Hıdırellez

Türkiye’nin ve Dünya’nın hızla değişen gündemi, bahar’ın verdiği rehavet ve işlerimin yoğunluğu yüzünden uzun süreden beri yazamadım. Dün ateşlerin üzerinden atlanıldı, gül ağaçlarının altına dileklerin resimleri çizildi ya da çizilen kağıtlar gömüldü… Hızırla İlyas’ın buluştuğu günü fırsat bilerek ve  bereketinden istifade etmek ümidiyle yazayım dedim. Esasında birikmiş hikayelerim var. Mesela, serencam-ı Türk Telekom ya da Türk’ün akademi görmüşü Kral’ın hizmetkarına karşı başlıklardan ikisidir. Ancak bunları uzun uzun yazabilmek lazım, bunun için zamana ihtiyaç var. O da ben de şimdilik yok.

Bu kadar karamsar cümleden sonra Türkçe’nin gelişimi üzerine bir yazıyı paylaşmak istedim.  Bütün yazıyla aynı kanaate sahip olmasamda çoğunluğuna  katılıyorum. Üniversitemizdeki Türk Dili derslerini veren öğretim üyemiz, öğrencilerin yazdığı metinlerin içler acısı halini anlatmıştı. Sanırım bu durum sadece bizim üniversitemize ait bir sorun değil! Okumayan bir ülkeyiz.

Bir yazıya göre Türkiye’de bir yılda basılan kitap Japonya’da bir günde basılıyor. Japonya’da yılda kişi başına 25 kitap, Fransa’da 7 kitap, İngiltere’de 12, ABD’de kişi başına 8 kitap üretilirken, Türkiye’de kişi başına bir kitaba 12 bin 89 kişi düşüyor. Almanya’da kişi başına düşen günlük okuma süresi 24 dakika iken, Türkiye’de 13 saniye.

Yazmak ve okumak beynin dil’e ait kısımlarını hareketlendirir..Kurumuş topraklara akan dereler gibi..

Madem yeri geldi, Bedri  Rahmi Eyüboğlu’nun üç dil şiirine bayılırım.

En azından üç dil bileceksin
En azından üç dilde
Ana avrat dümdüz gideceksin
En azından üç dil bileceksin
En azından üç dilde düşünüp rüya göreceksin
En azından üç dil
Birisi ana dilin
Elin ayağın kadar senin
Ana sütü gibi tatlı
Ana sütü gibi bedava
Nenniler, masallar, küfürler de caba
Ötekiler yedi kat yabancı
Her kelime arslan ağzında
Her kelimeyi bir bir dişinle tırnağınla
Kök sökercesine söküp çıkartacaksın
Her kelimede bir tuğla boyu yükselecek
Her kelime bir kat daha artacaksın

En azından üç dil bileceksin
En azından üç dilde
Canımın içi demesini
Canım ağzıma geldi demesini
Kırmızı gülün alı var demesini
Nerden ince ise ordan kopsun demesini
Atın ölümü arpadan olsun demesini
Keçiyi yardan uçuran bir tutam ottur demesini
İnsanın insanı sömürmesi
Rezilliğin dik alası demesini
Ne demesi be
Gümbür gümbür gümbürdemesini becereceksin

En azından üç dil bileceksin
En azından üç dilde
Ana avrat dümdüz gideceksin
En azından üç dil
Çünkü sen ne tarih ne coğrafya
Ne şu ne busun
Oğlum Mernuş
Sen otobüsü kaçırmış bir milletin çocuğusun.

Bütün girizgahtan sonra esas metni gelmeyi başardım. Buraya kadar bu yazıyı okumuşsan “sadık okuyucu ödülünü” almaya kesinlikle hak kazanmışssın demektir.

