesi
Ayvansaray, Panayia Kilisesi
Eğrikapı, Panayia Suda Kilisesi
Tekfursarayı, Panayia Kilisesi
Salmatomruk, Panayi Kilisesi
Edirnekapı, Ayios Yeoryios Kilisesi
Topkapı, Ayios Nikolaos Kilisesi

Kaynak: 6-7 Eylül Olayları, Dilek Güven, s. 178, Tarih Vakfı, 2005 (795 NARA 782.00/9-1255, İstanbul Başkonsolosluğu Raporu, 01.12.1955)

Share

Komutanlar….

Ece Temelkuran Habertürk’ten atılmadan önce süper bir yazı yazmıştı. Olur da İnternet’ten bir şekilde kaybolursa diye koymak istedim.

Emret Komutan!

SİZ ÇOCUKLARI ÖLDÜRÜN BİZ DE “BİR BİLDİKLERİ VARDIR” DİYELİM
Emret komutan! ANLADIK, siz çocukları öldürün biz de “Bir bildikleri vardır” diye susalım istiyorsunuz. Siz insanları bombalayın, biz onları sessizce eşeklere yükleyip, götürüp gömelim, bizi öldürürken milyar dolarlık bombalar kullanın ama cenazelerimizi kendimiz taşıyalım, karlı tepelerden omzumuzda, yayan aşıralım istiyorsunuz.
SİZ “HÖT” DEYİN BİZ DE EVLERİMİZE DAĞILALIM
Daha taziyemizin çadırı kurulurken, ağıdımızın sesi duyulmadan, biz daha yasımıza başlamadan siz “Höt!” deyin biz de evlerimize dağılalım, çekirdeğimizi çitleyip televizyonda oynayanlara bakalım, aptal olalım, hatta hiç olmayalım, gidip kendi kendimize bir yerde ölelim, ölürken hiç ses çıkarmayalım, geride sonradan canınızı sıkacak bir iz bırakmayalım istiyorsunuz.
APTAL OLALIM, SESSİZCE ÖLELİM Kİ CANINIZ SIKILMASIN
Anladık, deprem evlerimizi başımıza yıksın, siz bizi dondurucu soğukta naylon çadırlara koyun, sonra karşımıza geçip “Sarayda yaşıyorsunuz ulen!” diye sırıtın, biz başımızı önümüze eğelim, hiç üşümeyelim, üşürken ölen bebeklerimizin “hiç giyilmemiş pabuçlarını” ağlamadan satalım, o parayla çekirdek alıp sonra gidip evlerimize çekirdeğimizi çitleyip, televizyonda oynayanlara bakalım, aptal olalım, bir gece uykumuzda donarak, sessizce ölelim, daha da başınıza bela olmayalım, bir mezar taşımız da olmasın ki görünce canınız sıkılmasın istiyorsunuz.
Anladık, kimsenin kimseden haberi olmasın, kimse kimsenin derdiyle hemhal olmasın, haber vermeye çalışanlar, memleketine dertlenen çocuklar, öfkeli hocalar, sendikacılar, hukukçular artık kim varsa “büyük düşünmenizi” engelleyen, hepsi bundan böyle hapishanede yaşasın, kalemini, kâğıdını alın, yerine kumanya verin mis gibi, orada hayvanlar gibi birbirleriyle bile konuşamadan ömürlerini geçirsinler istiyorsunuz. Biz de bunlarla ilgilenmeyelim, çekirdeğimiz, televizyonumuz, domuzlar gibi huzurumuzla yaşayalım gidelim, siz canınız hiç sıkılmadan “projelerinizin” açılış kurdelelerini kesin, hep kurdeleler, alkışlar, balonlar ve çiğdemler-çekirdekler istiyorsunuz.
ÇEKİRDEĞİMİZİ ALIP BALKON KONUŞMASI MI BEKLEYELİM?
Anladık, siz bir gün öyle bir gün böyle deyin, biriniz başka biriniz başka söylesin, barış deyin, savaş deyin, sonra yine barış, sonra yine savaş, arada açılım, kapanım, aklınıza ne gelirse söyleyin, biz her gün hafızamızı yeniden “tazeleyelim”, her sabah sıfır olsun kafamız, ayna gibi mesela, hiç muhakeme yapmayalım, siz her sabah ne söylerseniz bizim için ilk söz o olsun, son söz sizinkisi olsun, hep size inanalım, başkasına hiç kulak asmayalım, siz hep haklı olun, sonra yeniden haklı çıkın, biz de salak gibi böyle oturup “Aaa tabii bir de balkon konuşması var, ona bakmak lazım” diyelim, çekirdeğimizi alalım, balkonlarda hep gözümüz sizi arasın, başka herkese kör olalım, böyle istiyorsunuz.
DERSHANE PARASI İÇİN SINIRDAN SİGARA KAÇIRAN ÇOCUKLAR…
Anladık, siz cambazlar arası kim daha cambaz müsabakası düzenleyin, istihbarat ve komplo kumkumalıklarıyla bir gün önce ölmüş çocuklarımızın cenazesini unutturun, hiç özür dilemeyin, aman siz hiç özür dilemeyin, bizim çocuklar hep sizin çocukların mezesi olsun, ölüsüyle dirisiyle hep sizin “büyük düşünmelerinize” hizmet etsin, okyanus ötesi-berisi bir kayıkçı kavgası bizim öfkemizden hep daha mühim olsun, İstanbul’daki iki kırık dükkân camı bizim çocukların kanını berhava etsin, dershane parası için sınırdan sigara kaçırmak zorunda kalan çocuklarımız bizim, ömründe İstanbul’daki o vitrin camlarını hiç görmeden ölen çocuklarımız hep sizin olsun, tepe tepe kullanın, kullanamayınca öfkelenip böğrümüze çökün, böğrümüz, bağrımız hep size açık olsun istiyorsunuz.
KENDİ KENDİNE KONUŞ DUR! BİZ SENİ DİNLEMİYORUZ!
Anladık, böyle istiyorsunuz. Bunları iyice belledik. Bellettirdin, sağolasın! Şimdi aynaya bak komutan! Bu, sensin! Sen böylesin. Sen bu kadarsın. Sen de şunu anla ey komutan! Biz de bu memleketin geri kalanıyız. Biz seni anladık. Sen de şunu anla o zaman: Bizden bu kadar! Kabul etmiyoruz! Dinlemiyoruz! Sen istediğin kadar emret! Kendi kendine konuş dur! Biz seni dinlemiyoruz!

