Filistin nehri kanlı ve çamurlu akar gecenin karanlığında

Gülle kusuyor ana rahmi
Bomba parçalıyor beynini bebeğin.
Tanklar saldırıyor evlere bir anda ev yok tank var
Uçak var gök yok utanç var
Ve kime karşı bütün bunlar..
SK

Gecenin zifiri karanlığında nemli sıcağın yaktığı bedenlerden sıkıntı, acı ve ızdırap ter olup akarken..
Elektriksiz geçen günlerde buzdolabında çürümüş yemeklerden en az bozulmuşunu açlıkla, çaresizlikle bakan gözleriyle senden “bir lokma anne!” diyen yavruna uzatırken..
İçinden en masum ve en temiz bulduğun hislerinle Tanrına çocuğunun hastalanmaması için dua ederken, hasta babanın bulamadığın ilaçları için çoktan üzülmeyi bırakmışken..
Gökyüzünü yırtarcasına Sur üflenmişcesine insanı korkutan ve şimşekler saçan o uçakların kulakların zarını patlatan sesi altında en sevdiklerine sarıldın mı hiç?
Gaza denizin kıyısında harita’da unutulmuş… O topraklarda tam bir kıyım yaşanıyor. Günlerdir ekmek yok, ilaç yok, su yok, elektrik yok, iletişim yok, insanlık yok yaşayamaya çalışıyor insanlar..
Ve biz ne yapıyoruz?
Bana inanmıyorsanız..bu dehşetin altında yaşayan Dr. Mona El-Farra‘yı dinleyin.
Kendinize bu gece sorun bakalım;

Siz hiç Filistin’li oldunuz mu?

Siz hiç Gaza’ya gittiniz mi?

Share

Pervane

Yüksek Sadakat’in bu şarkısını sevmeye başladım. Ancak düşünmeden de edemiyorum. Pervane ve Işık arasındaki aşk benzetmeleri Divan edebiyatımızda dahil çok kullanılmıştır. 21. yy’ın bile hala aralarındaki ilişkinin ilgi çekiciliğini koruması benim ayrıca ilgimi çekiyor.

Bu pervane kelimesinin ışık etrafında dönen küçük kelebek olduğunu bilmeyen yoktur sanırım. TDK bu kelimeyi şöyle açıklamış:

Geceleri ışık çevresinde dönen küçük kelebek:
“Ötede mum yanıyor bir şeyler dönüyor / Pervaneler art arda ne çabuk ölüyor.”- B. Necatigil.

Aman dönerim aşkının etrafında
Pervaneyim; pervaneyim sana.

Yürüyorum sokaklarda sen evinde uyurken
Saatten haberim yok, belki geç belki erken.
Yürüyorum sokaklarda sen evinde uyurken
Saatten haberim yok, belki geç belki erken.

Kaderin cilvesinden, şarabın öfkesinden
Anladım ki kaçış yok bu aşkın pençesinden

İşten eve dönerken, susayıp su içerken
Her daim aklımdasın; hayat aklıp giderken,
Hayat aklıp giderken, hayat aklıp giderken.

Sen parla ben döneyim aşkının etrafında,
Bir yanıp bir söneyim alacakaranlıkta.
Sen parla ben döneyim aşkının etrafında,
Bir yanıp bir söneyim alacakaranlıkta.

Yürüyorum sokaklarda sen evinde uyurken
Saatten haberim yok, belki geç belki erken.

Kaderin cilvesinden, şarabın öfkesinden
Anladım ki kaçış yok bu aşkın pençesinden

İşten eve dönerken, susayıp su içerken
Her daim aklımdasın; hayat aklıp giderken,
Hayat aklıp giderken, hayat aklıp giderken.

Sen parla ben döneyim aşkının etrafında,
Bir yanıp bir söneyim alacakaranlıkta.
Sen parla ben döneyim aşkının etrafında,
Bir yanıp bir söneyim alacakaranlıkta.

Sen parla ben döneyim aşkının etrafında,
Bir yanıp bir söneyim alacakaranlıkta.
Sen parla ben döneyim aşkının etrafında,
Bir yanıp bir söneyim alacakaranlıkta,
Alacakaranlıkta, alacakaranlıkta, alacakaranlıkta

Share

Hayat felsefesi

Medici

Cosimo de Medici, Eflatun’un felsefesi için Floransa’da Academia Platonica‘yı kurmuştur. Cosimo, Latin şair Terentius‘tan naklen şöyle demiş:”Ben insanım, insana ait hiçbir şey bana yabancı değildir.
Tarihçilerin kutbu-Halil İnalcık kitabı’ndan, s. 372.

Hemen buracıkta Mevlana’nın söylediği mealen benzer bir sözü de aktarmak istiyorum.”İnsanın içi orman gibidir. Orman’da ne varsa bende de vardır

Share