Sultan Süleyman ve oğulları

Yeni yıla girerken çok değişen bir şey olmadığını görüyorum. Her yılbaşı olduğu gibi Taksim’de sivil polisler tacizcileri engellemeye çalıştı. Buna rağmen olaylar oldu ve 32 kişi yakalandı. Yılbaşı sonrasındaki ilk gün televizyon kanalları bu olayları gösterdi.
Dün televizyon kanallarında verilen bir habere göre, markette kendisine “yan baktığı için” bacağına kurşun sıkan birisini gösteriyordu. Market sahibi ise yaralıya yardım etmek yerine evvela yere dökülen kuruyemiş paketlerini topladı. Toplu cinnet halimiz bir çok adımda kendini yineliyor….

Su akar yolunu bulur…Ben esasında bu yazıya Show TV’de yeni başlayan dizinin hatırlattığı bir konuyu yazmak için başlamıştım. Bir zamanlar size Sultan Süleyman’ın (nam-ı diğer Kanuni) babası Sultan Selim’in yazdığı mısraları paylaşmıştım. Aklıma Sultan Süleyman’la oğlu Şehzade Bayezıd arasındaki şiir mektup geldi. Onu da paylaşayım istedim. Sultan Süleyman’ın büyük oğlu Şehzade Selim (Konya’da meskun) ve küçük oğlu Şehzade Bayezid (Amasya da meskun) saltanat kavgasına düşmüşlerdi. Bayezid savaşı kaybederek, İran’a sığınmış, fakat Osmanlı devletiyle Safeviler arasındaki anlaşma gereği Kazvin’de hapsedilmişti. İdam edileceğini anlayan Bayezid babasına şu manzum mektubu göndermişti :

Ey seraser aleme Sultan Süleymanım baba

Tende canım, canımın içinde cananım baba

Bayezid’ine kıyar mısın benim canım baba

Bigünahım Hak bilür devletlü canım baba

Enbiya serdefteri yani ki Adem hakkı çün

Hem dahi Musa ile İsa vü Meryem hakkı çün

Kainatın serveri ol Ruh-i Azam hakkı çün

Bigünahım Hak bilür devletlü sultanım baba

Kim sana arz eyliye halim eya şah-ı kerim

Anadan kardaşlarımdan ayrılıp kaldım yetim

Yok benim bir zerre isyanım sana, Hakk’dır alim

Bigünahım Hak bilür devletlü sultanım baba

Bir nice masumum olduğun şeha bilmez misin

Anların kanına girmekten hazer kılmaz mısın

Yoksa bu kulunla Hakk dergahına varmaz mısın

Bigünahım Hak bilür devletlü sultanım baba

Hakk Teala kim cihanın şahı itmişdir seni

Öldürüp ben kulunu güldürme şahım düşmeni

Gözlerim nuru oğullarımdan ayırma beni

Bigünahım Hakk bilür devletlü sultanım baba

Tutalım iki elim baştan başa kanda ola

Bu meseldür söylenür kim, kul günah itse n’ola

Bayezid’in suçunu bağışla kıyma bu kula

Bigünahım Hakk bilür devletlü sultanım baba

Mektubu alınca Sultan Süleyman,aynı vezin ve aynı vurgularla aşağıdaki mektupla karşılık vermiş ve onu affedebileceğini söylemiştir. Fakat Şehzade Selim tarafının ısrarı üzerine Bayezid Kazvin’de idam edilmiştir.

