Kahve Yemen’den gelir… Coffee Kahwa..

Kahvenin ilk vatanı Afrika’dır. Habeşistan’daki Hristiyan manastırlarında keşişler otlatmaya çıktıkları keçilerin bitkinin tohumlarını yedikten sonra hareketlendiklerini görmüşler ve bu bitkiyi pişirip içmeye başlamışlardır.Bulunduğu yerin adı olan Kaffa’dan gelen ve kahve adını alan tohumlar Ortaçağ sonlarında Güney Habeşistan’dan Yemen’e, oradan da Mekke’ye geçmiştir. Hac mevsiminde buralara gelen Müslümanlar kahveyi kendi ülkelerine götürmüşlerdir. Bu arada özellikle Müslümanlar için Hacc’ın ne türlü bir sosyalleşme merkezi olduğuna da dikkatinizi çekmek istiyorum. 16. yüzyılda Osmanlı’ya Yemen’den gelen kahvelerin oluşturduğu kahvehane kültürü epey dikkati çekmiştir.

Bazı kaynaklarda ilk kahvehane Tahtakale’de (1553-1554) Halepli Hakem ile Şamlı Şems tarafından açıldığı yazmaktadır. Meddah hikayelerinin anlatıldığı tam bir buluşma mekanı kahvehaneler. Ne demişler;

Gönül ne kahve ister ne kahvehane,

Gönül muhabbet ister kahve bahane!

Kahve çekirdeğini hazırlamanın birçok çeşidi vardır . Öncelikle belki kahve çekirdeklerinin çeşitlerinden bahsetsek daha iyi olacak sanırım.

Kahve denilen meyva işte şu ağaçta yetişir:

Bu ağacın üzerinde kırmızı kırmızı çekirdekler görürsünüz. Aslında dışında zarı olan kahve meyvalarıdır bunlar.

Onlarda şöyle olur:


Bu meyvalar toplantıktan sonra şuradaki gibi bir yığın oluşur. Kabuklarından arındıktan sonra elimizde kalan

Basitçe kahvenin hikayesinin ilk adımı burada biter. Esasında başka bir kapının aralandığı yerdir bundan sonra..

Kahvelerin kendilerine ait aromaları yetiştirildikleri yerlere göre değişir.

Soru şu: Nerelerde kahve yetiştirilir?

Güney Amerika: Colombia, Peru ve Brezilya kahveleri en bilinenleridir.

Orta Amerika: Kosta Rika, Guatemala, Nikaragua ve Meksika kahveleri en bilinen çeşitleridir.

Adalar Bölgesi: Papua Yeni Gine ve Porto Riko kahveleri ünlüdür.

Orta Doğu ve Uzak Doğu: Hindistan, Java, Sulawesi, Sumatra kahvelerine sahiptir.
Afrika: Yemen, Etiyopya, Kenya, Tanzanya, Zambia kahveleri de bilinen çekirdekler arasındadır.

Bu kahvelerin hepsinin kafein’den arındırılmış türlerini piyasada bulmak mümkündür. Ayrıca şunu da ilave etmeliyim ki, bu kahveler içim özelliklerine ve aromalarına göre çeşitli sınıflamalar tabi tutulmuştur. Genel olarak Amerika kıtası kahveleri yumuşak içimlidir. Afrika kahveleri damağı okşuyan aromasıyla dikkati çeker, ancak içlerinden aromatik ve baskın tatlara sahip Etiyopya kahvesini belirtmeliyiz. Uzak doğu kahvelerinin çoğunluğu baskın tatları ve ağır aromasıyla dikkati çeker.

Gelecek yazılarımda kahve kavurma çeşitlerine ve çekim metodlarını anlatmaya çalışacağım.

Kopi Luwak diye bir kahve duydunuz mu hiç? Ya dibek kahvesini denediniz mi? Mırra’yı sever misiniz? Menengiç kahvesine ne dersiniz?

Bu kadar konuştuktan sonra bir fincan kahve içmeden olmaz değil mi?

Bu arada kahva hakkında yazılmış için şöyle bir derleme yapmışlar, bunu görmenizde fayda var. Ama ben başka kitapları da biliyorum. Onları da gelecek yazılarımda belirteceğim.

Share

Şem u Pervane

Geceleri ışık ve ateş etrafında çırpınıp uçarak kendisini ateş içine atan ve Farsça’da olduğu gibi dilimizde de pervane diye bilinen küçük kelebeklere denir. Ateşe çarptıktan sonra kanatlarını yayıp döşendiği için feraşe diye isimlendirilmiştir.

