Akıl başta değil yaşta imiş…

Hep duyarız ya “akıl başta değil yaştadır” diye..Meğersem öyle değilmiş. Yine hep duyduğumuz gibi bir grup bilimadamı araştırmış ve karıştırmış ve şöyle demiş:

“ABD’de yapılan bir araştırma, yaşlı kişilerin, insanlar arasındaki tartışmaların üstesinden gelme ve hayatın belirsizliklerini kabullenme konusunda gerçekten de daha usta olduklarını ortaya koydu.

Michigan Üniversitesinden bir grup bilim adamı, 25-40, 41-59, 60 ve üzeri yaş gruplarından 247 kişiye, yabancı bir ülkede gruplar arasında yaşanan bir tartışmaya ilişkin hayali bilgiler vererek, çözümün ne olabileceğini sordu.

Katılımcıların verdiği yanıtlar, bunların kime ya da hangi yaş grubuna ait olduğunu bilmeyen araştırmacılar tarafından, içerdikleri uzlaşı arayışı, esneklik, olaya diğerleri açısından bakabilme kabiliyeti gibi özellikler temelinde değerlendirildi. Katılımcılar daha sonra bilim adamları, psikoterapist ve danışmanların bulunduğu ikinci bir oturuma tabi tutuldu.

Yaşlı kişilerin, genç ve orta yaşlı kişilere nazaran, değerlerin insandan insana değiştiğinin daha çok farkında olduklarını ve her şeyin zaman içinde değiştiğini kabullendiklerini gören bilim adamları, yaşın her sosyal sınıfta, eğitimde ve IQ seviyesinde etkili olduğuna tanıklık etti.

Uzmanlar, bu araştırmanın, bilgeliğin yaşla birlikte arttığı yönünde uzun zamandır kabul gören görüşün bir kanıtı olduğunu söyledi. (aa)”

Fazla söze hacet yok sanırım.

Share

Aramak mı? Görmemek mi?


Günün birinde yolu bir dergâha düsen kendi halinde bir adam,
dergâhta, bir Mevlevi ile bir Bektaşi”nin sohbet ettiklerini
görünce yanlarına yaklaşır. Kendini tanıtır ve dergâhı merak
ettiğini, nasıl zikir edildiğini izlemek için geldiğini söyler.

Erenler başlar adama çeşitli nasihatlerde bulunmaya, her biri kendi
yolunu mümkün olan en tatlı dille anlatmaya çalışır.
Adam bir yandan onları dinlerken, bir yandan da gözleri onların
giysilerine takılır.

Mevlevi’nin giydiği kıyafette kollar o kadar geniş ve uzundur ki
hem içine üç kişinin birden kolu sığabilir,
hem de uzun olduğu için yalnızca kolları değil, elleri de
kapatmaktadır.

Bektaşi’nin kıyafetinde ise tam tersi bir durum vardır. Elbisenin
kolu daracıktır, neredeyse tene yapışmıştır;
üstelik kısa olduğu için, eller ta bileklere kadar açıktır.

Bu duruma hayret eden adam, sebebini öğrenme k ister. Büyük
merakla, önce Mevlevi’ye sorar:
“Pirim, kıyafetinizin kolları neden o kadar geniş ve uzun? Bunun
özel bir sebebi var mı?”

Mevlevi hiç beklemediği bu soru karsısında oldukça şaşırır. İki
kolunu da biraz yukarıya kaldırır, sonra ellerini birleştirerek
kollarını daire şekline getirir ve şöyle der:
“Evet, özel bir sebebi vardır. Çünkü biz insanların günahlarını,
ayıplarını, kusurlarını örteriz.
Başkaları görmesin diye üzerini kapatırız.”

Yanıttan oldukça hoşnut olan adam aynı merakla bu kez Bektaşi”ye
döner: “Peki ya siz, pirim? Sizin kıyafetinizin kolları neden bu
kadar dar ve kısa? Siz insanların günahları ve ayıplarını örtmez
misiniz?”

Bektaşi kendi kollarına bakar, birkaç saniyelik bir dalgınlıktan
sonra gülümser ve adama bakarak söyle der:
“Biz mi? Bizim geniş kıyafetlere ihtiyacımız yoktur. Çünkü biz
insanların günahlarını ve kusurlarını görmeyiz.”

ÖZETLE.

Seveceksen öylece sev. Ne kusursuz insan ara, ne de insanda kusur.

Birincisini zaten bulamazsın, ikincisinde ise, bulduğun her kusur,
öğrendiğin her ayıp sahibini değil, seni çirkinleştirir.
Her ikisi de seni mutsuz eder.

Birincisini bulamadığın için, ikincisini ise bulduğun için mutsuz
olursun

Share