Günün adı fotoğraf

Bu gün elimde fotoğrafla ilgili iki site var. Hatta üç site var. Lütfen bir göz atın. Hoşunuza gidecek!

100 fotoğrafçının 15 fotoğrafı amacıyla 15X100 diye bir başlıkla geçiyor:

http://www.15×100.com/

Diğeri biraz daha ilginç bir uygulama:

Hepimiz öleceğiz, 100 metrelik varlık ismini taşıyor. Ona da http://www.simonhoegsberg.com/we_are_all_gonna_die/slider.html adresinden ulaşabilirsiniz.

Son olarak serendipçe olarak gördüğüm başka bir alanı da söylemek istiyorum:

http://www.just-nel.com/main.html

Burada kişisel resimler ama ben tarzı sevdim. Bakalım siz nasıl bulacaksınız?

Share

Gece Kelebeği

Hasan Aksay benim Rusya merakım yüzünden ısrarla takip ettiğim yazarlardan birisidir. Bu gün yazdığı yazının bir kısmını okumanız gerektiğini düşündüm. Makalenin orjinalini buradan bulabilirsiniz.

Gece kelebeği

O bir “gece kelebeği”. (Rusya’da fahişelere böyle deniyor.) Ülkedeki yüz binlercesinden biri.

Sabaha karşı uyur, akşama doğru kendine gelir, geceleri yaşar. Makyajsızken kendisidir; makyajla birlikte güzelleşir, güzelleştikçe kendine yabancılaşır. Kim bilir, belki de makyajsızlıktır güzellik.

Ben “gece kelebekleri” ile “nasıl düştün bu yola?” söyleşilerinden nefret ederim. Dahası onların iş saatlerini boş gevezeliklerle kaplamayı doğru bulmam.

Ama o, müşteri olmadığımı söylediğim halde yanıma oturdu. Belki yine de beni “ikna edilebilir” buldu. Nasıl olduysa sözler hızla onun hayat hikâyesine doğru aktı.

17’sinde yaşamına giren ilk erkek onu bu işe zorlamış, satmış yani. Ama yine de ondan sımsıcak bir ses tonuyla söz ediyor. Acaba hâlâ seviyor mu ilk gözağrısını?

Şimdi üç yıl geride kalmış “kelebeklik”te. Çocuğuna ve annesine bakabiliyormuş. Aslında pek çok meslektaşı gibi “ABD’ye falan, en azından Türkiye’ye” gidebilirmiş. Zengin bir koca da bulabilirmiş. Ama olmamış işte.

Şimdilerde züğürt bir gence âşıkmış. Ona para yardımı da yapıyormuş. Gündüzleri görüşürlermiş. Hava kararınca aşk biter, seks başlarmış.

Hayır, aslında sevişmek denmezmiş yaptığı işe. Sevişmek ruhla olurmuş; o ise yalnızca bir bedenmiş, ruhsuz bir beden. Ve onunla yatanlar, aslında kendileriyle, kendi paralarıyla yatıyorlarmış.

Genellikle Batılı yabancılarla çalışırmış. Onlar daha cömert ve sorunsuzmuş. Doğulular ise hem cimrilermiş, hem de iş bittikten sonra kızın kendilerini nasıl bulduğunu mutlaka anlamaya çalışırlarmış.

Birkaç kez saldırıya uğramış, dayak yemiş, ırzına geçilmiş, poliste eziyet görmüş.

Bunları anlatırken sesi nasıl zayıflıyor, gözleri ne kadar buğulanıyor…

Aslında ne küçük ve cılız bir kız bu.

Elindeki sigara ona hiç uymuyor. Bir büyük kederlenmesi değil bu. Küçüklere ise kederlenmek hiç yakışmıyor.

Şimdi bu küçüğün saçlarını şefkatle okşasam belki afallar. Belki kendini yüzyıllardır kadın olarak hissettiği için, ona neden zavallı bir çocukmuş gibi davrandığıma şaşar. Belki ağlar…

“Yolcu yolunda gerek” gibi bir sözle veda etti bana. Yüzünden çok beden ölçülerine bakan bir grup neşeli erkeğin masasına gitti.

O, yanımda oturan kız değildi artık. Mesleki edasını takınmış, daha çekici ve kışkırtıcı olmuştu birdenbire. “Gece kelebeği” oluvermişti yani. Çıkarılmayı talep eden giysilerinin içindeki kokulu vücudu ticarete başlamıştı artık.

Ya ruhu? Belki ruhunun bir parçası benim masamda kalmıştı.

Belki de 17 yaşından gelen tertemiz bir rüzgâr, o dupduru ve makyajsız güzelliği, buradan çok uzaklara savurmuştu…

Share

Okumak ve yazmak

Bu günlerde elimde Hasan Bülent Kahraman’ın Cam Odada Oturmak kitabını okuyorum. Bazı tespitleri çok hoşuma gitti.Sizinle de paylaşmak istedim.

-…bir adamın giysilerini seçmesi, cinsel hazzın ‘o’  güzel kadını araması gibi, gerçek bir okur da okuyacağı kitabı önce sezgileriyle, sonra algılama gücüyle ve nihayet beğenisinin düzeyiyle seçecek ve ona yönelecektir. Gerçek bir okurun, önüne gelen her şeyi okuması söz konusu değildir ve olamaz. (s. 54)

-Okumanın metres’i ve kuma’sı yazmaktır. Yazma yeteneğinin okumayla desteklendiği, beslendiği takdirde yazma etkinliğine dönüşeceği sık sık dile getirilen bir gerçektir ve tersi de doğrudur. (s. 55)

-Bir yazının ne zaman, nasıl, hangi deftere ya da ne tür kağıda hangi tip kalemle yoksa makine’yle mi yazılacağını önceden tanımlamak olanaksız. Bir yazı, araçları ve koşullarıyla gelir. Siz o güne kadar sayısız kalem, defter, kağıt, vs. almışınızdır. Yazı oluşup, olgunlaşırken onların arasından seçimini yapar; kendisini onlardan birisiyle ürettirir. (ben olsam bu son cümleyi şöyle bitirirdim. ……; kendisini onlardan birinin kollarına kelimeleriyle harfleriyle bırakır) (s. 57)

Bana keyifli geldi…

Share