Ey demadem mazhar-i tuğyan-i isyanım oğul

Takmıyan boynuna hergiz tavk-ı fermanım oğul

Ben kıyar mıydım sana ey Bayezid Han’ım oğul

Bigünahım deme bari tevbe kıl canım oğul

Enbiya vü evliya ervah-ı azam hakkı çün

Nuh u İbrahim u Musa ibn-i Meryem hakkı çün

Hatm-i asar-ı nübüvvet Fahr-i Alem hakkı çün

Bigünahım deme bari tevbe kıl canım oğul

Neş’et-i Hakdır, übüvvet-ram olan olur kerim

” La tekul üf ” kavlini inkar eden kalır yetim

Taate isyana alimdir Hüdavend-i Kerim

Bigünahım deme bari tevbe kıl canım oğul

Rahm u şefkat zib-i iman olduğun bilmez misin

Ya dem-i masumu dökmekden hazer kılmaz mısın

Abd-i azad ile Hakk dergahına varmaz mısın

Bigünahım deme bari tevbe kıl canım oğul

Hak reaya-yi mutia rai itmişdir beni

İsterim mağlub idem ağnama zib-i düşmeni

Haşa-lillah öldürürsem bi-güneh nageh seni

Bigünahım deme bari tevbe kıl canım oğul

Tutalım iki elin baştan başa kanda ola

Çünki istiğfar idersin biz de afv itsek n’ola

Bayezid’im suçunu bağışlarım gelsen yola

Bigünahım deme bari tevbe kıl canım oğul

Share

Biz ve bir yılın sonu

365 günün son saatlerindeyiz. Acılarımızla, mutluluklarımızla ve üzüntülerimizle bir yılı bitiriyoruz. Zaman çok hızlı geçiyor. Yapılacakların ve yaşanacakların listesi kabarık…Herkese mutlu ve sağlıklı bir yıl diliyorum.

Bir zamanlar, bütün duygular bir adada yaşarmış. Mutluluk, Üzüntü, Sabır, Öfke, Korku, Kibir, Bilgelik, Sevgi… her türlü duygu bu adada olduğu için bu adaya ‘duygu adası’ deniliyormuş.
Ada sakini duygular, günün birinde, tespit edemedikleri bir yerden, adanın bir kaç gün içinde batacağı yönünde ısrarlı anonslar duymuşlar. İlk anda bunun büyük bir şaka olduğunu düşünmüş bazıları, ama anonslar devam ettikçe, durumun ciddi olduğunu düşünerek, birer ikişer adadan ayrılmaya başlamışlar.
Hemen her duygunun kendine ait bir kayığı yahut gemisi ya da yatı olduğundan, adadan ayrılmak nispeten kolay olmuş onlar için. Ama Sevgi’nin küçücük bir sandalı bile yokmuş. O yüzden, kendisini alacak birini buluncaya kadar, mecburen adada kalmış.
Duyguların büyük kısmının adadan ayrıldığı günlerden birinde, ada anonsta söylendiği gibi yavaş yavaş batmaya başlamış. Bunun üzerine, Sevgi, yüksekçe bir kayaya çıkıp yardım istemeye başlamış adadan henüz ayrılan diğer duygulardan.
İlk önce, Zenginliği görmüş büyük ve güzel bir yatın içinde. El edip, yüksek sesle bağırmış:
– Zenginlik beni de alır mısın?
Yatın her tarafına yığdığı eşyaları gösteren Zenginlik:
– Hayır alamam. Demiş.
– Görüyorsun, altın gümüş, zümrüt derken yat doldu. Senin için yer kalmadı.
Zenginlikten vefa görmeyen Sevgi, biraz daha geride, büyücek bir yelkenli görmüş. Dikkatlice baktığında anlamış ki bu yelkenli Kibir’in:
– Kibir, Kibir!… Benim sandalım bile yok, ada da batıyor, yardım et lütfen!
– Sana yardım edemem. Demiş Kibir.
– Biraz pejmürde gözüküyorsun; yelkenlimin fiyakasını bozacaksın.
Bu cevap karşısında çok üzülen sevgi, bir kayığa binip kürek çeker vaziyette, Üzüntü’yü fark etmiş o sırada. Sevgi bu kez ondan yardım istemeye karar vermiş:
– Üzüntü, seninle gelebilir miyim?
– Ah sevgili sevgiciğim! Demiş üzüntü.
– Yalnız gitmeye karar vermiş olduğum için o kadar üzgünüm ki!
Bu cevap üzerine üzüntüsü daha da artan Sevgi, yüzünü adanın öbür tarafına doğru çevirdiğinde, bir mavnanın üzerinde neşeyle zıplayan birini görmüş. Mutlulukmuş bu. Sevgi ona da seslenmiş; ama Mutluluk o kadar mutluymuş ki, Sevginin ona seslendiğinin farkına bile varmamış.
Çaresiz biçimde mutluluğa seslenmeye devam eden Sevgi, ansızın, bir ses duymuş yakınında:
– Buraya gel Sevgi! Seni ben götüreyim.
Sevgi çok sevinmiş ve koşar adım sahile koşup içinden yaşlıca bir adamın kendisine seslendiği kayığa atlamış. Kayıkla fazlaca bir yer itmeden de, adanın büsbütün sulara gömüldüğünü görmüşler.
Sevgi, bu kadar duygu çağırdığı halde onu almazken kendisini kayığına çağıran bu saçı başı ağırmış duyguya teşekkür etmiş defalarca. Ama Duygu Adasında o güne kadar hiç görmediği bu yaşlıya adını bile sormayı unuttuğunu, ancak karaya varıp da vedalaşmalarından sonra fark etmiş.
Sonra da, günlerden bir gün geldikleri bu yeni kara parçasında Bilgeliğe rast gelince, ismini bile sormadığı bu kadirşinas yaşlıyı tarif edip ismini sormuş kendisine.
– O Tecrübeden başkası olamaz diye cevap vermiş Bilgelik.
– Tecrübe mi? peki niye yalnız o ban yardım etti?
– Çünkü demiş Bilgelik,
– Sevginin gerçek değerini ancak tecrübe kavrayabilir.

