Zaman geçiyor ve her şeyin şekli değişiyor. Yaşınız arttıkça olayların kurgusu ve renkleri farklılaşıyor. Bulanıklaşıyor ve zaman zaman berraklaşıyor, görünmez oluyor ve birden ortaya çıkıyor. Bazen köşeler sivrileşiyor bazen de dümdüz bir duvar oluyor önünüzde ….Labirentlerin kalıpları ve şekilleri bile değişiyor….Tünellerin sonundaki ışıklar belirsizleşiyor.. Ama siz yine de yanınızdakilere:
– merak etmeyin hemen şurayı dönünce çıkışı bulacağız!
diyorsunuz. Gülüşler ve ağlaşmalar, kahkahalar, makyajlar, yere düşmeler, merdiven çıkmalar….Bütün sahtelikler daha ilk an da anlamını kaybeder ve bütün bu bilgelik yaşla gelen bir erdemdir. Biz küçükler büyüklerin neden bazı davranışları geliştirdiklerini anlayamayız. Halbuki hepsinin haklı sebepleri vardır, belki de haksız. Her geçen yılda biz de bu erdemin parçalarından nasipleniyoruz. Bu belki de tanrı’nın insanoğlunun kaybettiği ya da dünyada geçirdiği zamana karşı verilen bir hediyedir. Kim bilir belki doğanın yıllar geçtikçe fiziksel olarak zayıflayan insan bedenine karşın manevi olarak güçlen sezgilerimiz ve olgunlaşan erdemimiz… Yaş olarak sizden genç olanlar fiziksel olarak sizden güçlü olmakla beraber sizin maskeleri düşüren sezgilerinizden yoksundurlar. Siz de kendinizden daha büyüklere karşı aynı zayıflıklara sahipsiniz.
Yılların bedenden götürdükleri ve ruha kazandıkları arasındaki denge arasındaki değişimin yan etkilerinden birisi de zaman zaman renklerin solması ve siyah-beyaz olması ve bütün acılı değişimler, belirsizlikler……
Akın’ın deyimiyle yaşamında kıyısında belirsizliğin belirgin olduğu bekleyişler…