Sagarmatha öldü, kalbim mezar oldu…

Bu yazının orjinalini okumak isteyebilirsiniz. Radikal gazetesinde çıkan Ömer Faruk imzalı bir metinden parçadır.

Himalayalar’ın yamaçlarında Şerpalar diye adlandırılan dağ köylüleri var. 500 yıl önce Tibet’ten gelen, başlangıçta hayvancılık yaparak yaşayan, Budizme inanan, dağ havası almış, bedenlerini dağa göre terbiye etmiş ‘sıkı’ köylüler. Şimdilerde dağa tırmanmak isteyenlere rehberlik ediyorlar. (İngiliz ordusuna Gurkha olarak katılan savaşçı dağ köylüleri de var.) Bütün o uçsuz bucaksız dağların iç bilgileri, dirençleri, sabırları onlarda mevcut. Tırmanış için gerekli olan bütün alet edevatı, yiyeceği, barınma aksesuarlarını sırtlarında taşıyorlar. İsteyeni elinden tutup dağa çıkarıyor; fotoğrafını da çekiyorlar, mutlu, mesut ‘Batı’lı Batı’lı’ gülümsemesini sağlıyorlar.

‘İğdiş edici zihin işgali’
Kaynaklar Sagarmatha’ya ilk çıkanı Sir Edmund Percival Hillary olarak gösteriyor. 29 Mayıs 1953’te yerel saatle 11.30’da zirveye çıkmış. Elinden tutan kişi ise Nepalli dağcı Tenzing Norgay; adamın işi bu. Tekrarlıyorum: Adamın işi bu, sıradan hayatı. Biri kâşif oluyor, diğeri rehber.
Dağın Nepalce adı Sagarmatha, ‘deniz anne’ ya da ‘gökyüzü tanrıçası’ anlamına geliyor. Batı, oryantalizmin en yüzsüz örneğini vererek Nepallilerin yüzyıllardır yaşadığı dağı önce keşfediyor, sonra adını değiştiriyor. Bunu da medenilik adına yapıyor… [Sagarmatha ilk olarak Andrew Waugh tarafından ölçülüp, ‘en yüksek dağ’ olarak tanımlanıyor. Waugh, kendinden önceki baş ölçümcünün adını, George Everest’i dağa ad olarak veriyor. Üstelik George Everest’in itirazlarına rağmen… Batı da Sagarmatha’yı değil, Everest’i ad olarak kabul ediyor: Bütün ansiklopediler, ders kitapları, sinema, sözlükler, medya bu adı benimsiyor… ‘İğdiş edici zihin işgali’nin parlak bir örneği! Rezalet!

Share

Bu matem dolu cennet

Etrafımda olup biten bütün gelişmeleri mikro ölçekte ve makro seviyede düşününce çıldıracak hale geliyorum. İnsanları ve onların hırslarını anlamaktan çok uzağım. Öte yandan güçlerini yumurta tokuşturur gibi yarıştıranları da hayretle izliyorum. Yaşamak ve insan olmak dengesini karmaşa içinde unutuyoruz. Halbuki hepimiz yarınlara çocuklara yetiştiriyoruz. Bir çoğunu daha şimdiden bezdirdik ve ümitsizliğe ittik! Kimin yolladığını bilmediğim ama iki sabahtır açık Firefox sekmemde çalan şarkının sözleri durumu gerçekten iyi özetliyor:

Ah ölümden korkmam eğer

Üstüme kokun sinecekse

Ah mahşer bir düğündür

Tanrının sesi seininki gibiyse

Vur hadi durma

Bana bir makber hazırla

Ölüm saf candır

Güzel ellerin değecekse

Öldür

Bitsin bitecekse

Bu matem dolu cennet

Bir kelepçe

Ruhum kanıyor

Kalbim eriyor

Haykır!

Tek ki bir şey söyle

Bu sessiz cerahat işkence

Usulca sızıyor

Kanımdan içeri

Son nefesimi

Doldur dudağına

Ve sonra…

Öldür ruhum özgür kalsın kollarında

Matem son bulsun cennet cemrem oldukça

Öldür ruhum özgür kalsın kollarında (Vur hadi durma)

Matem son bulsun cennet cemrem oldukça (Bana bir makber hazırla)

Ölüm saf ölüm candır

Güzel ellerin değecekse

Öldür

Bitsin bitecekse

Bu matem dolu cennet

Bir kelepçe

Ruhum kanıyor

Kalbim eriyor

Haykır!

Tek ki bir şey söyle

Bu sessiz cerahat işkence

Usulca sızıyor

Kanımdan içeri

Share

Mutluluk hesabı

70 yaşında , ufak tefek, kendinden emin ve gururlu, her sabah sekizde giyinip kuşanan ve her ne kadar kör bile olsa saçlarını kıvırıp makyajını mükemmelce yapan yaşlı hanım bugün bir huzur evine taşındı.

72 yaşındaki kocası ise geçenlerde gereken hamleyi yapıp Allah’ın rahmetine kavuşmuştu. Huzur evinin kapısında sabırla beklenen bir kaç saatin ardından, odasının hazır olduğu söylendiğinde tatlı tatlı gülümsedi. Yürütecini asansöre yönlendirdiği sırada, kendisine odasını anlatmaya başladım, penceresinde asili perdelerden de söz ettim.

Ben anlatırken, az önce kendisine köpek yavrusu verilmiş 8 yaşındaki küçük bir kızın heyecanıyla ” o perdeleri pek severim ” dedi. ” Mrs. Jones henüz odayı görmediniz, biraz bekleyin demiştim ki “Bunun onunla bir ilgisi yok” dedi.

“Mutluluk zamandan önce karar verdiğiniz bir şeydir. Benim odadan hoşlanıp hoşlanmamam mobilyaların nasıl düzenlenmiş olduğuyla değil, benim onları zihnimde nasıl düzenlediğimle ilgilidir. Ben onları sevmeye karar vermiştim zaten. Bu benim her sabah uyandığımda verdiğim bir karardır.

Bir seçme hakkım var: Ya bütün günümü artık çalışmayan vücut parçalarımın bana verdiği sıkıntıyı düşünerek geçiririm ya da yataktan çıkıp hala çalışanlar için şükrederim. Gözlerim açık olduğu sürece her yeni gün bir hediyedir. Yeni güne ve hayatimin sadece bu döneminde, biriktirdiğim mutlu anılara konsantre olacağım. Yaşlılık banka hesabı gibidir. Ne yatırdıysan onu çekersin hesabından.. Bu nedenle benim tavsiyem, banka hesabına dolu dolu mutluluk yatırman olacaktır. Anı bankamı doldurmaktaki katkın için sana teşekkür ederim. Hala oradan mutluluk çekiyorum. Mutlu olmak için su beş basit kuralı hatırla

1. Kalbini nefretten arındır
2. Zihnini endişelerden arındır
3. Basit yaşa
4. Paylaş
5. Daha az bekle

Share