Ece Temelkuran- Habertürk 31 Aralık 2011

Bu yazıyı yazdıktan iki sene sonra Türkiye’de başlayan hareketleri anlatan aşağıdaki yazısını yazdı.

Var mısın komutan?

Anlaşıldı komutan!

Bize ne kadar çok tahammül etmişsin meğer Komutan! Meğer ne tiksinmişsin bizden de içine atmışsın. Gazlayıp böcekler gibi kaçışımızı izlemek istemişsin demek bunca yıl. Demek bunca yıl dermansız dertlere düşelim de bir hekim bile bulamayalım istemişsin. Bir avukat bile gelmesin yardımımıza. Polis alıp bizi götürsün bir daha bizden haber alınamasın istemişsin. Sığındığımız yerlerde bile nefes alamayıp boğulalım istemişsin. Yoksa önceki gece niye jandarmanı, polisin yığıp üzerimize, doktorları gözaltına alıp avukatlara bile nerede olduğumuzu söylemeyesin ki! Sen bizden hep tiksinmişsin komutan. Haydi şimdi açıkça söyle. Söyle de bitsin bu yalan oyunu.

Kalplerini neyle mühürledin Komutan?

Hala senin doğruyu söyleyen bir “dünya lideri” olduğuna inananlar var Komutan! Kızların ve oğlanların 15 gündür masum insanlara etmedikleri hakareti, tehdidi bırakmadılar. Sen bunları nasıl zehirlediysen Komutan, minicik çocuklar gazdan yaralanırken dalga geçiyorlar, gevrek gevrek gülüyorlar. Komutan sen bunlara ne yaptın? Senin sivil askerlerin artık ufacık çocuklara bile merhamet etmiyor. Sen bunların kalbini nasıl mühürledin Komutan? Neyle? Hepimizin ölmesini istiyorlar. Yoo, hiç de abartmıyorum. Ben ve benim gibi insanların hepsi günlerdir ölümle tehdit ediliyor, aşağılanıyorlar.

