Pişmanlık ve Çileler

Wind! © by Phliar

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Rüzgâr eser, yağmur yağar, tilkiler üşür;
Bir odun parçası aydınlatır ocağı.
Anne ateşin önünde perişan,
Anne ateşin içinde hür…
Rüzgâr eser, yağmur yağar, tilkiler üşür.

Yağmurlar sırtıyla sırtımın arasındadır;
Şarkılar dudaklarıyla dudaklarımın.
Bin parçaya böldü beni bir divane sır,
Sesi geliyor sesi günahkâr çocukların;
Şarkılar dudaklarıyla dudaklarımın arasındadır.

Gönüller yanarak kavuşacaktı;
Yüzdeki ıstırap, çile ocağı,
Onun bu ocakta yanan toprağı,
Bir gece rüyamda avuçlarımı yaktı;
Gönüller yanarak kavuşacaktı.

Benim gözlerim yeşildir, onun gözleri kara;
Ben günah kadar beyazım, o tövbe kadar kara.

*

Annenin başı elleri arasında,
Parmağında aydınlık günlerden kalma yüzük.
Bir fotoğraf asılıdır duvarda:
Aynaya, geceye, maziye dönük;
Annenin başı elleri arasında,
Bir tüfeğin burnu havadadır,

Ateş almak üzredir, mermisiz.
Ben bir küçük kızım, ben bir deli kızım,
Siz beni ne anlarsınız siz!
Bir tüfek ateş almak üzredir, mermisiz…

Bir saman çöpüne tutunmuş kızların
Eteğini ben çektim.
Neyleyim göğsümü kara dağın sert rüzgârı doldurmuş,
Annemden ilk sütü Gülce’de içtim.
Ankara’ya, çatal kara bir zindandan gün vurmuş:
Az kalsın yerine ben ölecektim
Bir saman çöpüne tutunmuş kızların…

Kediler halıları parçalıyor,
Kırmızı bir ışık düşüyor yere.
Annenin dizinde derman yok,
Annenin kafası iki parçadır.
Hükmedemiyor insan ruhuna ateş,
Rüzgâr hükmedemiyor incecik perdelere;
Kediler halıları parçalıyor.

Ateşte sarı gül açan saksılar,
Kızarmış bir ekmek gibi duruyor;
Kulağıma garip sesler geliyor.
Kuş yumurtasından çıkan insanlar
Ahırda bir ata eğer vuruyor,
Kulağıma garip sesler geliyor.

Ben bir şarkı, ben bir tüyüm;
Ben Meryem’in yanağındaki tüyüm.
Beni bir azizin nefesi uçurur,
Kalbimde Allah’ın elleri durur.
Cici ayaklarım iplikle bağlı,
Ben onun sılası, kendimin gurbetiyim;
Ben bir azizin hasreti,
Ben Meryem’in yanağındaki tüyüm.

Benim gözlerim yeşildir, evet evet, onun gözleri kara;
Ben günah kadar beyazım, o tövbe kadar kara…

*
Ocak sönüyor, ateş kül oluyor.
Annenin saçları beyaz,
Anne saçlarını yoluyor.
Ateşin içinde gül açar, servi büyür, ardıç büyür, çocuk büyür;
Ocak sönüyor, ateş kül oluyor,
Anne ruhunda ruhuma eğiliyor.

Yaralı kuş kanadını ısıtan
Bir güneş toprağı yarıp çıkacak.
Kadınlar sansa da yaşadığını,
Şarkısız kaldıkça yaşamayacak.
Kadınları şarkılar, geceler aydınlatır.
Kadınları şarkılar, akrepler aydınlatır.
Kadınları şarkılar, zehirler aydınlatır…

*

Artık ben gideceğim, ata eğer vuruyorlar.
Hatırlarımı birer birer yakacağım.

Entarimi parça parça edip
Zehirli kirpilere bırakacağım.
Beyaz bir kayanın üstüne çıkıp
Göğsüme siyah bir gül takacağım.
Batan güne doğru kurşunlar sıkıp
Kendimi boşluğa bırakacağım.
Ayaklarımın altından geçiyor bir deniz…
Ben bir küçük kızım, ben bir deli kızım,
Siz beni ne anlarsınız siz!
Artık ben gideceğim atım kişniyor;
Bir bebek mum istiyor, bir ölü şarkı istiyor,
Ayaklarımın altından geçiyor bir deniz, bir deniz;
Beni onun gözleri çağırıyor, duramam duramam.

