Sanat dolu Chicago

Pazar sabahı kalkan uçağım karlı bir Pazar günü Chicago Uluslararası O’hare Uluslararası Havalimanına indi. Pasaport kontrolü ve kısa bagaj bekleyişinden sonra havalimanından çıkışa ulaştım. Bir telefondan önceden ayarladığım servis aracına nereden bineceğimi öğrendim. Havalimanından dışarı çıktığımda dışarıdaki dondurucu soğuğu ve karı gördüğümde hiç de şaşırmadım. Chicago’ya gelmeden havanın böyle olacağını öğrenmiş ve bütün herşeyimi buna göre hazırlamıştım. 5 dakika içinde beklediğim servis geldi. Siyah bir Lincoln’un içinden gayet kibar ve olgun bir beyefendi indi. Eşyalarımı koyup hızlıca yola çıktık. Bir saat içinde otele geldik. Odama yerleştim. Onbir buçuk saat yolculuktan sonra iyi olduğumu söylemem zordu doğrusu. Beni bekleyenlere haberleri verdikten sonra kendimi sokaklara attım. Güzel bir akşam yemeğinden sonra Chicago’nun Michigan caddesinde yürüdüm. Kısa kafe molaları ve dinlenmeden sonra otele döndüm. Oscar ödül törenini canlı seyrederek gecemi tamamladım.

Sabahın ilk ışıklarıyla kendimi sokaklara attım. Kahvaltımı limonlu haşhaşlı kek ve Americano kahve içerek yaptım. Ardından günümün büyük kısmını Powell kitaptıcısında ve muhteşem bir yerde geçirdim.

Art Institute of Chicago muhteşem bir durak.. Bu kadar güzel bir kolleksiyon görmemiştim. İpek yolu sergisi, Mitsubishi bankasının desteklediği Uzakdoğu sergisi, Africa, Güney Amerika ve Avrupa sergisi muhteşemdi.

Bu kadar güzel ve bu kadar hoş bir dünya resim sergisi gezmemiştim. Cezanne’dan Picasso’ya sergisinin güzelliğini kelimelerle anlatamam. Sesli rehberlik yapan küçük elektronik aletlerle ressamların ekolleri ve eserleriyle ilgili şiirler ve hikayelerin anlatıldığı, dolu dolu bir geziydi.

Onlarca fotoğraf çektim. Döner dönmez sizlerle paylaşacağım. Ama şimdilik sizi teskin etmek için size şu sayfayı tavsiye edeceğim.

Share

Bir kokuyu ararken..

Rüya gibi bir yer.. Kalabalıklar içinde.. Göz önünde olmayan ama sevdiğin birisi varsa.. Gözlerini kapatınca görmek istediğin ancak açtığında yine aynı kalabalık içinde bulamadığın…Soğuk ve rüzgar her geçisinden sertçe ve haşince öperken yüzümü, birden uzaklardan bir koku duydum..Onlarca ve düzinelerce kokunun arasında soğuktan donmak üzere olan burnum bir koku aldı. Adımlarım hızlandı.. O rüzgarda saçlarını savururken aldığım kokuyu aldım yine..Senin kokunu…

Kalabalıklar içinde kokunu takip ettim.. Sadece dalgalanan ve nota nota değişen kokunu takip ettim. O senin sandığım kokuda gülüşünü, gözlerini ve seni aradım.

Koştum ama yakalayamadım.. Birden kayboldu.. Birden kayboldun.. Yine kalabalıklar içinde yalnızdım…

Gecenin içinde aceleci kalabalıklar hızlı adımlarla yanımdan uzaklaşırken ümitsizce yürüdüm, yürüdüm…

Share

Sen, mutluluğun resmini yapabilir misin ?

Dedin ki bana senin için resim yapmak istiyorum.

Benim için bizim oralardaki gün batımının resmini yapabilir misin sevdiğim?

Güneşin batışını ve o kırmızının yanan, yakan renklerini çizebilir misin?

Yaprakları dökülmüş ağaçların arasında filizlenen bahar çiçeklerini, bademleri, erikleri çizer misin?

Benim için gelecekteki güzel günlerin resmini yapar mısın?

Karakalem ya da yağlıboya hiç farketmez benim için, senin gözlerinin değdiği bir şey olsun yeter !

Öyle muazzam manzaraları çizeceğim diye uğraşma sevdiğim, benim için gözlerini çiz yeter!

Ama benim için benden birşey yapacaksan eğer,

seni gördüğüm andaki yüzümün ifadesini, kalbimin halini, ruhumun ferahlığını çizer misin?

Kalbimin atışının, yüreğimin yangınının, sen olmayınca katmerleşen yalnızlığımın resmini yapar mısın?

Ahh Mona Lisa, sen, mutluluğun resmini yapabilir misin ?

Nazım da Abidin Dino’ya şöyle sormuş:

sen, mutluluğun resmini yapabilir misin abidin?

işin kolayına kaçmadan ama

gül yanaklı bebesini emziren

melek yüzlü anneciğin resmini değil

ne

mavi yosunlu akvaryumda yüzen kırmızı balığın

ne de

al çeperli elmanın

1961 yaz ortasındaki küba’nın resmini yapabilir misin?

çok şükür, çok şükür

bugünleri de gördüm

ölsem gam yemem gayrinin

resmini yapabilir misin üstad?

Nazim Hikmet

Abidin Dino şöyle cevap vermiş:

Kokusu buram buram tüten

Limanda simit satan çocuklar

Martıların telaşı bambaşka

İşçiler gözler yolunu.

İnebilseydin o vapurdan

Ayağında Varna’nın tozu

Yüreğinde ince bir sızı.

Mavi gözlerinde yanıp tutuşan

Hasretle kucaklayabilseydim

Seninle, bir daha.

Davullar çalsa, zurnalar söyleseydi

Bağrımıza bassaydık seni Nazım,

Yapardım mutluluğun resmini

Başında delikanlı şapkan,

Kolların sıvalı, kavgaya hazır

Bahriyeli adımlarla düşüp yola

Gidebilseydik meserret kahvesine,

İlk karşılaştığımız yere

Ve bir acı kahvemi içseydin.

Anlatsaydık

O günlerden, geçmişten, gelecekten,

Ne günler biterdi,

Ne geceler…

Dinerdi tüm acılar seninle

Bir düş olurdu ayrılığımız,

Anılarda kalan.

Ve dolaşsaydık Türkiye’yi

Bir baştan bir başa.

Yattığımız yerler müze olmuş,

Sürgün şehirler cennet.

İşte o zaman Nazım,

Yapardım mutluluğun resmini

Buna da ne tual yeterdi;

Ne boya…

Abidin Dino

Share