Rüzgarla Sevişmek

Galata Panaroma
Eminönü’den vapura binip, en üst kata çıkıp gölgeli bir kenarına iliÅŸilir. Vapurun hareket etmesiyle birlikte Galata’nın muhteÅŸem manzarasına bakarak rüzgarın sizi yavaÅŸ yavaÅŸ okÅŸamasına izin verirsiniz. Yaz rüzgarı en romantik tadında yüzünüzü okÅŸayacaktır. Tuzlu bir koku burnunuzu okÅŸarken, rüzgar ellerini saçlarınızın arasında dolaÅŸtırarak okÅŸamaya devam eder.
Binlerce buseler kondurur yanaklarınıza ve dudaklarınıza…Sizi koltuÄŸuna doÄŸru iter ve ister istemez kabullenmiÅŸ bir ÅŸekilde kendinizi rüzgarın kollarına teslim ederseniz. Sıcak, samimi ve farklı bir zevkle kendinizden geçersiniz. Vapurun yanaÅŸma manevralarıyla gözlerinizi açtığınızda tek hatırladığınız rüzgarla seviÅŸtiÄŸinizdir..
Ben rüzgarı çok seviyorum.. Hele de BoÄŸaz’ın rüzgarıysa daha çok seviyorum.
Yukarıdaki fotoğrafı bugün ben çektim. Ne kadar nazlı değil mi?
Share

Kahve Yemen’den gelir… Coffee Kahwa..

Kahvenin ilk vatanı Afrika’dır. HabeÅŸistan’daki Hristiyan manastırlarında keÅŸiÅŸler otlatmaya çıktıkları keçilerin bitkinin tohumlarını yedikten sonra hareketlendiklerini görmüşler ve bu bitkiyi piÅŸirip içmeye baÅŸlamışlardır.BulunduÄŸu yerin adı olan Kaffa’dan gelen ve kahve adını alan tohumlar OrtaçaÄŸ sonlarında Güney HabeÅŸistan’dan Yemen’e, oradan da Mekke’ye geçmiÅŸtir. Hac mevsiminde buralara gelen Müslümanlar kahveyi kendi ülkelerine götürmüşlerdir. Bu arada özellikle Müslümanlar için Hacc’ın ne türlü bir sosyalleÅŸme merkezi olduÄŸuna da dikkatinizi çekmek istiyorum. 16. yüzyılda Osmanlı’ya Yemen’den gelen kahvelerin oluÅŸturduÄŸu kahvehane kültürü epey dikkati çekmiÅŸtir.

Bazı kaynaklarda ilk kahvehane Tahtakale’de (1553-1554) Halepli Hakem ile Şamlı Şems tarafından açıldığı yazmaktadır. Meddah hikayelerinin anlatıldığı tam bir buluşma mekanı kahvehaneler. Ne demişler;

Gönül ne kahve ister ne kahvehane,

Gönül muhabbet ister kahve bahane!

Kahve çekirdeğini hazırlamanın birçok çeşidi vardır . Öncelikle belki kahve çekirdeklerinin çeşitlerinden bahsetsek daha iyi olacak sanırım.

Kahve denilen meyva işte şu ağaçta yetişir:

Bu ağacın üzerinde kırmızı kırmızı çekirdekler görürsünüz. Aslında dışında zarı olan kahve meyvalarıdır bunlar.

Onlarda şöyle olur:


Bu meyvalar toplantıktan sonra şuradaki gibi bir yığın oluşur. Kabuklarından arındıktan sonra elimizde kalan

Basitçe kahvenin hikayesinin ilk adımı burada biter. Esasında başka bir kapının aralandığı yerdir bundan sonra..

Kahvelerin kendilerine ait aromaları yetiştirildikleri yerlere göre değişir.

Soru ÅŸu: Nerelerde kahve yetiÅŸtirilir?

Güney Amerika: Colombia, Peru ve Brezilya kahveleri en bilinenleridir.

Orta Amerika: Kosta Rika, Guatemala, Nikaragua ve Meksika kahveleri en bilinen çeşitleridir.

Adalar Bölgesi: Papua Yeni Gine ve Porto Riko kahveleri ünlüdür.

Orta DoÄŸu ve Uzak DoÄŸu: Hindistan, Java, Sulawesi, Sumatra kahvelerine sahiptir.
Afrika: Yemen, Etiyopya, Kenya, Tanzanya, Zambia kahveleri de bilinen çekirdekler arasındadır.

