Yehuda Amihay ve Kudüs

Yehuda Amihay Türkiye’de ne kadar az biliniyorsa iÅŸte İsrail’de de o kadar çok bilinir. Kelimeleri parmaklarının ucunda usta bir zanaatkar edasıyla oynatır.

Dürüst ve vurucu şiirleriyle gerçeklerin bilindiği ancak ifade edilemediği Kudüs sokaklarını anlattığı şiiri aşağıda huzurlarınıza sunuyorum.

Kudüs (Yeruşalayim)

Eski Åžehir’de bir çatı üstünde,

Gecikmiş öğle sonrası güneşinde,

Düşmanım olan bir kadının beyaz örtüsü,

Düşmanım olan bir adamın havlusu,

Alnındaki terlerini sildiği.

Eski Åžehir’in semasında,

Bir uçurtma.

İpin diğer ucunda;

Bir çocuk var ama,

Göremiyorum

Duvar arkasında.

Biz bir sürü bayrak koyduk,

Onlar bir sürü bayrak koydular.

Biz mutlu olduklarını sanalım diye,

Onlar mutlu olduÄŸumuzu sansınlar diye…

Share

Karıma Mektup

Bizim ülkemizde eÄŸer insanları susturamıyorsanız. Hapse atarsınız. Hala konuÅŸuyorsa kurÅŸun sıkarsınız. Unutmayın insanlar ölür ama fikirler yaÅŸar. Nazım’ı memleketinden edenler, korktuklarına kurÅŸun sıkanlar..Dün bir Hrant Dink’i kalleşçe öğle üzeri öldürdüler. Ve yine dün akÅŸam beÅŸ bin Hrant onun öldürüldüğü yerde “Biz Hrantız” diye doÄŸdular.

Nazım’ın ÅŸiirini Hrant için okuyun!

Bir tanem!

Son mektubunda:

“Başım sızlıyor

yüreÄŸim sersem!”

diyorsun.

“Seni asarlarsa

seni kaybedersem;”

diyorsun;

“yaÅŸayamam!”

Yaşarsın karıcığım,

kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgârda;

yaşarsın, kalbimin kızıl saçlı bacısı

en fazla bir yıl sürer

yirminci asırlarda

ölüm acısı.

Ölüm

bir ipte sallanan bir ölü.

Bu ölüme bir türlü

razı olmuyor gönlüm.

Fakat

emin ol ki sevgili;

zavallı bir çingenenin

kıllı, siyah bir örümceğe benzeyen eli

geçirecekse eğer

ipi boğazıma,

mavi gözlerimde korkuyu görmek için

boÅŸuna bakacaklar

Nâzım’a!

Ben,

alaca karanlığında son sabahımın

dostlarımı ve seni göreceğim,

ve yalnız

yarı kalmış bir şarkının acısını

topraÄŸa götüreceÄŸim…

Karım benim!

İyi yürekli,

altın renkli,

gözleri baldan tatlı arım benim;

ne diye yazdım sana

istendiğini idamımın,

daha dava ilk adımında

ve bir şalgam gibi koparmıyorlar

kellesini adamın.

Haydi bunlara boÅŸ ver.

Bunlar uzak bir ihtimal.

Paran varsa eÄŸer

bana fanila bir don al,

tuttu bacağımın siyatik ağrısı,

Ve unutma ki

daima iyi şeyler düşünmeli

bir mahpusun karısı.

Share

DİYARBEKİR KALESİNDEN NOTLAR VE ADİLOŞ BEBE

1.

Varamaz elim

Ayvasına, narına can dayanamazken,

Kırar boynumu yürürüm.

Kurdun, kuÅŸun bileceÄŸi hal deÄŸil,

Sormayın hiç

Laaaaal…

Kara ferman çıkadursun yollara,

Yarin bahçesi tarumar,

Kan eder perçem

Olancası bir tutam can,

Kadasına, belasına sunduğum,

Ben öleydim loooy…

Elim boÅŸ,

Ayağım pusu.

Bir ben bileceÄŸim oysa

Ne afat sevdim.

Bir de ağzı var dili yok

Diyarbekir Kalesi…

2.

Açar,

Kan kırmızı yediverenler

Ve kar yaÄŸar bir yandan,

Savrulur KaracadaÄŸ,

Savrulur zozan…

Bak, bıyığım buz tuttu,

Üşüyorum da

Zemheri de uzadıkça uzadı,

Seni, baharmışın gibi düşünüyorum,

Seni, Diyarbekir gibi,

Nelere, nelere baskın gelmez ki

Seni düşünmenin tadı…

3.

Hamravat suyu dondu,

Diclede dört parmak buz,

Biz kuyudan iÅŸliyoruz kaba – kacaÄŸa,

Çayı kardan demliyoruz.

Anam sır gibi saklar siyatiğini,

“Yel” der, “Baharın geçer”.

Bacım, ikicanlı, ağır,

Güzel kızdır, bilirsin.

İlki bu, bir yandan saklı utanır

Ve bir yandan korkar

Ölürüm deyi.

Bir can daha çoğalacağız bu kış.

Bebeğim, neremde saklayım seni?

HoÅŸ gelir,

Safa gelir,

Ahmet Arif’in yeÄŸeni…

4.

DoÄŸdun,

Üç gün aç tuttuk

Üç gün meme vermedik sana

AdiloÅŸ Bebem,

Hasta düşmeyesin diye,

Töremiz böyle diye,

Saldır şimdi memeye,

Saldır da büyü…

Bunlar,

Engerekler ve çıyanlardır,

Bunlar,

Aşımıza, ekmeğimize

Göz koyanlardır,

Tanı bunları,

Tanı da büyü…

Bu, namustur

Künyemize kazınmış,

Bu da sabır,

Ağulardan süzülmüş.

Sarıl bunlara

Sarıl da büyü.

Ahmet Arif Â

Share