Derman imiş

 

Derman arardım derdime derdim bana derman imiş
Burhan sorardım aslıma aslım bana burhan imiş

Sağ u solu gözler idim dost yüzünü görsem deyu
Ben taşrada arar idim ol can içinde can imiş

Öyle sanırdım ayriyem,dost gayridir ben gayriyem
Benden görüp işideni bildim ki ol canan imiş

Savm u salat u haccile sanma biter zahid işin
İnsan-ı Kamil olmağa lazım olan irfan imiş

Kanden gelir yolun senin ya kande varır menzilin
Nerden gelip gittiğini anlamayan hayvan imiş

Mürşid gerektir bildire Hakkı sana hakkel-yakin
Mürşidi olmayanların bildikleri güman imiş

İşit Niyazi’nin sözün bir nesne örtmez Hak yüzün
Hak’tan ayan bir nesne yok gözsüzlere pünhan imiş

Share

Okumanın dayanılmaz sessizliği

Derste güç ve uygulanmasından bahsederken ya da hegamonya kavramını açıklarken sınıftaki öğrencilerin susmasını örnek veririm. Bir sınıfta konuşan ve konuşma hakkını elinde tutan öğretmen esasında öğrencilerinin üstünde hegamonic bir güç olarak baskı kurmaktadır. Hatta konuşmak istemeniz fiili bile- elinizi kaldırıp konuşabilme yetisine sahipken birisinin size isminizle hitap edip söyle demesini beklemek- güçlü ve güçsüzü tanımlar. Sessizlik ve dinleme hali pasiftir. Öte yandan anlatma hali ve anlatının içindeki bilme durumu aktiftir. Öğrenciye söz verilse bile onun söylediklerinin doğruluğu ancak öğretenin tasdik etmesiyle anlamlanacaktır.

Gece gece nereden aklıma geldiğini merak edenler için eğer tahammül edebileceklerse iki örnekle anlatmaya çalışacağım.

Okumak ve yazmak arasındaki ilişkide de bu güç dengesini görebiliriz. Okumak hali kendi başına pasiflik halidir. Okuyan tüketir ve sessizce yazarın dediklerini dinler. Okuyan ya bir şeyler öğrenebilmek için ya da kendi doğruluğunu tasdik ettirebilmek için, konforunu ve rahatını bozmamak için sessizce yazarın önermelerini dinler. Bu isteklerine ulaşabilmesi kimi zaman kolay, kimi zaman zor olur. Okuyucunun dinlemesi ve yazara itaat etmesi gerekir. Hayallerini ve onun oyuncularını bile yazar inşa eder. Okuyucunun tek özgürlüğü hayalinin oyuncularını yüzlerini tanıdığı insanların seçmesidir. Öte yandan yazmak yorucu bir süreçtir. Doğum yapmak gibi içinde bir şeyleri büyütüp, gün yüzüne çıkarmaktır. Yazmak süreci hem zihnin hem de bedenin bütün konforunu alır ve götürür. Yazı dikkatini ona verirsen seni hakim kılar. Aynı gücün kullanımı gibi, en küçük ihmal kontrolü kaybetmenize yol açar. İnsanlar yazı bitince verdiği rahatlamanın taklit edilemez hissini tatmak için üretirler. Yazar hükmeder; kelimelere, fikirlere, cümlelere, satırlara, sayfalara ve en sonunda okuyucuya…. Güçlü olmanın aynı zamanda riskleri de vardır. Türkçedeki “yayınlamak” kelimesinin fikirlerinizi yaymak anlamını taşıdığını bildiğinizi sanıyorum.

İkinci örnek esasında çok da bildiğiniz bir örnek. Bu web sitesi..(Sabırla bu noktaya göre beni dinlediğinize göre siz bir derviş olmalısınız.. ) Bildiğiniz gibi yakın zamanda web sitemin dizaynı değişti (sağolasın Parhelia). İlk bakışta düzenli, parlak ve disiplinli görünüşü sevmediklerini söyleyenler oldu. Esasen haklılar…. Ben sizleri alıştığınızdan koparıp daha farklı bir sistemle okumanızı istedim. Sizin okuyucu pasifliğinizi kullanarak sizi buna icbar ediyorum. Diğeri gibi en az okuyucu kadar sessiz duran bir dizayn kullanmadım. Bağıra bağıra ben buradayım diyen ve sizinle kavga eden düzenlemeyi gözlerinizin önüne sundum. Muhakkak ki bu hal de bir geçiş…Bir sonraki halin öncesi! Okuyucu sessizliği ve itaatkarlığını kırıp, ses verenlere selam olsun.

 

Share

Boyunu söyle kim olduğunu söyleyeyim?