Share

Araçlar aptallaştırmaz, beyinler tembelleşir

Sabah haberleri dinlerken CNN-TURK sunucusu önemli bulduğu köşe yazılarını seyircilerle paylaşırken aşağıdaki yazıdan haberdar oldum. Ahmet hoca’nın akademik manada yazdıklarını takip ettiğim bir araştırmacıdır. Bilgi, İnternet ve bilgi’nin sunumu konusunda yapılan konuşmaların yoğunluğu artmaya başladı. Ancak Türkiye bu tür gelişmeleri sanırım biraz geriden takip ediyor. Ülkemizde powerpoint kullanımı artmış olmakla birlikte kullanımı konusunda maalesef bir kültürün oluştuğunu söylemek mümkündür. Bilgi gösterici bu tür yazılımların sunucu tarafından yetkin kullanılmaması yüzünden bilginin aktarımı sırasında kontrolden çıkması halinden ötürü hep bu yazılımlar suçlanır. Halbuki bu yazılımlar kendilerini programlayan insanların zihinsel örüntüsünü ortaya koymaktadır.
Neyse bu konunun kısaca anlatmayı ve çözümlemeyi ümit etmiyorum. Ancak bilgi ve hiiyerarşisinde değişen birçok unsur var. Bunların sistematik olarak gözden geçirilerek eğitim için yeni stratejiler geliştirilmesi gerekli olduğu kanaatindeyim. Hele de Fatih projesi adı verilen eğitimdeki teknolojik yenilikler yapılırken bu konu daha da önem kazanmaktadır. El yazısının önemini bir kere daha vurgulamak istiyorum. PowerPoint kullanarak statikleştirilmiş zihinleri FreeMind gibi mind mapping programlarıyla tahrik etmek gerektiğini zannediyorum.
Mind mapping yaklaşımının epeyce faydalı olabileceğini düşündüğüm için derslerimde kullanıyorum. Hatta mümkün olduğunca MS Powerpoint’ten uzaklaşıyorum. Teknolojinin yeni imkanlar sunduğu günlerde içerik geliştirilenlerin bu tekniklerden hem pedagojik olarak hem yöntem olarak faydalanamaması çok acıklıdır.
Mind Map örneği

Aşağıdaki video yeni nesilin zamanla ilgisini açıklayan güzel bir örnek…

AHMET İNSEL

Radikal-Türkiye / 28/12/2010

İnternet, sadece iletişimi hızlandırmakla, bilgiye ulaşımı yaygınlaştırmakla kalmıyor; insanların davranışlarını değiştiriyor.
Bilginin elektronik ortamda toplanması ve buna internet üzerinden ulaşılması, insanlık açısından dönüştürücü yapısal sonuçları olan bir gelişme. Yirmi yıldan az bir zamandan beri kullanımı yaygınlaşan internet, sadece iletişimi hızlandırmakla, bilgiye ulaşımı yaygınlaştırmakla kalmıyor; insanların davranışlarını değiştiriyor. İktisadi alanda etkili olduğu kadar, kültürel ve siyasal yaşamda da önemli sonuçları var. 
Bu değişiklikleri toptan değerlendirip, insanlık açısından mutlak iyi sonuçlar verdiğini, vermeye devam edeceğini iddia edenlerin yanında, bunların olumsuz sonuçlarına dikkat çekenlerin sesi yakın zamanlarda daha fazla çıkmaya başladı. Eleştiri okları önce internet kullanımı üzerine yöneliyor. 

