Unutmaya çalışıyordum aslında..Ne aynadaki adama söyleyecektim hissettiklerimi ne de güneşin beklenmedik vedasında camda beliren buğuya…Gözlerimi sımsıkı kapamıştım. Biraz yanıyordu ama olsun açmayacaktım. Görmezsem herşey yoluna girer diye düşündüm. Kulaklarımı ellerimle kapadım. Duymazsam hayal edemezdim. Ne hıçkırıkları ne de açmamış çiçekleri..
Bu toprakların kana doymaz hırslarından ve insanların kirli iştihasında..Etin metala dokunmasıyla yürüyen o soğuk metal, demirin tabiatı gereğince yürüyordu. Nereden bilsin kurşun kimdir can, kimdir canan, kimdir kan, kimdir ruh……
Kırk dört cana kıyanlar…Benim sözlüğümde bu vahşeti tanımlayacak tek bir kelime yok. İnsansa eğer bunlar ben insan değilim. Bunların dini her ne ise ben o dinin mensubu değilim.. Hangi fikre inanıyorlarsa ben o fikri tanımıyorum…Yalvarırım söyleyin.. hala susacak mıyız? hala dinleyecek miyiz? Artık zamanı gelmedi mi? Hırsla, şehvetle ve gururla silahlanmış benliklerimizi hesaba çekmenin… Kanda boğulmak mı istiyoruz.. İnsana ait bütün güzel sıfatlar tanımsız ve anlamsız kalmışken… Siz hala oturacak mısınız? Çocuklarımız ve tarih bize ne yaptınız diye sorduğunda ne cevap vereceğiz? Kan ile temizledik gururlarımızı, barut kokuyor onurlarımız mı diyeceğiz….
Eğer bu sessizliği kader diye sahiplendiyseniz.. bari iki damla göz yaşı dökün ana kucağı diye bahar cemresi düşmüş toprağa sarılan sabiler için..Silmeyin yaşlarınızı ve süzülsün yanaklarınızdan ve bırakın toprağa düşsün..Toprağın hıçkırıklarına derman olsun diye…