Karıma Mektup

Bizim ülkemizde eÄŸer insanları susturamıyorsanız. Hapse atarsınız. Hala konuÅŸuyorsa kurÅŸun sıkarsınız. Unutmayın insanlar ölür ama fikirler yaÅŸar. Nazım’ı memleketinden edenler, korktuklarına kurÅŸun sıkanlar..Dün bir Hrant Dink’i kalleşçe öğle üzeri öldürdüler. Ve yine dün akÅŸam beÅŸ bin Hrant onun öldürüldüğü yerde “Biz Hrantız” diye doÄŸdular.

Nazım’ın ÅŸiirini Hrant için okuyun!

Bir tanem!

Son mektubunda:

“Başım sızlıyor

yüreÄŸim sersem!”

diyorsun.

“Seni asarlarsa

seni kaybedersem;”

diyorsun;

“yaÅŸayamam!”

Yaşarsın karıcığım,

kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgârda;

yaşarsın, kalbimin kızıl saçlı bacısı

en fazla bir yıl sürer

yirminci asırlarda

ölüm acısı.

Ölüm

bir ipte sallanan bir ölü.

Bu ölüme bir türlü

razı olmuyor gönlüm.

Fakat

emin ol ki sevgili;

zavallı bir çingenenin

kıllı, siyah bir örümceğe benzeyen eli

geçirecekse eğer

ipi boğazıma,

mavi gözlerimde korkuyu görmek için

boÅŸuna bakacaklar

Nâzım’a!

Ben,

alaca karanlığında son sabahımın

dostlarımı ve seni göreceğim,

ve yalnız

yarı kalmış bir şarkının acısını

topraÄŸa götüreceÄŸim…

Karım benim!

İyi yürekli,

altın renkli,

gözleri baldan tatlı arım benim;

ne diye yazdım sana

istendiğini idamımın,

daha dava ilk adımında

ve bir şalgam gibi koparmıyorlar

kellesini adamın.

Haydi bunlara boÅŸ ver.

Bunlar uzak bir ihtimal.

Paran varsa eÄŸer

bana fanila bir don al,

tuttu bacağımın siyatik ağrısı,

Ve unutma ki

daima iyi şeyler düşünmeli

bir mahpusun karısı.

Share

DİYARBEKİR KALESİNDEN NOTLAR VE ADİLOŞ BEBE

1.

Varamaz elim

Ayvasına, narına can dayanamazken,

Kırar boynumu yürürüm.

Kurdun, kuÅŸun bileceÄŸi hal deÄŸil,

Sormayın hiç

Laaaaal…

Kara ferman çıkadursun yollara,

Yarin bahçesi tarumar,

Kan eder perçem

Olancası bir tutam can,

Kadasına, belasına sunduğum,

Ben öleydim loooy…

Elim boÅŸ,

Ayağım pusu.

Bir ben bileceÄŸim oysa

Ne afat sevdim.

Bir de ağzı var dili yok

Diyarbekir Kalesi…

2.

Açar,

Kan kırmızı yediverenler

Ve kar yaÄŸar bir yandan,

Savrulur KaracadaÄŸ,

Savrulur zozan…

Bak, bıyığım buz tuttu,

Üşüyorum da

Zemheri de uzadıkça uzadı,

Seni, baharmışın gibi düşünüyorum,

Seni, Diyarbekir gibi,

Nelere, nelere baskın gelmez ki

Seni düşünmenin tadı…

3.

Hamravat suyu dondu,

Diclede dört parmak buz,

Biz kuyudan iÅŸliyoruz kaba – kacaÄŸa,

Çayı kardan demliyoruz.

Anam sır gibi saklar siyatiğini,

“Yel” der, “Baharın geçer”.

Bacım, ikicanlı, ağır,

Güzel kızdır, bilirsin.

İlki bu, bir yandan saklı utanır

Ve bir yandan korkar

Ölürüm deyi.

Bir can daha çoğalacağız bu kış.

Bebeğim, neremde saklayım seni?

HoÅŸ gelir,

Safa gelir,

Ahmet Arif’in yeÄŸeni…

4.

DoÄŸdun,

Üç gün aç tuttuk

Üç gün meme vermedik sana

AdiloÅŸ Bebem,

Hasta düşmeyesin diye,

Töremiz böyle diye,

Saldır şimdi memeye,

Saldır da büyü…

Bunlar,

Engerekler ve çıyanlardır,

Bunlar,

Aşımıza, ekmeğimize

Göz koyanlardır,

Tanı bunları,

Tanı da büyü…

Bu, namustur

Künyemize kazınmış,

Bu da sabır,

Ağulardan süzülmüş.

Sarıl bunlara

Sarıl da büyü.

Ahmet Arif Â

Share

Ahmet Abi, güzelim, bir mendil niye kanar!

