Münacaat

 

birden hatırladık seninle buluşamadığımız günleri
gel ey büyük bakış yüce suskunluk gel artık beri

kentleri ve kasabaları ve köyleri çevirdik senin adına
kapıları tutmaktan artık herkesin nasır oldu elleri

olsun daha da tutarız sen varsan düşüncemizde ama gel
tutarız karaları ve denizleri ve yaşayan yürekleri

kendin karşı koydun yaptığın saraylara zindanlara tellere
yine kendin kullan artık kendi yaptığın tüfekleri

bozgun bir şubat sensin, ekmek ve kan senden, ekim sensin
nerende taşır büyütürsün nerende sonsuz gelecekleri

hatırla, kendini hatırlat, o büyük haklılığı denize giden
hatırla, karada ve denizde onardığın her yeri

hatırla, karada büyük taşları üstüste kodun, hatırla
yürüttün canalıcı denizlerde cesur gemileri

«…senin hüznün bir yazgıdır, bir eski zamandır
büyüksün artık büyük dirimine beni inandır

bir değişmezlik sanırsın çoktan beri her şeyi oysa
bir vakitler güneyde öyle kötü kullanılmış ki…»

gecikmiş bilgeliğin yaşamış bir eski ağacı hatırlatır
ki sen emzirirsin duyguyu, sen beslersin kalemleri

sen yarattın, sendeyiz, suyumuz, toprağımız kanımız
senden ey yüce bekleyiş, sanki bu kalın eller kimin elleri

artık bize soluk ver, bizi besle, kendini hatırla
ey biraz yavaş, biraz kutsal, beklerken az sevinçli

seni bağışlamam çünkü ben büyük bir dirim taşırım
çünkü ben ey derim ve severim ey demeyi bilenleri

biz bir aşk nedir biliriz seninle, biz biliriz
ey kim varsa orda o tek olanın adına çekin kürekleri

(Turgut Uyar, Divan’dan)

Share

Bu yüzyılın ortalarında

Bu yüzyılın ortalarında birbirimize döndük
Yüzlerimizin yarısı ve dolu gözlerle
Eski Mısır’dan bir sahne gibi
Bir an, öylece.

Saçlarını okşadım
Geldiğin yöne doğru,
Çağırdık birbirimizi,
Bilinmez kentlerin adını söyler gibi
Yol boyunca
Kimsenin uğramadığı kentler.

Şarap gibi
İnsanları içiyor dünya, ve sevilerini,
Unutmak için.
Unutamıyor
Ve Filistin tepelerinin etekleri gibi
Huzur bulamayacağız hiçbir zaman.

Bu yüzyılın ortalarında birbirimize döndük,
Beni bekleyen vücudunu gördüm gölgelerin arasında
Daha o zaman sıkılıyordu sırtımda
Uzun bir yolculuğun deri kayışları.
Ölümlü kalçalarına övgüler düzdüm,
Geçici yüzümü övdün sense,
Saçlarını okşadım gideceğin yöne doğru,
Sonunun peygamberi derine dokundum
Uykusuz ellerine dokundum
Belki bir gün şarkılar söyleyecek dudaklarına dokundum.

Çölün tozları kapladı
Üzerinde yemeye zamanımız olmayan masayı,
Fakat parmağımla
Adının harflerini yazabildim tozlara

Yehuda AMICHAI
Çeviren : Roni MARGULIES

Yehuda Amichai Mahmud Derviş’in sevdiği yazarlardan birisiydi.. Kendisini çokca özlediğimiz bu günlerde onun aziz hatırasına bu şiiri paylaşmak istedim.

Share

Camlarında bakır yanıkları

İstanbul’da bir akşam daha güneşin kente veda etmesi gerektiğini söylüyor. Vapur Karaköy’den hareket etmek üzere bütün yolcular evlerine dönmek için ya da Kadıköy’deki sevgililerine kavuşmak için yerlerini almışlar..Güneş bakır rengiyle bütün geride kalanları vaftiz ediyor. Poyraz günün yorduğu yüzlerimizi biraz tedirgin biraz hoyratca okşuyor.
Gözler yorgun, vücut takatsiz…Diğer yakaya giderken aklımızda öbür yakanın bıraktıkları var. Martı sesleri, vapurun motoru ve dalgaların çırpınışı…Şehrin silüeti çoktan sokak lambalarıyla bozulmuş artık ne Süleymaniye ne de Beyazıd kulesi yalnız…Son yolcular hızla ilkbahar’dan ödünç alınmış bir sonbahar gününde denize yakın olmanın telaşıyla yerlerini almaya çalışıyorlar..Biraz sonra rüzgar saçlarımızı okşayacak…İstanbul’da güne sığdırılamayanlar bir gecede bitecek mi?

Share