sorry for itself
A small bird will drop frozen dead from a bough
without ever having felt sorry for itself
D.H. Lawrence
Yazılar
Her gün bir yerden göçmek ne iyi,
Her gün bir yere konmak ne güzel,
Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş
Dünle beraber geçti cancağızım,
Ne kadar söz varsa düne ait,
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım …
DÖNMEKTİR SANIRSIN MARİFET.
ARŞ DÖNÜYOR, YILDIZLAR DÖNÜYOR DERSİN:
ZAHİRİDİR GÖRDÜĞÜN
ZAHİRDE DÖNERSİN.
MARİFET DÖNMEK DEĞİL BULMAKTIR.
BİLESİN.
Şefkat ve merhamette güneş gibi ol,
Kusurları örtmekte gece gibi ol
Hiddet ve kızgınlıkta ölü gibi ol,
Tevazuda toprak gibi ol,
Ya olduğun gibi görün,
Ya göründüğün gibi ol!
NE SEYİR VAR NE DE SEYİRSİZLİK
NE GELMEK VAR NE DE GİTMEK!
İmtihan içinde imtihan vardır; Derlen toplan da ufak bir imtihanda satma kendini
Hz. Mevlana (k.s.)
Fotoğraflar: Selahattin Sevi
Bir sürü kavramın ortasında bir sürü başlığında ortasında ben de onu gördüm. Bir kitap ismi ama beni çağıran, beni sarsan, beni hareketlendiren bir başlık: Her kadın önce bir hayaletle sevişir!
Hep başlıkların neler düşünülerek konduğunu merak etmişimdir. Nasıl olmuştur da yazar bu başlığı emek verdiği yazı için uygun görmüştür. Kendisimi seçmiştir, yoksa yayıncısı yazar yerine mi bu ismi uygun görmüştür…Bir sürü sonsuz soru gelir aklıma. Bir de şöyle bir hastalığım vardır. Yazar kitabın neresinde başlığını açıklayacak diye sabırsızlıkla beklerim. Zeynep Altan’ın yazdığı bu kitapta yazar başlığını bir mektubun içindeki şu satırlarda anlatıyor ya da kullanıyor:
“Her kadın önce bir hayaletle sevişir! Her kadın önce bir hayaletle sevişir, doktor! Erkeklerin kadın bedeninde sahip olduklarını düşündükleri masumiyetin hiç olmadığını bilmemeleri ne şaşırtıcı değil mi?”
Masumiyet avcılığı yapar mıyız bilmiyorum? Kitapta en sevdiğim terim ise kesinlikle: Kitap Kelebeği…. Çok zarif ve içi dolu bir kavram olmuş..
Aynı kitapta geçen Yannis Ritsos‘un bir şiiriyle bitireyim sözlerimi:
Bedeninde sessizce yaşamış olduğum şiirler,
Bir gün sen gittiğin zaman,
Seslerini benden geri isteyecekler.
Ama artık sesim olmayacak onları seslendirecek.
Çünkü alışmıştım çıplak ayakla dolaşmaya odalarda
Ve sonra yatağa sokulmaya
Tüyden, ipekten ve yaban alevden bir yumak gibi.
Kavuştururdun ellerini dizlerine dolayarak,
Göstererek gül rengi tozlu tabanlarını,
Uzatıp meydan okurcasına ayaklarını.
Böyle anımsamalısın derdin bana;
Böyle anımsamalısın beni kirli ayaklarımla;
Gözlerime düşen saçlarımla
Çünkü böyle daha derinden görüyorum seni.
Peki, artık nasıl olsun sesim?
Hiçbir zaman böyle yürümedi şiir
Bembeyaz çiçek açmış elma ağaçları altında bir Cennetin…