‘Yüzeysellik’ 
2009’da Amerikalı denemeci Nicholas Carr, ‘İnternet daha fazla aptallaştırıyor mu’ başlıklı bir yazı yayımlamıştı. Epey tartışılmıştı. Aynı konuyu bu kez nörobiyoloji alanındaki çalışmaların sonuçlarına dayanarak incelediği kitabı bu yıl ABD’de yayımlandı (Norton). Kitabın başlığı, ‘Yüzeysellik’. Alt başlığı ise ‘İnternet Beynimize Ne Etki Yapıyor’. 
Carr, internet kullanımının uzun dönemli belleği körelttiğini belirtiyor. Bu bellek ise zekânın üzerine inşa edildiği temellerden biri. Kullanıcılar giderek yakın tarihli hafızaya önem vermeye başlıyorlar. Sadece sıradan kullanıcılar değil, araştırmacılar için de geçerli bu. İnternet, belleğimizi yeniden programlıyor. 2008’de yapılan bir araştırma, çeşitli bilim dallarında araştırmacıların yakın hatta çok yakın tarihlerde yayımlanmış araştırmaları okumakla yetindiğini, kendi disiplinlerine katkıda bulunmuş eski ama temel metinleri okumadıklarını gösteriyor. Sonuç, yüzeysellik. 
İnternetin beyinde yarattığı ikinci etki, dikkatin bir noktada toplanma kapasitesini azaltması. Carr bunu ‘kes-bağlan teknolojisi’nin yarattığı yeni bir ekosistem olarak tanımlıyor. Böylece uzun dönemli aralıksız okuyabilme yeteneği ve okuduğunu hazmederek, ondan kendi orijinal bilgisini üretme kapasitesi zayıflıyor. Beynin bu işlevlerinin kısmen güdük kalmaya başlaması, uzun vadede insanlığın antropolojik bir dönüşüme uğramasının işaretleri olabilir mi? Carr’a göre bu durum, ‘Bilgi üretimi konusunda çifçi gibi çalışan insanlığın şimdi elektronik veri ormanında yaşayan avcı-toplayıcılara dönüşmesi’ne benziyor. 
Carr’ın kitabını bazı tanınmış nörobiyologlar takdirle karşıladı. Buna karşılık, elektronik ortamda yeni çıkan Kindle gibi araçların iPad’ın aksine dikkat toplama ve aralıksız okuma yeteneklerini köreltmeyip, geliştirdiğini iddia edenler de var. Uzun soluklu okuma alışkanlığının internetten önce azalmaya başladığını, internet ortamında okuma pratiğinin bu azalmayı sadece hızlandırdığını söylüyorlar. 

‘Powerpoint Düşünü’ 
İnternetin insanlığı daha aptal yapıp yapmayacağını bilmek için daha erken. Buna karşılık kullanımı hızla yaygınlaşan Powerpoint programının insanları budalalaştırdığını ve bu anlamda ABD ordusunun bir numaralı düşmanı olarak ele alınması gerektiğini Amerikalı general Mattis 2010 Nisanı’nda ifade etmiş. Franck Fromer, geçen ay Fransa’da yayımlanan Powerpoint Düşünü (La Découverte) başlıklı kitabında, ‘insanı budalalaştıran yazılım’ olarak tanımladığı, 1987’den beri kullanılan bu yazılımın yüzlerce ürününü inceliyor. Vardığı sonuç, Carr’ın dikkatimizi çektiği gelişmeyle uyumlu. Bilimsel sunuşların, amfilerin, şirket toplantılarının vazgeçilmezi haline gelen Powerpoint, herkes için ulaşılabilir ve çoğaltılabilir olması için basitleştirilmiş ve dilimlenmiş bilgileri, kısa zamanda sunuyor. Aynı zamanda gösteri toplumunun beklentilerine hitap edip, cezbedici bir sunuşla içeriğin ikinci planda kalmasını sağlıyor. Her şeyin en azıyla kifayet edilmesine dayalı sunuş tarzı, gelebilecek eleştirileri de savuşturmayı kolaylaştırıyor. 
Powerpoint’in dilbilgisi kurallarının bugün reklam dünyasından televizyon haberciliğine, fotoğraf albümünden düğün davetiyesine kadar, ‘slide’lardan oluşan bir diaporama gösterisine dönüşmesine dikkat çeken Fromer, eleştirel düşünme yeteneğinin körelmesi, gösterinin içeriği esir alması, eğlencenin öğrenmeye baskın çıkması tehlikelerine işaret ediyor. 
İnternet, Powerpoint, iPod, iPad, vb yenilikler bilginin üretimi ve kullanımı konusunda yeni bir gönüllü kulluk dönemi mi başlatıyorlar? Bunu iddia eden seslere de kulak vermekte yarar var.

Share