Kapitalizmin kendisine pazar oluşturup daha fazla ürün çeşidini büyük miktarlarda satma telaşı, yapılan araştırmaları da yönlendirmektedir. Uluslararası İlişkiler bağlamında Kritik teorinin en zihin açıcı yaklaşımlarından birisi de bilimin getirdiği imkanların hegamon güçler tarafından daha fazla sayıda insanın üstünde hakimiyet kurulabilmesi amacıyla kullanılmasıdır. İnsanların kalıplar içine yerleştirilerek değerlendirilmesi pazarı belirleyen sınırların çizilmesi anlamına geldiğinden zihinlerin güdükleşmesine yol açmaktadır. Hem üretici hem de tüketici üçüncü dinamik güçler tarafından yönetilmektedir. Böylece Smith’in “görünmeyen el” kavramından içerik olarak uzaklaşan ve icraası açısından
benzeşen bir durum sergilemektedir. Pazarın merkezinin bu eğilimlere göre şekillenişi beraberinde merkez-dışında yeni boşluklar ortaya çıkarır. İşte bu alanlarda teşebbüs-ü şahsi kişiler için fırsatlar bulunmaktadır. Değerli okuyucu yukarıdaki yazdıklarımı okuyacak kadar azimli isen MediaCat tarafından aşağıda yapılmış araştırmayı da okuyup eğlenmeyi hakediyorsun demektir.

MediaCat Temmuz sayısının kapak konusu “Bir Türk’ün Bir Haftası”. “Ortamala bir Türk nasıl biri? Haftanın hangi günleri hangi medya tüketim davranışlarını sergilemeye eğilimli? Alışveriş yapma konusunda hangi günler daha faal, hangi günler daha pasif? gibi sorulara yanıtlar sunan yazıda ortalama Türk’ün bir hafta boyunca tek tek hergün neler yaptığına dair bilgiler de sunuluyor.

ORTALAMA TÜRK KİMDİR?

TGI Türkiye Araştırması verilerine göre on beş yaş ve üzeri kent nüfusundan ortalama Türk, yaklaşık 38 yaşında. Ortalama olarak 1,69 m boyunda ve 69 kg ağırlığında. Kadınsa boy ortalaması 1,63 m, kilosu 65 kg; erkekse ortalama 1,72 m boyunda ve 73 kg ağırlığında.

On erkekten beşi, on kadından biri tam zamanlı bir işte çalışıyor. Kadınlar çoğunlukla evde. Yüz Türk’ten 12’si üniversite mezunu. Erkekse bu oran yüzde 16’ya çıkar, kadınsa yüzde 8’e düşer. Bu böyle olduğu için kadınlar daha çok evdedir ve evde mevcut olanla daha çok ilgilidir.

100 Türk’ten 13’ü Türkiye sınırlarında konuşulan etnik dillerden birini, dokuzu ise batı dillerinden birini bilir. Dilsel bir yakınlık kurabilirse insanlarla, bu dışarıya doğru olmaktan çok içeriye doğrudur. Ortalama hane büyüklüğü 3,9 kişi, hanede yaşayan 15 yaş ve üzeri kişi sayısı ortalama 2,8 kişidir.

Ortalama bir Türk ailesi anne, baba ve çocuklardan oluşur. Türklerin yüzde 67’si anne, baba ve çocuklardan oluşan ailelerde yaşar. Sadece eşlerden oluşan ailelerde yaşayanlar yüzde 14, büyükanne ve büyükbabanın da aile ile birlikte olduğu büyük ailelerde yaşayanlar ise yüzde 7’dir. Arkadaşları ile oturanlar 15 yaş ve üzeri kent nüfusunda yüzde 2 civarındadır. Yalnız yaşamak marjinaldir.

Ortalama her on Türk’ten dördü son bir yıl içinde iş değiştirmiş, 2,5’i ilk defa işe başlamıştır. Her on Türk’ten 3,5’i son bir yıl içinde taşınmış, yaklaşık 5’i evde tadilat gibi düzenlemeler yapmıştır.

Her iki Türk’ten biri boş zamanını televizyon izleyerek geçirir. Her üç Türk’ten biri boş zamanlarında aile ve akrabaları ile birliktedir. Her beş Türk’ten biri boş zamanını uyuyarak geçirir. Her on Türk’ten biri boş zamanında yürüyüşe çıkar, internete bağlanır ya da kitap okur. Boş zamanı olan her yirmi Türk’ten biri alışverişe, her yüz Türk’ten üçü sinemaya ya da maça gider.

Her dört Türk’ten biri tatil yapar. Her yirmi Türk’ten biri tatil için yurt dışına gider. Tatil yapan her üç Türk’ün ikisi deniz kıyısına gider. Tatil yapan her on Türk’ten biri tatilde dağa gider. Tatil yapan her yüz Türk’ten yedisi tatilde dini mekanları ziyaret eder ve her yüz Türk’ten biri tatilde tarihi ve kültürel mekanlara gider.