Türkçemizin ilk hali, son hali ve geleceği …
Yıl: 1960
“Karşıma âniden çıkınca ziyâdesiyle şaşakaldım.. Nasıl bir edâ takınacağıma hükûm veremedim, âdetâ vecde geldim. Buna mukâbil az bir müddet sonra kendime gelir gibi oldum, yüzünde beni fevkalâde rahatlatan bir tebessüm vardı.. Üstümü başımı toparladım, kendinden emin bir sesle ‘akşam-ı şerifleriniz hayrolsun’ dedim..”
Yıl: 1970
“Karşıma birdenbire çıkınca çok şaşırdım.. Ne yapacağıma karar veremedim, heyecandan ayaklarım titredi. Ama çok geçmeden kendime gelir gibi oldum,
yüzünde beni rahatlatan bir gülümseme vardı.. Üstüme çeki düzen verdim, kendinden emin bir sesle ‘iyi akşamlar’ dedim..”
Yıl: 1980
“Karşıma âniden çıkınca fevkalâde şaşırdım.. Nitekim ne yapacağıma hükûm veremedim, heyecandan ayaklarım titredi. Amma ve lâkin kısa bir süre sonra
kendime gelir gibi oldum, nitekim yüzünde beni ferahlatan bir tebessüm vardı.. Üstüme çeki düzen verdim, kendinden emin bir sesle ‘hayırlı akşamlar’ dedim..”
Yıl: 1990
“Karşıma birdenbire çıkınca çok şaşırdım.. Fenâ hâlde kal geldi yâni.. Ama bu iş bizi bozar dedim. Baktım o da bana bakıyor, bu iş tamamdır dedim..
Manitayı tavlamak için doğruldum, artistik bir sesle ‘selâm’ dedim..”
Yıl: 2000
“Âbi onu karşımda öyle görünce çüş falan oldum yâni.. Oğlum bu iş bizi kasar dedim, fenâ göçeriz dedim, enjoy durumları yâni.. Ama concon muyum ki ben,
baktım ki o da bana kesik.. Sarıl oğlum dedim, bu manita senin.. ‘Hav ar yu yavrum?'”
Yıl: 2020
“Ven ay vaz si hör, ben çok yâni öyle işte birden.. Off, ay dont nov âbi yaa.. Ama o da bana öyle baktı, if so âşık len bu manita.. ‘Hay beybi..’

Share

İnsanlık mı? Bulmak için projektörler yetmez…

Herkes Mehmet Akif’in İstiklal Marşı yazarı olduğunu bilir de ötesini çok düşünmez. Esasında bu gün okuduklarımla çok ama çok ilgili bir beyti var:

Müslümanlık nerde, bizden geçmiş insanlık bile…
Âlem aldatmaksa maksat, aldanan yok, nâfile!

Bu gün kendimden utanıyorum ve insanlığımdan utanıyorum…. Eğer onlar insansa ben taş olmayı yeğlerim…Akşama kadar bir çok problemin arkasından ve önünden koştururken, Aklma twitter hesabıma bakmak geldi. Siirt’teki tecavüze basın yasağı yazısını görünce, büyük bir pisliğin örtüldüğü hissine kapıldım. Eminim, çocuğun psikolojik durumunu ve gelişimini etkilemesin diye koymuşlardır bu yasağı.. Yoksa sistemin bir ucundan tutan insanların pisliklerini pazara dökmemek için değildir.

Libidosu bu kadar aklının yerine koyan ve nöronları yerine hormonal baskıları altında ezilen bu yaratıkların yaptıklarını okuyunca, neler yapabileceklerini düşününce mideme güçlükle hakim olarak, güç bela tuvalete yetişebiliyorum.

Yedi yaşında bir sabi’ye bütün bunların nasıl yapıldığını anlamıyorum? Kimse bana adaletin ve yargının yerine mi geçmeye çalışıyorsun, demesin. Öyle bir iddiam yok! Elbet adalet yerini bulacaktır. Velev ki, doğru olmasın. Böyle bir hikayenin bile yazılmış olması bile hastalıklı bir patolojinin varlığının delilidir. Çocuk pornosunu yasaklamakla öğünüp, YouTube’u açtırmamak konusunda azimli olan ama söz konusu  tecavüzcülere ve pedofililere karşı pek de bir gelişme gösteremeyenlere de buradan selam olsun.

Haberin devamını aşağıdan okuyabilirsiniz. Taş kesildi nefesim, atmıyor artık kalbim! Küçük kız al bu da benim yüreciğim…

(Bu resim’in alt yazısında bazı değişiklikler yapmak lazım.   Siz ne demek isteğimi gayet iyi anladınız, değil mi?)

Siirt’te tecavüz depremi
Siirt’te küçük yaştaki kızlara tecavüz edildiği iddiasıyla ilgili olarak 15 kişi tutuklanırken, iki kamu görevlisi açığa alındı. Olaya karışanların sayısının 100’ü bulabileceği belirtiliyor.

ntvmsnbc ve Ajanslar
Güncelleme: 14:50 TSİ 21 Nisan. 2010 Çarşamba

SİİRT – İlköğretim öğrencisi 14 yaşındaki H.T, geçen yıl okulu bırakan 16 yaşındaki ablası S.T. ile birlikte kendilerine tecavüz eden onlarca erkeği şikayet etti. Kız kardeşlerin maruz kaldığı bu durum, iki yıldır devam ediyordu.

Sonunda olay 10 Nisan’da yargıya taşındı. 100 erkek sorgulandı, 16’sı tutuklandı, 25’i gözaltında. Yaşları 14-70 arasında değişen 100 erkeğin arasında okulun müdür yardımcısı, kızların sınıf arkadaşları, Siirt’in tanınmış ailelerine mensup esnaf, hacı dedeler, bir asker, bir polis var.