Emret kölelerine Komutan!

Hey Komutan! Kendisine saldırılırken sokak köpeklerinin gözyaşlarını silen insanlardan bahsediyorum. Onlar artık “üç-beş ağaç için” yapmıyor bunları. Ama belli ki sen de bir AVM için yapmıyorsun. Peki niçin bu kadar çok yalan söylüyorsun Komutan? Hala camide içtiler, çadırda bilmem ne yaptılar diye niye hala öfkeli küçük askerlerini üzerimize sürüyorsun? Sen biz ölelim istiyorsun değil mi? Ölemim de kurtul, değil mi? Öldükçe çoğalır insanlar, sen iyi bilirsin. Aşağılandıkça dikleşir, tehdit edildikçe güçlenir. Sen bunları iyi bilirsin. Bu insanları sen kendinden daha az mı gururlu sandın Komutan? Söyle kölelerine sana görüntüleri göstersinler. Yüzlerine bak o çocukların. Kimi öldürmeye çalıştığına iyi bak. Bir AVM uğruna, senin iktidarın uğruna ne güneşler batıyor, gör bunu Komutan!

Senin durumun fena Komutan!

Ne çok pusucuymuşsun be Komutan! Bu çocuklar silahsız-külahsız düelloya davet ettiler seni. Sen arkalarından dolaşıp küçük askerlerinle, yalanlarınla ve binbir türlü oyunlarınla kandırdın onları. Senin gazetelerin, televizyonların göstermiyor diye sakın içini rahatlatma. Çünkü artık herkes kendi gözleriyle gördü. Ben senin gibi kelle hesabı yapamam, yüzde kaçtır bilmem. Ama bu memleket tarihinin en büyük ayaklanmasını gördü. Ömürleri oldukça unutmayacakları bir geceydi. Artık herkesin kendi hikayesi var Komutan. Senin durumun çok fena yani, bilesin.

Açık konuş Komutan!

Uluslararası bir oyun mu var? Bilemem. Ama sen bu uluslararası oyunları iyi bilirsin Komutan. Belki seni o koltuğa getiren oyunlardan biri sana karşı oynanıyor şimdi. Belki bu yüzden asabın bu kadar bozuk. Ben oralarını bilemem, biz bilemeyiz. Bizim senin ve çılgın kölelerin kadar “network”ümüz olmadı hiç. Hiç de olmayacak. Bizim bildiğimiz şudur Komutan: Sen ilaçlı sularla derimizi yaktın. Elektrikleri kesip sopalı adamlarını üzerimize saldın. Ara sokaklarda insan avına çıkardın askerlerini. Gençlerimizin kafasına sıktırdın Komutan! Bizim bildiğimiz bu. Senin bildiğin ne? Açıkça söyle biz de bilelim.

Var mısın Komutan?

Hey Komutan! Bundan iki yıl önce sana bir yazı yazmıştım, hatırladın mı? “Emret Komutan!” diye başlıyordu. Ertesi gün işimden olduğum gibi o çılgın kölelerin hep beraber bana bir yıl hayatı zindan ettiler. Etmediklerini bırakmadılar. Nereye gitsem peşimdeydiler, ne zaman gık desem tepemdeydiler. Parmaklarını gözüme sokup tehditler ettiler. Ben seninkileri iyi bilirim Komutan! Sen de şimdi bizimkileri bildin mi! Bizde tehdit, pusu, oyun, yalan dolan yok. Bizimkiler de böyle işte Komutan. Sokakta hepsi, yüzüyle, adıyla, açık açık. Bir tek yürekleri var ortaya koyacak. Söyle şimdi Komutan:

Var mısın?!

Ece Temelkuran 17.06.2013 13:19:28 T24

Share