Yeni yaş ve iş…

Yeni yaşıma girdiğim bu günlerde hayatımdaki taşınmaların ve değişikliklerin sayısındaki artış benim yerleşikliği seven ruhumu derinden sarsıyor. En büyük değişiklik 7 yıl 6 ay çalıştığım kurumdan ayrılmamdır. Işık Üniversitesi’nin Uluslararası İlişkiler Bölümü’nün ilk mezunlarına yaptığım ilk dersi dün gibi hatırlıyorum. Şile’ye gidip gelerek geçen yıllarımda muhteşem dostluklar edindim. Sevindim, üzüldüm, kırıldım, büküldüm, yoruldum…İnsanın yaşabileceği her şeyi yaşadım sanırım. Kocaman yüreği olan insanlarla çalışmak bana çok şey öğretti. Hızla değişen yönetimler ve imkanların olmadığı noktada özveriyle yerine getirilen hamleler…Karlı yollar, kahveler, sohbetler ve arkadaşlıklar.. Bütün güzel duygular gibi onların da sonu geldi. Elimde tek kalan yol boyunca edindiğim arkadaşlarım ve tecrübelerim. Dostluklarını esirgemeyen herkese ayrıca teşekkür borçluyum. Öğrencilerimin bazılarının durumdan haberi yok. Onları da mezun etmek isterdim. Ancak bu her yeni öğrenci grubunu mezun etme isteği sonu gelmez bir zincir başlattığı için bir nokta durmak gerekiyor.

Yeni iş yerim şehrin ve hayatın merkezinde yer alıyor. Yeni iş yerimde daha az araç kullanıyor daha çok yürüyorum. Fotoğrafı çekilesi çok malzeme var. Artık her sabah hikayeler dinleyerek işime gidiyorum. Tarihi şehrin kalbine yol alıyorum. Hem de fotoğraf malzemelerine ve kırtasiyelere çok yakınım artık. Umarım hayatımdaki zorlayıcı bu değişim güzel oluşumlara giden yolun açılmasını sağlar.

Share

Pişmanlık ve Çileler

Wind! © by Phliar

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Rüzgâr eser, yağmur yağar, tilkiler üşür;
Bir odun parçası aydınlatır ocağı.
Anne ateşin önünde perişan,
Anne ateşin içinde hür…
Rüzgâr eser, yağmur yağar, tilkiler üşür.

Yağmurlar sırtıyla sırtımın arasındadır;
Şarkılar dudaklarıyla dudaklarımın.
Bin parçaya böldü beni bir divane sır,
Sesi geliyor sesi günahkâr çocukların;
Şarkılar dudaklarıyla dudaklarımın arasındadır.

Gönüller yanarak kavuşacaktı;
Yüzdeki ıstırap, çile ocağı,
Onun bu ocakta yanan toprağı,
Bir gece rüyamda avuçlarımı yaktı;
Gönüller yanarak kavuşacaktı.

Benim gözlerim yeşildir, onun gözleri kara;
Ben günah kadar beyazım, o tövbe kadar kara.

*

Annenin başı elleri arasında,
Parmağında aydınlık günlerden kalma yüzük.
Bir fotoğraf asılıdır duvarda:
Aynaya, geceye, maziye dönük;
Annenin başı elleri arasında,
Bir tüfeğin burnu havadadır,

Ateş almak üzredir, mermisiz.
Ben bir küçük kızım, ben bir deli kızım,
Siz beni ne anlarsınız siz!
Bir tüfek ateş almak üzredir, mermisiz…

Bir saman çöpüne tutunmuş kızların
Eteğini ben çektim.
Neyleyim göğsümü kara dağın sert rüzgârı doldurmuş,
Annemden ilk sütü Gülce’de içtim.
Ankara’ya, çatal kara bir zindandan gün vurmuş:
Az kalsın yerine ben ölecektim
Bir saman çöpüne tutunmuş kızların…

Kediler halıları parçalıyor,
Kırmızı bir ışık düşüyor yere.
Annenin dizinde derman yok,
Annenin kafası iki parçadır.
Hükmedemiyor insan ruhuna ateş,
Rüzgâr hükmedemiyor incecik perdelere;
Kediler halıları parçalıyor.

Ateşte sarı gül açan saksılar,
Kızarmış bir ekmek gibi duruyor;
Kulağıma garip sesler geliyor.
Kuş yumurtasından çıkan insanlar
Ahırda bir ata eğer vuruyor,
Kulağıma garip sesler geliyor.

Ben bir şarkı, ben bir tüyüm;
Ben Meryem’in yanağındaki tüyüm.
Beni bir azizin nefesi uçurur,
Kalbimde Allah’ın elleri durur.
Cici ayaklarım iplikle bağlı,
Ben onun sılası, kendimin gurbetiyim;
Ben bir azizin hasreti,
Ben Meryem’in yanağındaki tüyüm.

Benim gözlerim yeşildir, evet evet, onun gözleri kara;
Ben günah kadar beyazım, o tövbe kadar kara…

*
Ocak sönüyor, ateş kül oluyor.
Annenin saçları beyaz,
Anne saçlarını yoluyor.
Ateşin içinde gül açar, servi büyür, ardıç büyür, çocuk büyür;
Ocak sönüyor, ateş kül oluyor,
Anne ruhunda ruhuma eğiliyor.

Yaralı kuş kanadını ısıtan
Bir güneş toprağı yarıp çıkacak.
Kadınlar sansa da yaşadığını,
Şarkısız kaldıkça yaşamayacak.
Kadınları şarkılar, geceler aydınlatır.
Kadınları şarkılar, akrepler aydınlatır.
Kadınları şarkılar, zehirler aydınlatır…

*

Artık ben gideceğim, ata eğer vuruyorlar.
Hatırlarımı birer birer yakacağım.

Entarimi parça parça edip
Zehirli kirpilere bırakacağım.
Beyaz bir kayanın üstüne çıkıp
Göğsüme siyah bir gül takacağım.
Batan güne doğru kurşunlar sıkıp
Kendimi boşluğa bırakacağım.
Ayaklarımın altından geçiyor bir deniz…
Ben bir küçük kızım, ben bir deli kızım,
Siz beni ne anlarsınız siz!
Artık ben gideceğim atım kişniyor;
Bir bebek mum istiyor, bir ölü şarkı istiyor,
Ayaklarımın altından geçiyor bir deniz, bir deniz;
Beni onun gözleri çağırıyor, duramam duramam.

Benim gözlerim yeşildir, ah, onun gözleri kara;
Ben günah kadar beyazım, o tövbe kadar kara…

Sezai Karakoç

Share