Benim gözlerim yeşildir, ah, onun gözleri kara;
Ben günah kadar beyazım, o tövbe kadar kara…

Sezai Karakoç

Share

Diyarbekir Kalesinden Notlar Ve Adiloş Bebenin Ninnisi

Pomegranates © by veggiefrog

 

 

 

 

 

 

 

 

 

1.

Varamaz elim
Ayvasına, narına can dayanamazken,
Kırar boynumu yürürüm.
Kurdun, kuşun bileceği hal değil,
Sormayın hiç
Laaaaal…
Kara ferman çıkadursun yollara,
Yarin bahçesi tarumar,
Kan eder perçem

Olancası bir tutam can,
Kadasına, belasına sunduğum,
Ben öleydim loooy…
Elim boş,
Ayağım pusu.
Bir ben bileceğim oysa
Ne afat sevdim.
Bir de ağzı var dili yok
Diyarbekir Kalesi…

2.

Açar,
Kan kırmızı yediverenler
Ve kar yağar bir yandan,
Savrulur Karacadağ,
Savrulur zozan…
Bak, bıyığım buz tuttu,
Üşüyorum da
Zemheri de uzadıkça uzadı,
Seni, baharmışın gibi düşünüyorum,
Seni, Diyarbekir gibi,
Nelere, nelere baskın gelmez ki
Seni düşünmenin tadı…

3.

Hamravat suyu dondu,
Diclede dört parmak buz,
Biz kuyudan işliyoruz kaba – kacağa,
Çayı kardan demliyoruz.
Anam sır gibi saklar siyatiğini,
“Yel” der, “Baharın geçer”.
Bacım, ikicanlı, ağır,
Güzel kızdır, bilirsin.
İlki bu, bir yandan saklı utanır
Ve bir yandan korkar
Ölürüm deyi.
Bir can daha çoğalacağız bu kış.
Bebeğim, neremde saklayım seni?
Hoş gelir,
Safa gelir,
Ahmed Arif’in yeğeni…

4.

Doğdun,
Üç gün aç tuttuk
Üç gün meme vermedik sana
Adiloş Bebem,
Hasta düşmeyesin diye,
Töremiz böyle diye,
Saldır şimdi memeye,
Saldır da büyü…

Bunlar,
Engerekler ve çıyanlardır,
Bunlar,
Aşımıza, ekmeğimize
Göz koyanlardır,
Tanı bunları,
Tanı da büyü…

Bu, namustur
Künyemize kazınmış,
Bu da sabır,
Ağulardan süzülmüş.
Sarıl bunlara
Sarıl da büyü.

Ahmed Arif

Share

Boyunu söyle kim olduğunu söyleyeyim?

Kapitalizmin kendisine pazar oluşturup daha fazla ürün çeşidini büyük miktarlarda satma telaşı, yapılan araştırmaları da yönlendirmektedir. Uluslararası İlişkiler bağlamında Kritik teorinin en zihin açıcı yaklaşımlarından birisi de bilimin getirdiği imkanların hegamon güçler tarafından daha fazla sayıda insanın üstünde hakimiyet kurulabilmesi amacıyla kullanılmasıdır. İnsanların kalıplar içine yerleştirilerek değerlendirilmesi pazarı belirleyen sınırların çizilmesi anlamına geldiğinden zihinlerin güdükleşmesine yol açmaktadır. Hem üretici hem de tüketici üçüncü dinamik güçler tarafından yönetilmektedir. Böylece Smith’in “görünmeyen el” kavramından içerik olarak uzaklaşan ve icraası açısından
benzeşen bir durum sergilemektedir. Pazarın merkezinin bu eğilimlere göre şekillenişi beraberinde merkez-dışında yeni boşluklar ortaya çıkarır. İşte bu alanlarda teşebbüs-ü şahsi kişiler için fırsatlar bulunmaktadır. Değerli okuyucu yukarıdaki yazdıklarımı okuyacak kadar azimli isen MediaCat tarafından aşağıda yapılmış araştırmayı da okuyup eğlenmeyi hakediyorsun demektir.