Uzun süreden beri kimseyle bu ÅŸiiri paylaÅŸmamıştım. Burayı okuyan kaç kiÅŸi Edip Cansever okuyor bilmiyorum. Ben özellikle Mendilimde Kan Sesleri ÅŸiirini çok severim. Bu sıcaklığı sizinle paylaÅŸayım dedim. Işıkları kapatın. Monitörün karşısında çayınızın sıcaklığını hissetmek için bardağı avucunuzun içinde parçalarcasına sıkarken, kalbinize ılık ılık birÅŸeyler akıyorsa, iÅŸte o zaman aynı hisleri paylaşıyoruz demektir…

Mendilimde Kan Sesleri

Her yere yetiÅŸir

Hiçbir şeye geç kalınmaz

Çocuğum beni bağışla

Ahmet Abı sen de bagisla.

Boynu bukuk duruyorsam eÄŸer

içimden böyle geldiği için değil

Ama hiç değil

Ah güzel Ahmet Abım benim

insan yaşadığı yere benzer

O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer

Suyunda yüzen balığa

Toprağını iten çiçeğe

Dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimine

Konyanın beyaz

Antedin kırmızı düzlüğüne benzer

Göğüne benzer ki gözyaşları mavidir

Denizine benzer ki dalgalıdır bakışları

Evlerine, sokaklarına, köşe başlarına

Öylesine benzer ki

Ve avlularına

(Bir kuyu halkasıyla sıkıştırılmıştır kalbi)

Ve sözlerine

(Yani bir cep aynası alim-satımına belki)

Ve bir gün birinin bir adres sormasına benzer

Sorarken üzünçlü bir ev görüntüsüne

Camcının cam kesmesine, dülgerin rende tutmasına

Öyle bir cidara yakımına, birinin gazoz açmasına

Minibüslerine, gecekondularına

Hasretine, yalanına benzer

Anisi issizliktir

Acısı bilincidir

Bıçağı gözyaşlarıdır kurumakta olan

Gülemiyorsun ya, gülmek

Bir halk gülüyorsa gülmektir

Ne kadar benziyoruz Türkiye’ye Ahmet Abi.

Bir güzel kadeh tutusun vardı eskiden

Dirseğin iskemleye dayalı

— Bir vakitler gökyüzüne dayalı, derdim ben —

Cidara paketinde yazılar resimler

Resimler: cezaevleri

Resimler: özlem

Resimler: eskidenleri

Ve bir kasın yukarı kalkık

Sevmen acele

Dostluğun çabuk

Bakıyorum da simdi

O kadeh bir küfür gibi duruyor elinde.

Ve zaman dediğimiz nedir ki Ahmet Abı

Biz eskiden seninle

istasyonları dolaşırdık bir bir

O zamanlar Malatya kokardı istasyonlar

Nazilli kokardı

Ve yağmurdan ıslandıkça Edirne postası

Kil gibi ince İstanbul yağmurunun altında

Esmer bir kadın sevmiş gibi olurdun sen

Kadının ütülü patiskalardan bir teni

Upuzun boynu

Kirpikleri

Ve sana Ahmet Abi

uzaktan uzaktan domates peynir keserdi sanki

Sofranı kurardı

Elini bir suya koyar gibi kalbinden akana koyardı

Cezaevlerine düşsen cigaranı getirirdi

Çocuklar doğururdu

Ve o çocukların dünyayı düzeltecek ellerini islerdi bir dantel gibi

O çocuklar büyüyecek

O çocuklar büyüyecek

O çocuklar…

Bilmezlikten gelme Ahmet Abi

Umudu dürt

Umutsuzluğu yatıştır

DiyeceÄŸim su ki

Yok olan bir ÅŸeylere benzerdi o zaman trenler

Oysa o kadar kullanışlı ki simdi

Hayalsiz yasıyoruz nemdeyse

Çocuklar, kadınlar, erkekler

Trenler tıklım tıklım

Trenler cepheye giden trenler gibi

İsçiler

Almanya yolcusu isçiler

Kadınlar

Kimi yolcu, kimi gurbet bekçisi

Ellerinde bavullar, fileler

Kolonyalar, su ÅŸiÅŸeleri, paketler

Onlar ki, hepsi

Bir tutsak ağaç gibi yanlış yerlere büyüyenler

Ah güzel Ahmet Abim benim

Gördün mu bak

Dağılmış pazar yerlerine benziyor simdi istasyonlar

Ve dağılmış pazar yerlerine memleket

Gelmiyor içimden hüzünlenmek bile

Gelse de

Öyle sürekli değil

Bir caz müziği gibi gelip geçiyor hüzün

O kadar çabuk

O kadar kısa

iste o kadar.

Ahmet Abi, güzelim, bir mendil niye kanar

Diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar

Mendilimde kan sesleri.

Edip Cansever

Share