Bu yüzyılın ortalarında

Bu yüzyılın ortalarında birbirimize döndük
Yüzlerimizin yarısı ve dolu gözlerle
Eski Mısır’dan bir sahne gibi
Bir an, öylece.

Saçlarını okşadım
Geldiğin yöne doğru,
Çağırdık birbirimizi,
Bilinmez kentlerin adını söyler gibi
Yol boyunca
Kimsenin uğramadığı kentler.

Şarap gibi
İnsanları içiyor dünya, ve sevilerini,
Unutmak için.
Unutamıyor
Ve Filistin tepelerinin etekleri gibi
Huzur bulamayacağız hiçbir zaman.

Bu yüzyılın ortalarında birbirimize döndük,
Beni bekleyen vücudunu gördüm gölgelerin arasında
Daha o zaman sıkılıyordu sırtımda
Uzun bir yolculuğun deri kayışları.
Ölümlü kalçalarına övgüler düzdüm,
Geçici yüzümü övdün sense,
Saçlarını okşadım gideceğin yöne doğru,
Sonunun peygamberi derine dokundum
Uykusuz ellerine dokundum
Belki bir gün şarkılar söyleyecek dudaklarına dokundum.

Çölün tozları kapladı
Üzerinde yemeye zamanımız olmayan masayı,
Fakat parmağımla
Adının harflerini yazabildim tozlara

Yehuda AMICHAI
Çeviren : Roni MARGULIES

Yehuda Amichai Mahmud Derviş’in sevdiği yazarlardan birisiydi.. Kendisini çokca özlediğimiz bu günlerde onun aziz hatırasına bu şiiri paylaşmak istedim.

Share

Camlarında bakır yanıkları

İstanbul’da bir akşam daha güneşin kente veda etmesi gerektiğini söylüyor. Vapur Karaköy’den hareket etmek üzere bütün yolcular evlerine dönmek için ya da Kadıköy’deki sevgililerine kavuşmak için yerlerini almışlar..Güneş bakır rengiyle bütün geride kalanları vaftiz ediyor. Poyraz günün yorduğu yüzlerimizi biraz tedirgin biraz hoyratca okşuyor.
Gözler yorgun, vücut takatsiz…Diğer yakaya giderken aklımızda öbür yakanın bıraktıkları var. Martı sesleri, vapurun motoru ve dalgaların çırpınışı…Şehrin silüeti çoktan sokak lambalarıyla bozulmuş artık ne Süleymaniye ne de Beyazıd kulesi yalnız…Son yolcular hızla ilkbahar’dan ödünç alınmış bir sonbahar gününde denize yakın olmanın telaşıyla yerlerini almaya çalışıyorlar..Biraz sonra rüzgar saçlarımızı okşayacak…İstanbul’da güne sığdırılamayanlar bir gecede bitecek mi?

Share

Günün parçaları

Bağlandığımız sınırların dışına çıkmak sadece fiziksel anlamda alıştığımız mekanlardan ayrılmak anlamına gelmiyor. Daha önce hiç tanışmadığınız ve bilmediğiniz kültürleri tecrübe ediyorsunuz. Her insanda bütün bildiklerinizi sakladığınız kavanozları kırıp, yeni kaplar yapıyorsunuz. Siz kendinizi yeni baştan tanımlıyorsunuz. İsrail’de yaşadığım zamanlarda beni en çok şaşırtan durum, bindiğiniz belediye otobüsünde kıyafetine bakarak hayır asla diyeceğiniz bir kızın tora okuyor olmasıydı. Hani eskiler demiş ya para ile imanın kimde olduğu belli olmaz diye..Aynen öyle…Bendeki köhneliğe bakın ki senelerce insanları dış görünüşüne göre yargılamışım ve değerlendirmişim..

Bu önyargımın yanını hemen bir başkasını ekleyip; böyle bir manzaranın bizim ülkemizde yaşanamayacağını düşünmüşümdür.. Bu gün sabah bindiğim otobüsteki bir kişi yavaşca Yasin cüzünü çıkarıp açtı ve okudu. Hatta ineceği durağa geldiğinde bile elinde okuyarak indi. Ben gördüğüm örnekle şaşırdım diyerek hayal gücünüze hülyaların yollarını açayım.

……….

Eminönü’ndeki Kadıköy iskelesinden inip otobüs durağına kadar yürümek günlük rutinlerimden birisi. İstanbul’u ne kadar bildiğinizi bilmiyorum. Hatta daha mikro ölçekte Eminönü’nü bile ne kadar bildiğinizi bilmiyorum. Olsun yine de anlatacağım. Bildiğiniz gibi bir zaman önce Eminönü belediyesi diye kurum vardı. Yeniden sınırları çizilen belediye sınırları sırasında yerini Fatih belediyesine bırakarak tarihteki yerini aldı. Gelelim benim karın ağrıma. Eminönü’ndeki Kadıköy iskelesinden indikten sonra otobüs duraklarına ulaşmak için Galata köprüsünün ayaklarındaki alt geçitten geçmek zorundasınız. Bu alt geçit her sabah benim için iki ayrı dünyayı bağlayan bir yer haline geliyor. Eminönü’nün nispeten temizliği bu geçite girerken yerini farklı kokulara ve ıslak zemine terkediyor. Bir süre ışığa aşık pervaneler gibi yürüdükten sonra güneşe kavuşuyorsunuz. Ancak bu yeni meydan turşucuların, balıkçıların, mısırcıların ve bilumum satıcının istilası altında. Yerler yapış yapış.. Karolar kırılmış ve düzensiz..Bambaşka bir dünya sanki.. Buralarda kullanılmış sular bile ortalığa akıtılıyor. Ayaklarım her adımda yapışkan bir yüzeye tutunmuş gibi bir sesle yerden ayrılıyor.. Oradan geçen turist sayısı ise tahmin edemeyeceğiniz kadar çok…
Umarım en kısa sürede çeki düzen verilir. Esas dileğim oradaki esnafın değişmesi; pardon pardon burası Türkiye mi?

Share