Morning

Sunday morning and you tell me

How good it is to wake up beside you,


The sun fondles the blinds and –

with no special reason I feel like smiling


Get up – get up darling you tell me,

sleep, sleep, your eyes are still closed,


And the radio chatters in the holy language

About the load of cars between places


A little song plays in the morning

As the day begins – a bright song

In a minute we’ll hear the news, lets hope it will be good news –


Listen, you tell me, I have decided that

you and I are going but not to work


Maybe we’ll check the level of the water in the Sea of Galilee

Or for a small chocolate drink we’ll roll to Yotveta


Let’s take the dusty Charade,

longings are still glued to the windscreen


We will drive slowly because history is in front of us

What will we have out of overtaking it.

lyrics in Hebrew Noa:

Original name of the song: Boker

Share

an be an!

Esasında oturup bir iki dizeyi yanyana dizmek vardı niyette.. Ama kalbimdeki nuh tufanı ve cennetinden kovulmuÅŸ vicdanım buna müsaade etmedi.. Bazen öyle dolu oluyorum ki kızıyorum mu seviyorum mu, nefret mi ediyorum, yoksa tapıyorum mu bilemiyorum. Niye diye sormaktan yorulmuÅŸ fersiz gözlerimle kara bulutların ardından doÄŸan güneÅŸim oluyorsan sevdiÄŸime hükmediyorum. GüneÅŸ yerine koyunca seni arıyor bu gözlerim her dakika her saniye…Her batış her karanlık sensizlik oluyor benim için.. Kapanan çiçeklerle birlikte, çığlığa boÄŸulan yapraklarla birlikte, toprakla birlikte ben de feryat ediyorum duyuyor musun?

Önce de söyledim sensizlik bir sessizlik, geceler kadar karanlık ve çöller kadar yalnızlık..Bir vaha, bir toz bulutu ve bir atlı bekleyen susuz yolcu kadar muhtacım merhametine.. Eğer güneş olmayacaksan bari yağmurum ol.. Kuruyan dudaklarıma ve yüreğimin çatlamış toprağına, hayallerimin kuraklaşmış tepelerine bereket olarak, ab-ı hayat olarak düş; İsmail’e zemzem neyse öyle yağar mısın? Her damlasını meleklerin getirdiği asuman muştusu olur musun?

Tufanlar koparacak kadar yağar mısın? Benim tufanlarımı tufanında boğar mısın? Mizan’ı ve düzeni kaçmış benliğimi suyun merhametiyle terbiye eder misin?

İşte o yaÄŸmur damlası bedenime dokununca bütün bedenim sarsılıp su olsa ve sende akmaya baÅŸlasa…Ne kadar hırçın ne kadar müşfik olursa olsun hiç olmazsa çöl menekÅŸesine hayat verebilirim o zaman.. ya da bir kaktüsün dikeninde gecenin en derininde kum fırtınasına selam verebilirim….

O sonsuzluk ve su gibilik içinde seni sevmek sadece sevmekten öte ne düşünebilirim ki…Gitmekte gelmekte, düşmekte kalkmakta, yaÅŸamakta ölmekte o zaman koymaz bana… Bir kere isyan ettim mi, bir kere gemileri yaktım mı, takar mıyım artık geleni gideni ve diÄŸer bütün anlamsız fiillerini faniler dünyasının…

Share

Sevi Åžiiri

Ben senin en çok sesini sevdim

Buğulu çoğu zaman, taze bir ekmek gibi

Önce aşka çağıran,sonra dinlendiren

Bana her zaman dost, her zaman sevgili

Â

Ben senin en çok ellerini sevdim

Bir pınar serinliğinde, küçücük ve ak pak

Nice güzellikler gördüm yeryüzünde

En güzeli bir sabah ellerinle uyanmak

Â

Ben senin en çok gözlerini sevdim

Kâh çocukça mavi, kâh inadına yeşil

Aydınlıklar, esenlikler, mutluluklar

Hiç biri gözlerin kadar anlamlı değil

Â

Ben senin en çok gülüşünü sevdim

Sevindiren, içimde umut çiçekleri açtıran

Unutturur bana birden acıları, güçlükleri

Dünyam aydınlanır sen güldüğün zaman

Â

Ben senin en çok davranışlarını sevdim

Güçsüze merhametini, zalime direnişini

Haksızlıklar, zorbalıklar karşısında

VahÅŸi ve maÄŸrur bir diÅŸi kaplan kesiliÅŸini

Â

Ben senin en çok sevgi dolu yüreğini sevdim

Tüm çocuklara kanat geren anneliğini

Nice sevgilerin bir pula satıldığı bir dünyada

Sensin, her şeyin üstünde tutan sevdiğini

Â

Ben senin en çok bana yansımanı sevdim

Bende yeniden var olmanı, benimle bütünleşmeni

Mertliğini, yalansızlığını, dupduruluğunu sevdim

Ben seni sevdim, ben seni sevdim, ben seni…

Â

Ümit Yaşar Oğuzcan

Share