Her yüz Türk’ten 35’inin banka hesabı, 24’ünün kredi kartı, 16’sının mağaza kartı vardır. Her dört Türk’ten biri hayatında en az bir defa şans oyunu oynamıştır. Ortalama Türk’ün hayatı ev eksenlidir. Hayatına önemli ölçüde evin kapısından girebilen durumlar dahil olabilir.

ORTALAMA TÜRK’ÜN ZAMAN VE MEKAN KULLANIMI

Ortalama bir Türk’ün haftasında günler genel olarak birbirine benzer. Ev en fazla vakit geçirilen, dışarıya çıkıldıysa mümkün olduğunca çabuk dönülen yerdir. Çarşamba ve Perşembe günleri evden nispi olarak biraz daha geç çıkar. Cumartesi ve Pazar günleri evden daha geç, öğlen gibi çıkar ve daha erken döner.

Yalnızlık ortalama bir Türk için sıradışıdır. Ortalama bir Türk yalnız kalamaz, mutlaka birileriyle birliktedir. Birlikte olunan kişiler arasında aile önceliklidir. Ortalama bir Türk geçirebildiği kadar zamanı ailesiyle birlikte geçirir. Ortalama bir Türk’ün en az yalnız kalabildiği günler Cumartesi ve Pazar günleridir.

Akşam yemeği evi zamana ve herkesi eve kilitleyen zaman aralığıdır. Ortalama bir Türk için her şeyin zaman aralığı yerinden oynayabilir ama akşam yemeği zaman aralığı değişmeksizin yerinde durur. Arkadaşlarla geçirilen zaman dilimi en sistematik eğridir, çan şeklindedir. Gün içinde yükselir, akşam yemeği zaman aralığı ile eşzamanlı sona erer. Bu eğrinin, hafta içi ya da hafta sonu, istisnası yoktur. Cumartesi ve pazar günleri biraz daha düşük seyreder.

Ortalama Türk’ün zaman ile ilişkisi gevşektir. Planlarla ilgili net saatler değil, saat aralıkları söz konusu olabilir. Eylemler belli zaman aralıkları dahilinde, ancak zamansal olarak bir kayma ile gerçekleşir. Örneğin hafta içinde de hafta sonunda da ortalama bir Türk çoğunlukla evde vakit geçirir ve evin dışındaysa mümkün olduğunca erken eve dönmeye çalışır. Evden hafta içinde daha erken, hafta sonunda daha geç çıkar. Ancak dışarıda geçirebileceği ortalama süre ve evde olacağı zaman genel olarak bellidir. Ortalama bir Türk’ün saati ailesine ve eve kuruludur.

Kitap okumak ortalama Türk’ün günlük rutinine aykırıdır. Haftalık rutini içinde en düzensiz tutum, seyri olmayan eğri, kitap okuma davranışında görünür. Kitap okumak kararsızlıktır ortalama bir Türk için, tutunulabilen bir yer değildir.

ORTALAMA TÜRK VE MODERNİZM

Ortalama bir Türk modernizme entegre değildir. Hayata geçirdiği, kullanımlık değil, tadımlık bir modernizmdir. Hareket ettiğinde ulaştığı sonuç bir değişim değil, hareket halindeki bir eşdengedir. Ortalama bir Türk ile konuşurken bu eşdengenin salınım imkanları gözetilmelidir.

Ortalama Türk kımıldamaz, mecbursa az kımıldar. Zamanı esnettiğinde çeperlerinin sınırlarına yakın esnetir. Bu nedenle ortalama Türk değişime çok yatkın değildir.

Ortalama bir Türk zamanı kullanmaz, zamanı geçirilebilir hale getirir. Bu durum zaman aralıklarını esnetmek konusundaki girişimlerinin temel nedenidir. Zaman, ortalama Türk için dışına çıkabileceği bir mekandan çok içinde dolanabileceği bir yerdir.

Ortalama Türk arkadaşlarından çok ailesiyle zaman geçirir. Arkadaşlığın, akşam yemeğine ayrılan zaman aralığı sonrasında internet arkadaşlık için bir imkan değilse, mesai saatleri ile bağlantısı vardır.

Aile, ortalama Türk’ün hayatında, her şeyin olup bittiği yerdir. Kanaat önderidir, karar alıcıdır, büyük yasadır. Ortalama bir Türk’ün hayatına katılmaya hevesli her türlü yeniliğin, kendini konumlandırabilmek için, bu büyük yasanın teamüllerine uygunluğundan emin olması gerekir.

Yazının tamamını ve ortalama bir Türk’ün bir hafta boyunca tek tek hergün neler yaptığına dair bilgileri MediaCat Temmuz sayısında bulabilirsiniz.

Share