Aradan 10 gün geçti, şehirden tek satır bir haber dahi sızmadı. Hürriyet gazetesinden Gülden Aydın’ın haberine göre savcılık ve emniyet, “gizli soruşturma” gerekçesiyle tek kelime bilgi vermiyordu. Mütecavizlerin isimlerini öğrenmek için konuşulan şehrin sakinleri, hatta parti il başkanları, bildiklerini anlattıktan sonra “Beni görmedin, hiç konuşmadık” diyor.

İnsanlar bu haberin duyulup Siirt’in adı kötüye çıkmaması için tam bir ağız birliği içindeler. Siirtli erkekler müthiş bir dayanışma, birlik ve beraberlik halinde.

REHBER ÖĞRETMENE ANLATINCA ORTAYA ÇIKTI
Her şey, H.T. ile 4 arkadaşının rehberlik öğretmeniyle konuşmasıyla başladı. Kızların anlattığına göre, okulun müdür yardımcısı Fahrettin Kuzu, kendilerine tacizde bulunuyor, cinsel ilişkiye zorluyordu. Rehber öğretmen, hemen diğer müdür yardımcısıyla konuştu ve olay polise yansıdı.

Durumu haber alan Fahrettin Kuzu, kayıplara karıştı. Emniyet ve Savcılık araştırmayı derinleştirdikçe aslında iki yıldır süregelen bir suçun mağdurları H.T. ile ablası S.T.’nin trajedisi ortaya çıkmaya başladı.

KARDEŞLERİ KAYBOLDU VE BULUNAMADI
İki kardeş, çok yoksul bir ailenin çocukları. Babaları Mithat T., çarşıda hamal. En küçüğü sekiz aylık yedi kardeşler. En büyük kardeşleri Yunus, on yıl önce kaybolduğunda 12 yaşındaydı. Bir daha bulunamadı. Kızları şikayetçi olup da olay adli makamlara yansıyınca babaları avukat tutamadı. Siirt Barosu da Avukat Deniz Doğan’ı atadı.

Abla S., 5’inci sınıftayken tecavüze uğradı. Korkudan sesini çıkaramadı. Esnaf arasında kulaktan kulağa yayılan durumuyla birlikte tacizci ve tecavüzcü sayısı arttı. Hiçbir talebe “hayır” diyecek gücü olmadı. 3 ile 5 TL arasında değişen para, çikolata, şeker ya da çubuk kraker karşılığında erkeklerle birlikte oldu. Kiminin bakkalı, kiminin dükkanının arka tarafına götürüldü. Geçen yıl okulu bırakmak zorunda kaldı.

Esnaf, H. büyüdükçe ona da ablasına baktığı gibi bakmaya, aynı taleplerde bulunmaya başladı. Okulun müdür yardımcısı Fahrettin Kuzu da geri kalmadı. H.’yi, sıkıştırmaya, tehdit etmeye başladı. H., Kuzu’nun tacizlerinden bıkınca çareyi rehberlik öğretmeniyle konuşmakta buldu ve Siirt’te bilinip de görmezden gelinen gerçekler açığa çıktı.

GÖZALTI SAYISI 100’Ü BULABİLİR
Polis ve Savcılık soruşturmayı derinleştirdikçe, mağdur kızların sayısı 7’ye çıktı. Kızlardan 2’si, H. ve S. gibi kızkardeş ve 4’ü aynı okulda okuyor, 2’si de yine aynı okuldan mezun. Çocuk Esirgeme Kurumu yurduna yerleştirilen iki kız, Savcılık’ta önce üç isim verdi.

Ancak yurttaki psikologlar yardımıyla kendilerini güvende hissettiklerinde, listeye 25 isim daha eklendi. Diğer kızların ifadeleriyle taciz ve tecavüz iddiasıyla sorgulananların sayısı 100’e çıktı.

Kız çocuklarının ifadeleri doğrultusunda aynı sınıftan yaşları 14 ile 16 arasında değişen 7 erkek öğrenci de gözaltına alındı. Yaşları küçük olduğu gerekçesiyle serbest bırakılan bu 7 erkek öğrenci hakkında savcının itirazı üzerine yeniden tutuklama kararı çıktı.

Mahkemenin gizlilik kararı aldığı bu olayla ilgili Siirtli hukukçuların verdiği bilgiye göre, kızların şikayetçi olduğu kişiler arasında rütbe ve isimlerini bilmedikleri bir polis ile bir asker de bulunuyor. Ancak genel kanı, kızların korkudan bu iki zanlının ismini söyleyemediği yönünde.

