Kokular ah kokular..

İnsanin dokunma hissi ne kadar önemliyse koku alma kabiliyetimizde o kadar önemlidir. Dün bahçedeki lavantanın çiçeklerini elimle bir hamlede sıyırdım. Lavanta kokusu birden etrafımda kalkan oldu. Beni yaşadığım andan alıp götürdü. İsimle ateş arasında tütsü hikayesinin peşinden kokarken de aşık olmuştum. Parfüm filminde mandalina satan kızı nasıl kokladığını hep hatırlamışımdır.İnsanların kokularından muhteşem parfüm yapmasını imrenerek izlemiştim. Anthony Hopkins-Hannibal filminde Roma’da kendine özel parfüm yaptırmasını da kıskanmıştım.

Hem kendime özel parfümler yapmak istemişimdir.

Neyse koku bitmez..Bu arada muhteşem parfümlü mürekkepler var. Ama bu başka fasılın kokusu….

Ece Temelkuran bir yazısını şöyle bitimiş:

Kokuların kardeşliği

Ev ile yol arasındaki çatışmada geçer hayat; macera ile huzur arasında, kapıdan geçenin ardından gitmek ile evin içinde duranla durmak arasında… Sonra gün geliyor, bir kişi çıkıyor ortaya. Hem yolun hem evin oluyor; hem maceran hem huzurun, kapıdan geçenin ve evde duranın oluyor. Evin içinde bir soluk, yastıkta bir iz, kendi kokuna karışmış bir koku, yanında durunca farkına bile varmadan elini tuttuğun biri oluyor. Evin içinde, hiç de ‘şiirsel’ olmayan bir anda odadan odaya geçişini seviyorsun misal, onu bilişini seviyorsun, bilinmeyi… Kokun kokusuna kardeş oluyor ve gün içinde ne olursa ona anlatmayı geçiriyorsun kafandan daha olurken, her ne oluyorsa. Sonra, günün sonunda onunla kalıyorsun. Gitmiyorsun. Aşk mı bu şimdi? Sevgi mi? Alışmak mı? Artık onu da pek önemsemiyorsun…

Share

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

*

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.