Can ile Canan arasındaki her zaman Şem ile Pervane ilişkisiyle anlatılmıştır. Can dünyanın karanlığında Canan’ın aşkıyla aydınlanır. Pervane karanlık gecelerde aşık olma arzusuyla şem(ateş) arayarak dolaşır. Küçük bir mum ya da büyük bir ateş onun etrafında dönmeye başlar. Sayısız dönüşler yapar. Şem’in üzerinden geçer ve yanından uçar. Yüz vermeyen aşığını ikna etmeye çalışan bir delikanlı gibi etrafında dört döner..

Artık tek gördüğü ateştir, halbuki o ateş pervanenin zayıf kanatlarını hızlıca yakacaktır. Ateş’e olan aşkı hayatına malolacaktır. Bu pervanenin umrunda değildir. O sadece aşkın ateşinde yanmayı ve aşkı ile bütünleşmeyi arzulamaktadır.

Şeyh Sadi feryadıyla meşhur olan bülbüle aşkı öğretmek için:

Ey murğ-i seher zi-pervâne biyâmuz
K’ân sûhterâ can şüd ü âvâz neyâmed

“Ey seher kuşu! Aşkı pervaneden öğren.
Zira o yanmışın canı gitti de sesi çıkmadı”.

Yani sen de onun gibi can verde feryat edip durma! demiştir. Bu aşk kimi zaman Allah aşkı kimi zaman insani bir aşk olmuştur.


Bu arada yukarıdaki fotoğrafta ateşin ortasında gördüğünüz gölge bir pervanedir. En sonunda hepsi ateşe dalmaz mı?

Gelelim beni bütün bunlara yazmaya iten sebebe..

Bildiğiniz gibi bu günlerde en sevdiğim gruplardan Yüksek Sadakat. Bu grubun Pervane isimli şarkısını daha önceleri yazmıştım. Şarkının şöyle bir nakaratı var:

Sen parla ben döneyim aşkının etrafında,
Bir yanıp bir söneyim alacakaranlıkta.
Sen parla ben döneyim aşkının etrafında,
Bir yanıp bir söneyim alacakaranlıkta.

Şimdi buradaki bir yanıp sönmek ateşe dalıp tutuşmak ve sonra sönmek ve sonra tekrar ateşe dalmak manasında ise evet çok güzel. Eğer ateşböceği iması varsa çok garip..

Sizce hangisi?

Share

Ceteris Paribus

Şimdi Sosyal Bilimler içindeki method farklılıkları bana bile ilginç geliyor. Neyse başlıkta gördüğünüz kelime Ceteris Paribus’un İngilizce açıklaması için şuraya bakabilirsin.Efendim bu Latince deyimin Türkçesini biz daha ziyade Kimya’da kullandığımı NŞA kelimesi ile tanımlayabiliriz. Kelimesi kelimesine şöyle demek: Diğer bütün şeyler eşitse!

Bunu daha ziyade İktisatçıların kullandığı bir kavramdır. Genel olarakta biftek üretimin artımı örneğiyle Ceteris Paribus kavramını anlatırlar. Ancak bu kavramın kullanımıyla ilgili akademik makalelerde “Ceteris is not always Paribus” ifadesini görebilirsiniz. Bu da şu demektir. Diğer şeyler her zaman eşit değildir. İşte tam burası benim en çok sevdiğim yer. Niye diyeceksiniz; çünkü ben sosyal bilimlerde “chaos teorisi” ve “kelebek etkisine” inanırım. Çok çok basit anlatımıyla Japonya’da kanat çırpan kelebek’in Afrika’da hortum yapacağı kavramını seven biriyim.

Amerika’nın son günlerde dünyada uyguladığı politikası ise hakikaten Ceteris Paribus cinsinden değerlendirilebilir. Çünkü ABD İran sorununu Şii dünyasından ayrı olarak çözmek istiyor. Ya da Iraq problemini çözerken Suriye’yi ihmal etmek istiyor. Ya da Afganistan problemini İran’dan ayrı değerlendiriyor. Herşeyden öte Filistin sorununu bütün bunlardan izole ederek çözmeye çalışmak bence bu anlayışın en büyük problemi. Eğer uluslararı ilişkiler bir sistem ise, her hangi bir çarkın hareketinin başka çarkları döndürmeyeceğini düşünmek bana çok akılcı gelmiyor.

Share