Rabia Hatun ve Aşk

Nazım’ın Piraye’ye yazdığı mektuplarda çok sevdiği dörtlüklerden birisini, Rabia hatun isimli bir kadın söylemiş. Bence bu şiir Nazım’ın düşündüğünden öte ilahi aşk için yazılmış ama bu güzelliğini azaltmiyor. En sevdiği kısmı ise “Ben ta senin yanında, dahi hasretim sana” mısrasıdır.
Olsandı sen sema, olsandı sen hava

Alsamdı ben seni dem dem, nefes nefes.

Olsamdı ben mekan, olsandı sen zaman

Eflaki dolduran bir aşk olurdu bes

Bir kasedir alev dolu, gönlüm yana yana,

Ben ta senin yanında, dahi hasretim sana

Yaşlar dökende söndüremez ateşimi su,

Sunsan elinle kanımı, içsem kana kana.

Ben bu cevap vermek için Edip Cansever’in bir şiirini huzurlarınıza sunmak istiyorum:

Adsız bir çiçek

Rengini dünyaya ilk defa sunan

Adsız bir çiçek gibi parlıyorsa gözlerim

Sevgilim

Bana ´sen bir şairsin´ dediğin zaman.

Yalnız sana yazıyorum bu şiiri

İstersen bir şiir gibi okuma

Çünkü her yıl yeniden yazacağım onu

Soğuklar başlayınca havalanıp

Millerce yol katettikten sonra

Güneyi tadan bir kuşun sevinciyle.

Ve yazmış olacağım bir de

Her dönemde her çağda

Sevdanın kendine özgü diliyle.

Share

Kahve tadında ve Gün batımında

Senin yanında olmak isterdim şimdi..

Karanlık bulutları dağıtmak için,

Gülen gözlerinde içimi ısıtmak ve aydınlatmak için,

Yanan yüreğine serinlik olmak için…

Dudağında uyumak isterdim yıldızlı gecelerde;

Bana yıldızların nasıl parladığını anlatır mısın?

Karanlık gecelerin niye hep kat kat olduğunu,

Sensiz saatlerin niye asırlara eş olduğunu,

Niye sesinin ilaç gibi geldiğini sineme anlatır mısın?

Yalnızlık değil bana acı veren, nice yalnızlık tufanlarından

Geçtim de yılmadım ben…

Sensizlik benim hastalığım..

Öyle hüzünlü, öyle soğuk, öyle iğneyici…

Boşver beni..

Sen kendini anlat bana…

Söyle bana inci tanesi, ne iyi gelir sana?

Sihirli portakal ?

Bir nefes hayat?

Küçük limon çiçeği?

Bir avuç yaban mersini?

Erguvan dalı?

Gözyaşlarıyla yapılmış bir resim,

Sensizlik saatlerinde yazılmış bir mısra,

Bahar’da yonca yaprağına erken düşmüş bir çiğ tanesi…

Söyle bana inci tanesi..

Anka mı getireyim sana, yoksa kendimi mi?

Eğer beni istiyorsan seslensen yeter…

İstiridyen olurum ve denizimize döneriz…

Yalvarırım söyle!

Sadece fısıldasan bile ben duyarım…

Korkarak rüyalarına girmeye, seni seyrediyorum uyurken…

Saçlarını okşuyorum…

Seni kokluyorum..

Dudaklarından dökülecekleri kelimelerin yolcuyusuyum ben..

Sen fısıldasan ben duyarım…

Öyle neşeyle,

Nefretle,

Endişeyle,

Sevinçle,

Mutlulukla,

Baharla,

Sonbaharla,

Ateşle,

Nefesle fısıldasan ben duyarım.

…..

Anlamadım ne dedin…bir daha fısıldar mısın?

Ben de ben de…!

Share

Bir haftasonu

Biraz telaşlı biraz keyifli biraz hüzünlü bir haftasonu başladı ve hızla yol alıyor. DVD kolleksiyonum için güzel filmler aldım. Sinema’da Mavi Gözlü Dev filmini seyrettim. Bence söz konusu olan kişi olunca filmi yapanlar biraz zorlanmışlar. Biz bizi sevmediğimiz için birbirimize düşman olmuşuz…Film esasında benim için biraz denk düştü. Niye diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Bu günlerde “Piraye’ye Mektuplar”ını okuyorum. Çok tatlı ve çok hüzünlü…

Seviyorum Seni

Seviyorum seni

ekmeği tuza banıp yer gibi

Geceleyin ateşler içinde uyanarak

ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi

Ağır posta paketini

neyin nesi belirsiz

telaşlı, sevinçli, kuşkulu açar gibi

Seviyorum seni

denizi ilk defa uçakla geçer gibi

İstanbul’da yumuşacık kararırken ortalık

içimde kımıldayan birşeyler gibi

Seviyorum seni

Yaşıyoruz çok şükür der gibi.

(Nazım Hikmet Ran)

Share