MediaCat Temmuz sayısının kapak konusu “Bir Türk’ün Bir Haftası”. “Ortamala bir Türk nasıl biri? Haftanın hangi günleri hangi medya tüketim davranışlarını sergilemeye eğilimli? Alışveriş yapma konusunda hangi günler daha faal, hangi günler daha pasif? gibi sorulara yanıtlar sunan yazıda ortalama Türk’ün bir hafta boyunca tek tek hergün neler yaptığına dair bilgiler de sunuluyor.

ORTALAMA TÜRK KİMDİR?

TGI Türkiye Araştırması verilerine göre on beş yaş ve üzeri kent nüfusundan ortalama Türk, yaklaşık 38 yaşında. Ortalama olarak 1,69 m boyunda ve 69 kg ağırlığında. Kadınsa boy ortalaması 1,63 m, kilosu 65 kg; erkekse ortalama 1,72 m boyunda ve 73 kg ağırlığında.

On erkekten beşi, on kadından biri tam zamanlı bir işte çalışıyor. Kadınlar çoğunlukla evde. Yüz Türk’ten 12’si üniversite mezunu. Erkekse bu oran yüzde 16’ya çıkar, kadınsa yüzde 8’e düşer. Bu böyle olduğu için kadınlar daha çok evdedir ve evde mevcut olanla daha çok ilgilidir.

100 Türk’ten 13’ü Türkiye sınırlarında konuşulan etnik dillerden birini, dokuzu ise batı dillerinden birini bilir. Dilsel bir yakınlık kurabilirse insanlarla, bu dışarıya doğru olmaktan çok içeriye doğrudur. Ortalama hane büyüklüğü 3,9 kişi, hanede yaşayan 15 yaş ve üzeri kişi sayısı ortalama 2,8 kişidir.

Ortalama bir Türk ailesi anne, baba ve çocuklardan oluşur. Türklerin yüzde 67’si anne, baba ve çocuklardan oluşan ailelerde yaşar. Sadece eşlerden oluşan ailelerde yaşayanlar yüzde 14, büyükanne ve büyükbabanın da aile ile birlikte olduğu büyük ailelerde yaşayanlar ise yüzde 7’dir. Arkadaşları ile oturanlar 15 yaş ve üzeri kent nüfusunda yüzde 2 civarındadır. Yalnız yaşamak marjinaldir.

Ortalama her on Türk’ten dördü son bir yıl içinde iş değiştirmiş, 2,5’i ilk defa işe başlamıştır. Her on Türk’ten 3,5’i son bir yıl içinde taşınmış, yaklaşık 5’i evde tadilat gibi düzenlemeler yapmıştır.

Her iki Türk’ten biri boş zamanını televizyon izleyerek geçirir. Her üç Türk’ten biri boş zamanlarında aile ve akrabaları ile birliktedir. Her beş Türk’ten biri boş zamanını uyuyarak geçirir. Her on Türk’ten biri boş zamanında yürüyüşe çıkar, internete bağlanır ya da kitap okur. Boş zamanı olan her yirmi Türk’ten biri alışverişe, her yüz Türk’ten üçü sinemaya ya da maça gider.

Her dört Türk’ten biri tatil yapar. Her yirmi Türk’ten biri tatil için yurt dışına gider. Tatil yapan her üç Türk’ün ikisi deniz kıyısına gider. Tatil yapan her on Türk’ten biri tatilde dağa gider. Tatil yapan her yüz Türk’ten yedisi tatilde dini mekanları ziyaret eder ve her yüz Türk’ten biri tatilde tarihi ve kültürel mekanlara gider.

Her yüz Türk’ten 35’inin banka hesabı, 24’ünün kredi kartı, 16’sının mağaza kartı vardır. Her dört Türk’ten biri hayatında en az bir defa şans oyunu oynamıştır. Ortalama Türk’ün hayatı ev eksenlidir. Hayatına önemli ölçüde evin kapısından girebilen durumlar dahil olabilir.

