Havva geldi.
Yer ürperdi önce. Denizin kıpırtısı, rüzgarların direnişi hafifledi. Ağaçlar kulak kesilirken vahşi hayvanlar iç geçirdi.
Daha önce böyle bir şey görmüş değillerdi. Bütün ilgileri bir seyir lügatçesinde toplanırken, Havva’yı ilk kez gören cennet sakinlerine benzemişlerdi.
Havva, bir başına değildi.
Akzambak, amber, inciçiçeği.
Vadi karanfilli, Dağ Lalesi.
Bir çiçek saltanatı. Gül fırtınası. Ardı sıra sürükleyerek geldi.
Girmiş de vazgeçmiş gibi. Ölüp de dönmüş gibiydi.
Işıklı bir yağmurun içinde oldu buluşmaları.
Bir yerde değil her yerdeydiler şimdi. Adım attıkları yerde mor yapraklı kır menekşeleri bitti. Yüzlerinde onca yorgunluğun güzelliği, aynı yolların yolculuğu. Denk düştü sevinçleri, birbirine karıştı.
Dağ dağa kavuşur gibi Adem Havva’ya kavuştu…
sayfa 210