Akdeniz ne kadar sıcak, ne kadar gevÅŸek, ne kadar ÅŸuh ise Karadeniz de bir o kadar esrarengiz, hareketli ve hüzünlüdür. Hırçın dalgaları ve hoyrat rüzgarlarıyla ben kendi tarafımdaki Karadeniz’i yakından bilirim. Hayatımda ilk defa Karadeniz’in öteki yakasına gittim, hem de sonbaharda…
Hayalimde ve hafızamda Kırım’ın farklı bir tadı vardır. DoÄŸu’nun gizemli kokusuyla Batı’nın karışımıdır. Ne rüya, ne gerçek; tam bir yakaza halidir… Tanrı’nın güzellikleri cömertçe bahÅŸettiÄŸi belde..
Gözleve, Akmesçit, Yalta, Sivastopol, Bahçesaray hep tarih kitaplarından duyduğum şehirler.. Bu yönüyle Kırım hem tanıdık bir dost, hem de hiç görüşmediğim akrabam. Kırım’ı anlatırken Yalta’yı översem, Sivastopol darılacakmış gibi gelir bana..Bahçesaray’a iltifat ederken endazeyi kaçırır ve Gözleve’yi ihmal ederim diye korkarım.
Kırımlılarla Osmanlı’dan bu yana devam eden iliÅŸkilerimiz belki de bu hislerimin kaynağıdır. Kırım Hanlığı asırlarca hakimiyet sürerek bölgeye “tamgaâ€?sınıvurmuÅŸtur. Tarihin çok eski devirlerinden bu yana insanoÄŸluna ev sahipliÄŸi yapan bu coÄŸrafyada hikayeler, ÅŸiirler, destanlar ve masallar bitmek tükenmek bilmez. Ayı dağından, Balâlı kaya’ya kadar her taşın bir hikayesi vardır, Karadeniz’in bu yakasında… Kimi zaman Gazi Giray han gibi cenk aÅŸklarını dile getiren bu millet, kimi zaman da bir dilbere gözyaşı dökmüştür. ÇoÄŸu aÅŸk üzerine söylenmiÅŸ bu hikayelerde belki de bütün anlatıcıların sözbirliÄŸi etmişçesine gizlediÄŸi bir gerçeklik vardır. Belki bu hikayelerden en gerçek olanı Kırım Giray Han (1758-1769) ile Dilyâre arasındaki aÅŸktır.
Bu trajik ve dramatik aşk, Rus yazarı Puşkin’i de etkilemiştir. 1821-1823 yıllarında Güney’de sürgünde bulunan yazar, halktan hikayeyi dinler ve dizelere döker.
Ah aşk çeşmesi, ah hüzün çeşmesi
Dinledim senin taş dudaklarından uzun hikayeleri
Ah uzaktır, acı ve mutluluğun parçaları
Fakat Maria’dan hiç bir kelime çıkmadı…
Bahçesaray çeşmesi adını taşıyan bu eser, daha sonra Rotislav Zakharov tarafından 1934 yılında bale olarak Saint. Petersburg’da sergilenir.
Â
Kırım hanlığının bütün hanları hayatları boyunca savaşlarda koşturmuşlar ve koşuklar dizmişler savaş üstüne. En yalın ifadesini Gazi Giray Han’ın beyitlerinde buluruz:
Râyete meylederiz, kâmet-i dilcû yerine.
Tuğa dil bağlamışız, kâkül-i hoşbû yerine
Heves-i tir-ü keman çıkmadı dilden asla
Nâveg-i gamze-i dîldûz ile ebrû yerine.
