Nereden başlasanda hikayenin bir yerinde o gelecek,
Başlasa da bitse de sızısı kağıt kesiği…
Zaman zaman suskunluk zaman zaman yorgunluk,
Azalan ama son bulmayan yalnızlık.
Bir çekicin merhametsiz inişi kadar acıtan ama hiç
yaş akmayan..
Önce bıçaklıyor bıçaklıyor ve inletiyorsun ardından yaptıklarına
pişmanlıklarla hıçkırıyorsun..
Öldüm diyorsun ama benim ölümümü bilmiyorsun ki..
Yandım diyorsun ama alevleri hiç görmedin ki..
Ne susuzluğu bilirsin sen ne de acıyı..
İmkansızlar inanlar içindir kendine, sevdasına, aşkına, aklına ve imanına
Zehir zerk edilirken bedenine sessizdim
Bir ölü kadar bir taş kadar sessizim.
Işığın loşluğu seni korkutmuyor biliyorum
Sen karanlık olmadıkça yaşarsın.
Ne gün doğsun ne de ay batsın.
Sen beni acıttın
Elimdeki diken kadar
Gözümdeki güneş kadar
Sırtımdaki ateş kadar
Diş ağrım kadar
Doğum kadar
Baldırımdaki bıçak kadar
Kalbimdeki çıban kadar
İçimdeki taş kadar
Kolumdaki yara kadar
Her yanım sızlıyor artık umursamıyorum hangi yanım diye..
Ben artık yalancı teselliler istemiyorum
Ben zehir olsanda seni istiyorum.
Geleceksen gel de bekletme beni
Yapraklarım seni bekler,
Kanım akmak ister seni bekler,
Nefesim almak ister seni bekler,
Yüreğim atmak ister seni bekler.
Bekleyen hep bekler
Donuk donuk bir resme bakar bekler
Bir pencereye bakar bekler
Bir an ama sonsuz zaman
Bir dileğim var Tanrı’dan
Gece yatağımdaki duadan
Bir cümlem görecekse gün yüzü..
Gelmeyecekse ve sevmeyecekse Tanrım haber sal da üzme beni…