Homo Academicus

Bu yazıyı yazarken bir otelin onlarca salonunda yüzlerce akademisyen dünya üzerindeki problemleri farklı perspektiflerden tartışıyorlar. Bu yazı bildiğim ya çok açıkca nasıl olduğunu anladığım için yazdığım yazılardan değil. Tam tersine yazarken düşünmek istediğim konulardan bir tanesidir. Başlık Pierre Bourdieu‘un aynı isimli eserinden alınmıştır. Şimdi bu kadar insan yazdıklarıyla ve çizdikleriyle neye hizmet ediyorlar? Niçin bu işi yapıyoruz? Para kazanmak için mi? Hayatı anlamak için mi? Merakımızı gidermek için mi? Öğrendiklerimizi öğretmek için mi? İtibar için mi? Yol göstermek için mi? Bilime ve bilim insanına gösterilen bu itibarın arkasında yatan sebep nedir? Çok okumuşlar yazık bunlara hürmet edelim mi? Ya da İslam dininin ve Osmanlı kültürü’nden gelen müderris’e hürmet edilir kıssaları mı… Rasyonalite’nin teolojik saygınlığı demeliyiz sanırım. Dedim ya kafam çok karışık! İlim ve Bilim arasındaki ayrımın ülkemizde geliştirilmiş güzide farklılığı..Devletlerin ya da ilgililerin kendi dediklerinden başka kimsenin söylediğine itibar etmeyişi Öte yandan bilgi üreten sosyal bilimci olunca daha itibarsızlaşması…

Aklımda yüzlerce soru var. Biz ne yapıyoruz? “Eğer öncelikle düşünüyorsak” diye cümleye başlayacakken yine bir sorunun altında ezildim. Bizdeki akademisyenler düşünüyor mu? Düşünmek ve sorgulamak arasındaki bağın içerisinde ne kadar özgürce düşünebiliyoruz? Düşünen, sorgulayan ve gerekirse cevabı için günlerce sorusunun ardından koşan kaç akademisyenimiz var?

Share

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

*

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.