Öylesine muhtaçtım ki merhametine..Çok ÅŸey deÄŸil sadece bir nefes istiyordum. Sessiz harflerin suskunluÄŸuna bürünmüş anlamlar yerine sadece nefesini duymak istiyordum. Ne bu dünyaya ait bir kelam ne de ötesini.. Bir nefes alışını duysam bana yetecekti. YaÅŸadığını bilecektim, konuÅŸmak istediÄŸini ama Ferhat’ın daÄŸlarının hala var olduÄŸunu bilecektim. KeÅŸke demeyi hiç sevmedim ama keÅŸke diyorum ÅŸimdi. Söylesene bana hangi heceler yanyana gelirde baÅŸka anlamlar getirir önümüze. Söylesene beni niye Hacer gibi koÅŸturuyorsun. Niye İsmail olup suyu vermiyorsun?
Kafamda binlerce soru, binlerce kızgın düşman her an beynimi mızraklarken ben yine de sebepler arıyorum. Sadece ÅŸu satırları anlamak için yazıyorum beni, seni, sizleri, onları… Anlayamıyorum, sanırım bütün teferruatın hurda olduÄŸu bir çaÄŸa aitim. Ne de olsa yaÅŸlanmış ruhum inceliklerini arıyor güzelliklerin…Tahta kulubemde otururken ben denizlere mahkum olmuÅŸ bir denizci kadar hürdüm. Özgürlüğüm ancak denizin verdiÄŸi kadardı artık. GüneÅŸ bal renginde batarken, sen yine benim zihnimdeki hayallerime dokundun. Karanlık bir gecede ayın ışığıyla yarılmış denizlerde boÄŸuk ve derinden bir sesle yürekten okunmuÅŸ ümitsizlik ÅŸarkıları dinledim.. Keman sesi kadar yanık ve zeytindalı kadar kırık bir hüzün bulutu edasındayım başına buyruk…