Cennet Azığı

Her düşüş ya bir kopma ya da kovulma.
Her kovulan ya da kopan telaş içinde bir şey alıyor ya yanına. Onlar da bu hatıra hikayesinden yanlarına bir şeyler almak istediler.
Üç şey seçtiler cennetten çıkarmak için:
-Bir: Kelimeler
-İki: Aşk
-Üç: Annelik duygusu

Kelimeleri Adem yanına aldı, annelik duygusunu taşımak Havva’ya kaldı.

Ama aşk çok ağırdı.

İkisinin de, aşkı tek başına taşıması mümkün olmayınca ikisini zembili de aşkı bir başına kaldıramayınca, bölüştüler yükü. Yarısını Adem sırtlandı, aşkın yarısı Havva’ya kaldı.
Öyle sert düştüler ki dünyaya, bu fenaya, Adem’in dizlerinin bağı çözüldü, ciğerleri yandı. Nutku tutuldu. Üçüncü defa, bildiği kelimelerin hepsini önce unuttu. Sonra bir kısmını hatırladıysa da o bir kısmını kıyamete değin unuttu.
Aşk? Daha yollarda sakin durmamıştı bir türlü. Kabına sığmamıştı. Bir yarısı yollarda kayboldu. Getirebildikleri ancak öbür yarısıydı.
O gün bu gün yeryüzü kelimeleri yetersiz, aşk bu dünyada kusurlu.
Annelik duygusu?
Havva’nın cennet duygusu.
Gönül evinde, kadın bedeninde, tastamam duruyordu.

Nazan Bekiroğlu, La, s. 151.

Share

La -Nazan Bekiroğlu

Havva geldi.
Yer ürperdi önce. Denizin kıpırtısı, rüzgarların direnişi hafifledi. Ağaçlar kulak kesilirken vahşi hayvanlar iç geçirdi.
Daha önce böyle bir şey görmüş değillerdi. Bütün ilgileri bir seyir lügatçesinde toplanırken, Havva’yı ilk kez gören cennet sakinlerine benzemişlerdi.
Havva, bir başına değildi.
Akzambak, amber, inciçiçeği.
Vadi karanfilli, Dağ Lalesi.
Bir çiçek saltanatı. Gül fırtınası. Ardı sıra sürükleyerek geldi.
Girmiş de vazgeçmiş gibi. Ölüp de dönmüş gibiydi.
Işıklı bir yağmurun içinde oldu buluşmaları.

Bir yerde değil her yerdeydiler şimdi. Adım attıkları yerde mor yapraklı kır menekşeleri bitti. Yüzlerinde onca yorgunluğun güzelliği, aynı yolların yolculuğu. Denk düştü sevinçleri, birbirine karıştı.

Dağ dağa kavuşur gibi Adem Havva’ya kavuştu…

sayfa 210

Share

Sende son bulmak

 

Ayaz sabahların ılık ışıklarında
Çimen kokusuyla harmanlanmış toprak olsaydın
Sana kök salmak isterdim.
Meşe gibi nefes almak istercesine
Toprağın hemen yanıbaşına değil
Derine bir mızrak gibi toprağın kalbine
Kucaklarcasına
Canına can katarcasına

Güneşli ve Lodoslu bir günde
Bulutlu gökyüzü olsaydın sen
Ben metrelerce salınmış ipiyle rengarenk bir uçurtma olurdum ben
Rüzgarı altıma alır ve sana ulaşmak için uçar uçar uçardım
Bazen darılmış gibi yapıp ineceğim,
İlk esintiyle gelip gözlerine bakacağım..
Gözyaşların akıncaya ve sen hıçkırıncaya kadar orada olacağım.

Billur ve Dalgalı bir okyanus olsaydın eğer
Ben büyük değil küçük bir balık olurdum
Merhametinin enginliğinde kaybolmak için
Dalgalarınla okşamak istersen, buradayım…
İstersen sadece bak bana..
Sadece gör beni…
Ömrüme ömür katsın
Hüznümü dağıtsın

Hırçın rüzgarlara yarenlik eden bir dağ olsaydın
Ben de kısa kış güneşinin vedasından sonra
Kendini koyuveren kar tanesi olsaydım
Üst üste toplasam bütün tanıdıkları
Övgüler düzsem eşşizliğine
Yıldızları kıskanıyorum hemen yanı başındaki
Bir de kardelenleri biliyorum
Güzelliğine güzellik katan…

Sen ne olursan ol ben seninle olacağım
Ateş isen su, hava isen bulut olacağım
Bedende nefes,
Sende ses olacağım!

Share