Kızların okulunda, tüm çocuklar olayı biliyor. Kızların yüzüne bakan öğrenciler, bir yandan sırıtıyor diğer yandan kızları kastederek “Ellere var, bize yok mu” şarkısını söylüyorlar.

Siirt Barosu, mağdur kız çocukları için Avukat Deniz Doğan’ı atadı. Doğan, iki kız kardeşle birlikte, aynı okulda okuyan ve cinsel istismara uğrayan diğer iki kızın da avukatı.

MÜDÜR YARDIMCISI FİRARDA
Mağdur H. ve S.’nin amcası Mehmet T., “Müdür yardımcısı Fahrettin Kuzu, yeğenime sarkıntılık etti. Üç kız öğrenciyi daha mağdur etti. Gözaltını duyunca firar etti” diyor.

KIZLAR KORUMA ALTINDA
Haberler üzerine Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf’ın Siirt İl Sosyal Hizmetler Müdürlüğü’ne talimat verdi. Bu doğrultuda, mağdur kız öğrenci ve ablasının koruma altına alınarak, sosyal ve psikolojik destek verilmeye başlandı.

Mağdurların güvenlik amacıyla başka bir kente gönderildiği de bildirildi.

İKİ KAMU GÖREVLİSİ AÇIĞA ALINDI
Siirt Valisi Necati Şentürk, ”cinsel istismar” olayıyla ilgili olarak 2 kamu görevlisinin açığa alındığını açıkladı.

Vali Şentürk, düzenlediği basın toplantısında, iddiaların ”nitelikli cinsel istismar olduğunu ve soruşturmanın gizli yürütüldüğünü” kaydetti.

Necati Şentürk, şunları söyledi;

”Valilik olarak yapılması gereken her şey yapılmıştır. Şüphelilerin ortaya çıkarılmasında bilgi ve belgelerin toplanması esnasında, çocukların yaşlarının küçük olması ve ilerideki psikolojik durumları göz önünde bulundurularak emniyet teşkilatı psikologla birlikte çalışma yürüttü. İki kamu görevlisi açığa alındı. Bunlar hakkında muhakkik görevlendirilmiştir. Ayrıca bağlı oldukları Milli Eğitim Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğünden de müfettiş istenmiştir. Olayda adli açıdan gizlilik kararı alınmıştır.

Biz teşkilat olarak psikologlardan yardım aldık. Aynı zamanda sosyal hizmetleri il müdürlüğü ile çalıştık. Öğrencilerimizden ya da mağdur kızlarımızdan iki tanesi il dışında ve bir sosyal hizmetler il müdürlüğüne ait kuruluşta himaye altında, yani koruma altına alınmıştır. Yaklaşık 25 kişi gözaltına alınmış. Bunlardan 15’i tutuklanmıştır. Bunların arasında polis ve asker yoktur.”

Share

biraz da şanstır

Pers imparatorunun başveziri Buzur Mehir tarafından 1400 yıl önce tasarlanan tavla oyunu; dünyanın en popüler oyunlarından biridir. Zaman kavramından alınan ilhamla tasarlanan oyunun zamana böylesine direnmesi son derece etkileyici. Senenin birliği olarak tavla bir tanedir. 4 köşesi 4 mevsimi, tavlanın içindeki karşılıklı 6’sar hane 12 ayı, pulların toplamı ayin 30 gününü, siyah -beyaz pullar gece ve gündüzü, karşılıklı 12’ser hane günün 24 saatini simgeler.

Eski zamanlarda Hint İmparatoru, satranç oyununu Pers imparatoruna, yanında bir mektup ile hediye olarak göndermiştir.
Mektubunda oyunla ilgili hiç bir açıklama yapmazken şöyle bir mesaj yazmıştır:

Pers imparatoruna;
Kim daha çok düşünüyor,
Kim daha iyi biliyor,
Kim daha ileriyi görüyorsa O kazanır.
İşte hayat budur…

Pers İmparatoru donemin en alim veziri olan Buzur Mehir ile bu mesajı paylaşarak, ondan oyunu çözmesi ve kendisinin de karşılık olarak Hint İmparatoruna hediye edilmek üzere başka bir oyun icat etmesini ister.
Vezir haftalarca çalıştıktan sonra gönderilen satrancın her taş hareketini ve oyunu çözer daha sonra da on günde tavlayı icat eder ve imparatora sunar. Hint İmparatoruna tavla oyunuyla birlikte gönderilmek üzere şöyle bir mesaj hazırlanır:

Hint imparatoruna;
Evet,
Kim daha çok düşünüyor,
Kim daha iyi biliyor,
Kim daha ileriyi görüyorsa O kazanır.
AMA BIRAZ DA ŞANSTIR.
İşte hayat budur..

Share