Defter’in sahibi

Kısa kısa birikenleri aktarayım istedim.

Kırtasiye hayatım boyunca beni etkilemiş sektörlerden birisidir. Bütün bunlar benim varlığımla anlam kazanıyor ama yine de kağıt, kurşun kalem, dolmakalem, mürekkep, silgi ve bunların etrafındaki herşey benim için önem taşıyor. Maalesef ülkemizde hem kağıt hem dolmakalem piyasası oldukça kısıtlı. Benim gibi dinazor olanlar okulun başladığı haftalarda meteksan defteri aradığımızı hatırlayacaklardır. Ancak ümit verici gelişmelerin olduğunu siz de biliyorsunuzdur. Ülkemizde moleskin’in moda olarak ya da imaj tamamlayıcı olarak kullanılmaya başlanılmasından bu yana yurtdışından farklı firmalar geldiler. Paperback, Clairefontaine, Rhodia, Ciak, Teneues bu isimlerden bazıları. Takip edebildiğim kadarıyla bu defterlerin en büyük problemi  kağıt kalitesi yüzünden sayfalarında dolmakalem mürekkeplerinin yayılması ya da arka sayfaya geçmesine izin vermesidir. Boyut kullanım ve şekiller konusunda bir çok gelişme olduğu açıktır. Mesela bu günlerde noktalı defterler hızla yayılmaya başladı. Türk halkının moleskine’e verdiği paraların heyecanlandırdığı tüccarlarımız ufak ufak kağıt ve defter piyasasını hareketlendiler. Meselea Deffter, Ece bunlardan sadece ikisidir. Ayrıca el yapımı defterlerimizden de buyurun!

Neyse kısa yazacaktım ya.. Bendeniz Remzi kitapevinden Teneues defterlerinden aldım. Kullanmaya başladığım ilk haftada defterin lastiği koptu. Bu defterlerin belirgin bir iki özelliği var. Birincisi sayfaların ön yüzleri çizgili ve arkaları boş bırakılmış. İkincisi kağıdının güzel olmakla birlikte mürekkebi arka tarafa geçiriyor.  Bu defterin muhteşemliği ise firmasının kalitesinden geliyor. Ben bu firmaya defterimin lastiğinin koptuğunu belirten bir mektup yazdım. Firma bana hızlı bir şekilde cevap verdi. Benden kopan lastiğin resimlerini istedi. Resimlerimi alır almaz bana binbir özürle yeni bir defter gönderdiler. Aynı problem Moleskine’de olsa muhatap bulabilir miyiz emin değilim.

İstanbul’da top ten kırtasiyeler listesinde görüşmek üzere… bol kağıtlı ve kalemli günler dilerim.

Share

Mühendisler ve sayılar

Esas suç Osmanlı’nın ! Belki abartıp Avrupa’lı devletlerin demeliyiz…Hikaye şu…Modernleşmeyle birlikte teknolojik yenilikler yüzünden Osmanlı, devletler rekabetinde geride kaldı. Bu geri kalmışlığı atlatmanın yolunun teknolojik yenilenme olduğunda emin olan rical (devlet adamları) bir çözüm buldular: Hendese..

Nedir hendese?

“Farsça,. Andaâhten veya Andazidan fiil kökünden geliyor. Büyüklük, ölçü anlamına gelen ve geometri yerine de kullanılmış olan Andaze ismi de bu fiil kökünden gelmektedir. Arablar Andaze’nin başına ‘h’ harfi getirerek “hendese” sözcüğünü yapmışlar. Hendese sözcüğünden de mühendis sözcüğünü türetmişlerdir. Arablar geometri ilmi ile uğraşanlara “el-mühendis” adını verdiler ” (“Mühendislik, Teknoloji ve Tarih” , Mimar ve Mühendis Dergisi,Sayı:30, Sayfa: 6-14, 2001, İstanbul)

Evet, Osmanlı askerlerden mühendisler yetiştirmeye başladı. Bu ülkenin ilk batılı eğitim gören insanları mühendishane-i berr-i hümayun ve mühendishane-i bahri hümayun’dan mezun oldular. Keşke olmaz olsalardı diyeceğim ama dilim varmıyor.

Tabii bu gelenek Cumhuriyet’in kuruculularıyla günümüze kadar taşındı. Bu gün herkes mühendis olmak istiyor. Siz hiç aşçı olmak isteyen bir çocuk gördünüz mü? Eğer duyduysanız bana da haber verin. Ülkemizin sayılı ve değerli liseleri de yetiştirdikleri mühendislerle övünür..

Daha acı olan ise bu liselerden mezun olup mühendis olmayanlar her daim aşağılanmaya mecburdur. Hatta bu ülkede mühendis olmayana kafası çalışmayan olarak bakılır. Ne var ki ülkemizdeki bu zeki(!) insanlar öyle bir eğitim sürecinden geçerler ki bütün zihni esneklikleri neredeyse yok edilir. En azından bazıları mesleklerinin ve sayıların faşizmi içinde var olurlar. Çoğunluğu da araştırma yapmak ya da teknolojiler geliştirmek yerine pazarlamacılık yaparlar.

Sayısal olarak kayda değer bir bölümü de kitap yazar, araştırmalar yapar, bir müzik aleti çalar, resim yapar, vs. vs..

Bana sorarsanız ülkemizin çektiklerinin temelindeki bu zihniyet var. Mühendis iktidarların geliştirdiği politikaların ucu toplum mühendisliği yapmaya kadar gitti.

Ben mühendislere karşı değilim.. Ben dünyanın onların etrafında dönüyor olduğunu zannetmelerine karşıyım. Ben insanları bir yana koyup herşeyi istedikleri gibi yönlendirebileceklerine inanmalarına karşıyım.

Esasında ben insana saygı göstermeyen insanlara karşıyım…

Not: Sonradan aklıma geldi. Şimdi orada birileri benim için, kedi ulaşamadığı ciğere murdar der demesin diye söyleyeyim istedim. Ben mühendis olmak istemediğim için mühendis değilim. Yoksa matematik ve fen netlerim yetmediği için değil!

Share

Kime ne?

Her Ramazan ayı benim için gözlem vaktidir. İnsanlarımızın din ile ilişkisi ve nasıl algıladıkları dikkat çekmeyen ancak çok önemli bir konudur. Bu yıl bence iftarları hangi beş yıldızlı otelde yapıldığı damgasını vurmuyor. Eğer hala bir fikriniz yoksa, bu sene uzunluk ölçüleriyle tanımlanan iftar sofraları moda…

Nesimi’nin beyitleri anlayana için aşağıdadır.

ben melâmet hırkasını kendim geydim eynime
(haydar şahım, kendim geydim eynime)
arü namus şişesini taşa çaldım kime ne
(haydar şahım, taşa çaldım kime ne)

gâh çıkarım gök yüzüne seyrederim âlemi
gâh inerim yer yüzüne yâr severim kime ne

gâh giderim medreseye ders okurum hak için
gâh giderim meyhaneye dem çekerim kime ne

gâh giderim öz bağıma gül dererim yâr için
ben yetirdim o yâr için ben toplarım kime ne

sofular haram demişler bu aşkın şarabına
ben doldurur ben içerim günah benim kime ne

sofular secde ederler mescidin mihrabına
yar eşiği secdegâhım yüz sürerim kime ne

kelp rakip böyle diyormuş güzel sevmek pek günah
ben severim sevdiğimi günah benim kime ne

ey nesimi sorsalar kim yârin ile hoş musun
hoş olayım olmayayım o yâr benim kime ne

Nesimi

Share