Rüyalarının ve hayallerinin güzelliğine inananlar için anlatılacak çok hikaye var…Hayal edebilmek fanilikle cezalandırılmış vücutlarımızın sahip olduğu sonsuzluk anahtarıdır, desem mübalağa etmiş olmam sanırım. Benden özgürlüğü alabilirsiniz, ancak hayal kurmama engel olamazsınız…Sahip olmadıklarımı hayal etmekte özgürüm… Varolmayan beldelerin adını dahi bilmediğiniz ağaçlarının altındaki dinlenirken, adını bir türlü koyamadığım kokularıyla baş dönmesini andıran bir şuursuzluk hali yaşıyor olabilirim….ya da olmayabilirim..
Ne hayal edersem edeyim, ekranlarının arkasında burada yazdıklarımı okuyanların olduğunu hayal ediyorum. Onları hayal edince ardından onlara saygı göstermem gerektiğini de düşünyorum. İki yıl önce bir hanımefendi beni ofis telefonumdan aramış, yazdıklarımın sabah sabah ona hayat neşesi verdiğini söyleyerek beni mutlu etmişti. Kendisine teşekkür ettim, ancak bir gerçeği de ifade etmem gerek diyerek: “Ben bu sayfayı kendim için not defteri gibi tutuyorum, sizden çok kendime yazıyorum.” Büyük bencillik örneği göstermiştim.
Gerçekten de bilgisayarlarının başında zahmet edip de buraya kadar gelen, ancak benim hiçliğim ve boşuluğumla sınananlardan özür dilemem gerekiyor. Bu sayfaya geldiğiniz ve hiç bir mesaj bulamadığınız her gün için sizden özür dilerim. Hem de bu tarafa yaptığınız her sefer için ayrı ayrı özür dilerim. Ancak, yazmak her zamanda Anka’nın kanadında gelen gece gibi tedavi edici olmuyor. Bazen yazmak yerine düşünmeyi tercih ediyorsunuz.
Yazmak özgürleştiği gibi bazen kısıtlayıcı olabiliyor. Evet hayatımda bir sürü olay oluyor ve duygu yaşanıyor ancak hepsini buraya yazmak mümkün olmuyor. Bunun dürüstlükle ilgisi var mı bilmiyorum. Ancak yeryüzüne ulaştığında kelimelerin kollarında hislerim içimde durdugu gibi masum ve içten görünmüyor gözüme…
Dolayısıyla yazabildiğim kadarıyla yazacağım artık…Size çektiğim bir martı fotoğrafıyla veda ediyorum şimdilik….