Süreriz, tiğimizin zevk-ü sefasın her dem
Sim tenlerle olan lezzet-i pehlû yerine
Cenkleri ve aşkları arasında tercihler yapan Gazi Giray handan yaklaşık iki yüz yıl sonra Kırım Giray Han tahta geçer. Kırım Giray Han ülkesinin refahı için kâh savaştı, kâh barış yaptı. Giray Han’ın başarısının arkasında haremdeki gözdesi Gürcü güzel Zarem vardı.Han Zarem’i çok seviyordu. Kırım halkı hikayeyi anlatırken zamanla Giray hanın kalbinde Zarem’e olan sevgisinin yerini iktidar hırsının geçtiğini anlatır. Ama Zarem bütün kalbiyle Han’ı sevmektedir. Lehistan ve çevresine seferler düzenleyen Han günden güne eski hırsını ve aşkını kaybetmeye başlamıştır. Bir gün haremine Lehistan’lı güzel Maria’yı getirmişler. Kırım’da halk, bu güzelin müslüman olunca Dilyâre (ya da Dilara Bike) adını aldığını söyler. Belki de Giray han’ın yüreğinde açtığı gönül yarasından dolayı bu ismi uygun görmüşlerdir.
Savaş meydanlarının yıkılmaz komutanının kalbi Maria’ya yenik düşer. İlk görüşte ona tutulur. Bunu o kadar belli eder ki, gözdesi Zarem’in gözünden kaçmaz. Giray Han’ın haremindeki yeni sevgilisinin de kendini seveceğinden ya da sevmek zorunda olduğundan hiç kuşkusu yoktur. Ama olaylar hiç de beklenildiği gibi çıkmaz. Maria, Han’a Lehistan seferinde ailesinin ölümüne sebep olduğu için bırakın sevgiyi, beklediği tahammülü bile göstermez. Maria her gün ağlar ve feryatlarıyla Han Saray’ın haremini inletir. Han’ın Maria’ya olan aşkı yorgun kalbini günden güne zayıflatır. Artık gözünde ne savaş meydanları ne de harem’in gözdeleri vardır.
Han’ın günden güne eriyişine tanık olan Zarem bu olanlara dayanamaz. Haremdeki güzellerin bahçedeki kadınları güzelleştirdiğine inandıkları Aymeme (ninni) çeşmesinin etrafında toplandıkları bir günde, Zarem Maria’nın odasına gider. Maria’nın şaşkın bakışları altında Zarem dizlerini üzerine çöker:
– Ben daÄŸlık Gürcistan’da doÄŸdum ve kendimi küçük bir kız iken Han’ın hareminde buldum. Büyüdüğümde Hanın karısı oldum. Bana aÅŸkla baÄŸlandı. Bir ömür boyu aÅŸk ile yaÅŸadık tâ ki, seni görene kadar. Ondan sonra benden soÄŸudu ve bana yabancılaÅŸtı. Sana yalvarıyorum, Giray han’ımı bana geri ver. Sen onu sevmiyorsun. Karşılığında istersen beni hor gör, aÅŸağıla ve acı çektir, ama onu bana geri ver. O bana ihanet ederse, ben çok yaÅŸamam ölürüm. Bu dileÄŸimi yerine getireceÄŸine yemin et ya da ben seni öldürürüm!
Maria, Zarem’in konuştuğu dili anlamıyordu. Ama yüzündeki ifadeden derin ızdırap ve acı çektiğini anlamıştı. Maria’nın acısı Zarem’inkiyle birleşip bir kat daha artmıştı. Maria ölmek istiyordu. Kimbilir belki Maria ölüp, Lehistan’da ailesiyle birlikte kaybettiği nişanlısına öbür alemde kavuşmayı hayal ediyordu.
Zarem’in bu gizli ziyareti kısa sürede Giray Han tarafından duyuldu. Maria’dan aşkına cevap alamayan Giray Han, Zarem’in tehditlerine çok kızmıştı. Ama bu tehditler hiç bir şeyi değiştirmedi.
Bu olaydan kısa süre sonra Maria öldü. Hiç kimse Maria’nın dayanılmaz kederinden mi yoksa tedavisi olmayan bir hastalıktan mı, öldüğünü bilmez. Giray Han kendini yine savaş meydanlarına verdi, Rusya ve Kafkasya kabileleri üzerine sefer düzenledi. Han Maria’nın öldüğü gün, sebebi nedendir bilinmez, Gürcü güzel Zarem’in de boğularak öldürülmesini emretti.