Bu kahvelerin hepsinin kafein’den arındırılmış türlerini piyasada bulmak mümkündür. Ayrıca ÅŸunu da ilave etmeliyim ki, bu kahveler içim özelliklerine ve aromalarına göre çeÅŸitli sınıflamalar tabi tutulmuÅŸtur. Genel olarak Amerika kıtası kahveleri yumuÅŸak içimlidir. Afrika kahveleri damağı okÅŸuyan aromasıyla dikkati çeker, ancak içlerinden aromatik ve baskın tatlara sahip Etiyopya kahvesini belirtmeliyiz. Uzak doÄŸu kahvelerinin çoÄŸunluÄŸu baskın tatları ve ağır aromasıyla dikkati çeker.

Gelecek yazılarımda kahve kavurma çeşitlerine ve çekim metodlarını anlatmaya çalışacağım.

Kopi Luwak diye bir kahve duydunuz mu hiç? Ya dibek kahvesini denediniz mi? Mırra’yı sever misiniz? Menengiç kahvesine ne dersiniz?

Bu kadar konuştuktan sonra bir fincan kahve içmeden olmaz değil mi?

Bu arada kahva hakkında yazılmış için şöyle bir derleme yapmışlar, bunu görmenizde fayda var. Ama ben başka kitapları da biliyorum. Onları da gelecek yazılarımda belirteceğim.

Share

Åžem u Pervane

Geceleri ışık ve ateÅŸ etrafında çırpınıp uçarak kendisini ateÅŸ içine atan ve Farsça’da olduÄŸu gibi dilimizde de pervane diye bilinen küçük kelebeklere denir. AteÅŸe çarptıktan sonra kanatlarını yayıp döşendiÄŸi için feraÅŸe diye isimlendirilmiÅŸtir.

Can ile Canan arasındaki her zaman Åžem ile Pervane iliÅŸkisiyle anlatılmıştır. Can dünyanın karanlığında Canan’ın aÅŸkıyla aydınlanır. Pervane karanlık gecelerde aşık olma arzusuyla ÅŸem(ateÅŸ) arayarak dolaşır. Küçük bir mum ya da büyük bir ateÅŸ onun etrafında dönmeye baÅŸlar. Sayısız dönüşler yapar. Åžem’in üzerinden geçer ve yanından uçar. Yüz vermeyen aşığını ikna etmeye çalışan bir delikanlı gibi etrafında dört döner..

Artık tek gördüğü ateÅŸtir, halbuki o ateÅŸ pervanenin zayıf kanatlarını hızlıca yakacaktır. AteÅŸ’e olan aÅŸkı hayatına malolacaktır. Bu pervanenin umrunda deÄŸildir. O sadece aÅŸkın ateÅŸinde yanmayı ve aÅŸkı ile bütünleÅŸmeyi arzulamaktadır.

Şeyh Sadi feryadıyla meşhur olan bülbüle aşkı öğretmek için:

Ey murğ-i seher zi-pervâne biyâmuz
K’ân sûhterâ can şüd ü âvâz neyâmed

“Ey seher kuÅŸu! AÅŸkı pervaneden öğren.
Zira o yanmışın canı gitti de sesi çıkmadı”.

Yani sen de onun gibi can verde feryat edip durma! demiştir. Bu aşk kimi zaman Allah aşkı kimi zaman insani bir aşk olmuştur.


Bu arada yukarıdaki fotoğrafta ateşin ortasında gördüğünüz gölge bir pervanedir. En sonunda hepsi ateşe dalmaz mı?

Gelelim beni bütün bunlara yazmaya iten sebebe..

Bildiğiniz gibi bu günlerde en sevdiğim gruplardan Yüksek Sadakat. Bu grubun Pervane isimli şarkısını daha önceleri yazmıştım. Şarkının şöyle bir nakaratı var:

Sen parla ben döneyim aşkının etrafında,
Bir yanıp bir söneyim alacakaranlıkta.
Sen parla ben döneyim aşkının etrafında,
Bir yanıp bir söneyim alacakaranlıkta.

Şimdi buradaki bir yanıp sönmek ateşe dalıp tutuşmak ve sonra sönmek ve sonra tekrar ateşe dalmak manasında ise evet çok güzel. Eğer ateşböceği iması varsa çok garip..

Sizce hangisi?

Share