Aynadaki adamı anlamak

Bazen aynadaki adamı tanıyamıyorum. Gözlerinde farklı heyecanlar, yüzünde son zamanda gördüğüm belirli belirsiz ortaya çıkan heyecan dalgaları görülen bu adam da kim? Aynanın bir yanında daha durağan ve sukunet dolu bir insan varken, niye dalganır ki his dünyası bu garip adamın? Okudukları işlemez mi acaba aynanın öbür tarafına…Okuma yazması varsa bile kendini okumasını bilmediğini zannediyorum. Bir dostum kendini anlamak için niçin yaptığını düşünmelisin demişti..Sanırım düşünmek hoşuma gitmiyor; acıtıyor, yaralıyor ve üzüyor beni düşünmek.


Ayna olmasaydı eğer bir yanım düşünüyor diğer yarım düşünmüyor; bir yanım seviyor bir yanım üzülüyor, bir yarım acıyor bir yanım zonkluyor; bir yanım ümit ediyor diğer yanım karamsarlık denizinde boğuluyor, diyecektim. Ayna olmasaydı eğer sana sarılıp hummalı titremelerimle senin sıcaklığında ısınmak isteyecektim. Ayna olmasaydı eğer dizinde uyumak ve huzur bulmak isteyecektim. Aynadaki adam olmayınca ben var mıyım bilmiyorum. Bilmiyorum belki varım belki yokum!
Kafası karışık ve gözleri ümitle parlayan, anlamaya çalışan ama kararlı bir çocuk gibi, yolun sonunda orada seni bekliyor olacağım aynadaki adam!

Share

Yehuda Amihay ve Kudüs

Yehuda Amihay Türkiye’de ne kadar az biliniyorsa işte İsrail’de de o kadar çok bilinir. Kelimeleri parmaklarının ucunda usta bir zanaatkar edasıyla oynatır.

Dürüst ve vurucu şiirleriyle gerçeklerin bilindiği ancak ifade edilemediği Kudüs sokaklarını anlattığı şiiri aşağıda huzurlarınıza sunuyorum.

Kudüs (Yeruşalayim)

Eski Şehir’de bir çatı üstünde,

Gecikmiş öğle sonrası güneşinde,

Düşmanım olan bir kadının beyaz örtüsü,

Düşmanım olan bir adamın havlusu,

Alnındaki terlerini sildiği.

Eski Şehir’in semasında,

Bir uçurtma.

İpin diğer ucunda;

Bir çocuk var ama,

Göremiyorum

Duvar arkasında.

Biz bir sürü bayrak koyduk,

Onlar bir sürü bayrak koydular.

Biz mutlu olduklarını sanalım diye,

Onlar mutlu olduğumuzu sansınlar diye…

Share

Karıma Mektup

Bizim ülkemizde eğer insanları susturamıyorsanız. Hapse atarsınız. Hala konuşuyorsa kurşun sıkarsınız. Unutmayın insanlar ölür ama fikirler yaşar. Nazım’ı memleketinden edenler, korktuklarına kurşun sıkanlar..Dün bir Hrant Dink’i kalleşçe öğle üzeri öldürdüler. Ve yine dün akşam beş bin Hrant onun öldürüldüğü yerde “Biz Hrantız” diye doğdular.

Nazım’ın şiirini Hrant için okuyun!

Bir tanem!

Son mektubunda:

“Başım sızlıyor

yüreğim sersem!”

diyorsun.

“Seni asarlarsa

seni kaybedersem;”

diyorsun;

“yaşayamam!”

Yaşarsın karıcığım,

kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgârda;

yaşarsın, kalbimin kızıl saçlı bacısı

en fazla bir yıl sürer

yirminci asırlarda

ölüm acısı.

Ölüm

bir ipte sallanan bir ölü.

Bu ölüme bir türlü

razı olmuyor gönlüm.

Fakat

emin ol ki sevgili;

zavallı bir çingenenin

kıllı, siyah bir örümceğe benzeyen eli

geçirecekse eğer

ipi boğazıma,

mavi gözlerimde korkuyu görmek için

boşuna bakacaklar

Nâzım’a!

Ben,

alaca karanlığında son sabahımın

dostlarımı ve seni göreceğim,

ve yalnız

yarı kalmış bir şarkının acısını

toprağa götüreceğim…

Karım benim!

İyi yürekli,

altın renkli,

gözleri baldan tatlı arım benim;

ne diye yazdım sana

istendiğini idamımın,

daha dava ilk adımında

ve bir şalgam gibi koparmıyorlar

kellesini adamın.

Haydi bunlara boş ver.

Bunlar uzak bir ihtimal.

Paran varsa eğer

bana fanila bir don al,

tuttu bacağımın siyatik ağrısı,

Ve unutma ki

daima iyi şeyler düşünmeli

bir mahpusun karısı.

Share