Maria’nın ölümü üzerine Han dünyadan elini eteğini çekti; bütün haremi ve içindeki güzelleri yaşlanmaya terk etti. Günler geceleri, geceler günleri kovaladı. Giray Han’ın acısıyla kavrulmuş kalbini ne hoyrat kışın karı ne de zemheri ferahlatabildi. Bu gönül yarasını-(dilyâre)nın acısını gecelerin kimsesizliğinde tek başına döktüğü göz yaşlarıyla dindirebiliyordu. Geceler boyunca Maria’nın aşkıyla ağladı. Öyle bir gece geldi ki, artık sadece kalbi inliyor ama gözlerinden yaş akmıyordu. Yine kalbinin tahammül edilmez acısıyla baş başa kalmıştı.
Giray Han uzunca düşündüğü ve inlediği bir gecenin sabahında kendisine çok yetenekli bir mimar bulunmasını istemiş. Vezirleri Ömer adında bir mimarı bulup getirmişler. Han, mimar Ömer’e:
-Öyle bir çeşme yap ki, benim kurumuş göz yaşlarım yerine çağlasın. Bu taşın göz yaşlarının sesiyle benim acım son bulsun,
demiÅŸ.
Mimar Ömer biraz çekinerek Han’a:
– Aman sultanım taÅŸ nasıl aÄŸlar, demiÅŸ.
Han:
-Benim taş kalbim nasıl ağlamaya başladıysa taş da öyle ağlar
diye cevap vermiÅŸ.
Mimar Ömer ruhunun derinliklerinden gelen ilhamları, kalbinin teknesinde yoğurmuş ve bir çeşme yapmış. Bu çeşme de en yukarıdaki kalbi temsil eden lüle’den boşalan aşk aşağıdaki kaplara doluyor oradan iki göz halinde yaşlar döküyormuş. Sonra tekrar yüreğini acıyla doldururcasına aşağıdaki kaba (kalbine) doluyormuş. Bu dönüş üç defa tekrarlanıyormuş. Mimar Ömer, Han’ın hayatın anlamı ve aşkları arasında gidip gelen aklının şüphesini çeşmenin en altına yaptığı salyangoz şekliyle ifade etmiş. Her şey geçer gider, ama aklımda bir damla şüphe kalır demek istemiş. Çeşmedeki kaplar her dolduğuna ve döküldüğünde gönül yarasıyla yanıp tutuşanları ferahlatan gözyaşı sesi çıkarıyormuş. Halk bu çeşmeye gözyaşı çeşmesi adını vermiş. Ama Fuzulî’nin dediği gibi:
Saçma ey göz eşkden gönlümdeki odlara su
Kim bu denli dutuşan odlara kılmaz çare su
Bu kadar gözyaşı bile Giray han’ın gönlündeki ateşi söndüremeye yetmemiş.
 Â
Bu gezi sırasında yanımızdan ayrılmayan Tavrida Milli Üniversitesi Kırımtatar ve Şark Dilleri ve Edebiyatları Fakültesi Şark Dilleri Anabilim Dalı Türkoloji Bölümü öğrencileri Minaya Kurfanova, Daşa Nosova, Natalya Budnik, Natalya Malişeva, Katerina Filipova’ya; bu okuldan mezun olan diğer rehberimiz Liliya Yakimova’ya ve aynı okulda öğretim görevlisi olan Mustafa Arslan’a teşekkürü borç bilirim.
Gazi Giray (1554-1608) Kırım hanıdır. Hattattır,Matematikçidir. Şair ve mûsîkî-şinastır.
SancaÄŸa meylederim bir civan endam yerine
Tuğa gönül vermişiz mis kokulu kâkül yerine.
Yay ile ok hevesi çıkmadı gönülden asla.
Kalpleri delen kaÅŸ ve ok gibi gamze yerine.
Süreriz mızrağımızın zevk-ü sefasın dâim
Gümüş gibi tenlerle vuslat lezzeti yerine