ORTALAMA TÜRK’ÜN ZAMAN VE MEKAN KULLANIMI

Ortalama bir Türk’ün haftasında günler genel olarak birbirine benzer. Ev en fazla vakit geçirilen, dışarıya çıkıldıysa mümkün olduğunca çabuk dönülen yerdir. Çarşamba ve Perşembe günleri evden nispi olarak biraz daha geç çıkar. Cumartesi ve Pazar günleri evden daha geç, öğlen gibi çıkar ve daha erken döner.

Yalnızlık ortalama bir Türk için sıradışıdır. Ortalama bir Türk yalnız kalamaz, mutlaka birileriyle birliktedir. Birlikte olunan kişiler arasında aile önceliklidir. Ortalama bir Türk geçirebildiği kadar zamanı ailesiyle birlikte geçirir. Ortalama bir Türk’ün en az yalnız kalabildiği günler Cumartesi ve Pazar günleridir.

Akşam yemeği evi zamana ve herkesi eve kilitleyen zaman aralığıdır. Ortalama bir Türk için her şeyin zaman aralığı yerinden oynayabilir ama akşam yemeği zaman aralığı değişmeksizin yerinde durur. Arkadaşlarla geçirilen zaman dilimi en sistematik eğridir, çan şeklindedir. Gün içinde yükselir, akşam yemeği zaman aralığı ile eşzamanlı sona erer. Bu eğrinin, hafta içi ya da hafta sonu, istisnası yoktur. Cumartesi ve pazar günleri biraz daha düşük seyreder.

Ortalama Türk’ün zaman ile ilişkisi gevşektir. Planlarla ilgili net saatler değil, saat aralıkları söz konusu olabilir. Eylemler belli zaman aralıkları dahilinde, ancak zamansal olarak bir kayma ile gerçekleşir. Örneğin hafta içinde de hafta sonunda da ortalama bir Türk çoğunlukla evde vakit geçirir ve evin dışındaysa mümkün olduğunca erken eve dönmeye çalışır. Evden hafta içinde daha erken, hafta sonunda daha geç çıkar. Ancak dışarıda geçirebileceği ortalama süre ve evde olacağı zaman genel olarak bellidir. Ortalama bir Türk’ün saati ailesine ve eve kuruludur.

Kitap okumak ortalama Türk’ün günlük rutinine aykırıdır. Haftalık rutini içinde en düzensiz tutum, seyri olmayan eğri, kitap okuma davranışında görünür. Kitap okumak kararsızlıktır ortalama bir Türk için, tutunulabilen bir yer değildir.

ORTALAMA TÜRK VE MODERNİZM

Ortalama bir Türk modernizme entegre değildir. Hayata geçirdiği, kullanımlık değil, tadımlık bir modernizmdir. Hareket ettiğinde ulaştığı sonuç bir değişim değil, hareket halindeki bir eşdengedir. Ortalama bir Türk ile konuşurken bu eşdengenin salınım imkanları gözetilmelidir.

Ortalama Türk kımıldamaz, mecbursa az kımıldar. Zamanı esnettiğinde çeperlerinin sınırlarına yakın esnetir. Bu nedenle ortalama Türk değişime çok yatkın değildir.

Ortalama bir Türk zamanı kullanmaz, zamanı geçirilebilir hale getirir. Bu durum zaman aralıklarını esnetmek konusundaki girişimlerinin temel nedenidir. Zaman, ortalama Türk için dışına çıkabileceği bir mekandan çok içinde dolanabileceği bir yerdir.

Ortalama Türk arkadaşlarından çok ailesiyle zaman geçirir. Arkadaşlığın, akşam yemeğine ayrılan zaman aralığı sonrasında internet arkadaşlık için bir imkan değilse, mesai saatleri ile bağlantısı vardır.

Aile, ortalama Türk’ün hayatında, her şeyin olup bittiği yerdir. Kanaat önderidir, karar alıcıdır, büyük yasadır. Ortalama bir Türk’ün hayatına katılmaya hevesli her türlü yeniliğin, kendini konumlandırabilmek için, bu büyük yasanın teamüllerine uygunluğundan emin olması gerekir.

Yazının tamamını ve ortalama bir Türk’ün bir hafta boyunca tek tek hergün neler yaptığına dair bilgileri MediaCat Temmuz sayısında bulabilirsiniz.

Share