Bir sürü kavramın ortasında bir sürü başlığında ortasında ben de onu gördüm. Bir kitap ismi ama beni çağıran, beni sarsan, beni hareketlendiren bir başlık: Her kadın önce bir hayaletle sevişir!
Hep başlıkların neler düşünülerek konduğunu merak etmişimdir. Nasıl olmuştur da yazar bu başlığı emek verdiği yazı için uygun görmüştür. Kendisimi seçmiştir, yoksa yayıncısı yazar yerine mi bu ismi uygun görmüştür…Bir sürü sonsuz soru gelir aklıma. Bir de şöyle bir hastalığım vardır. Yazar kitabın neresinde başlığını açıklayacak diye sabırsızlıkla beklerim. Zeynep Altan’ın yazdığı bu kitapta yazar başlığını bir mektubun içindeki şu satırlarda anlatıyor ya da kullanıyor:
“Her kadın önce bir hayaletle sevişir! Her kadın önce bir hayaletle sevişir, doktor! Erkeklerin kadın bedeninde sahip olduklarını düşündükleri masumiyetin hiç olmadığını bilmemeleri ne şaşırtıcı değil mi?”
Masumiyet avcılığı yapar mıyız bilmiyorum? Kitapta en sevdiğim terim ise kesinlikle: Kitap Kelebeği…. Çok zarif ve içi dolu bir kavram olmuş..
Aynı kitapta geçen Yannis Ritsos‘un bir şiiriyle bitireyim sözlerimi:
Bedeninde sessizce yaşamış olduğum şiirler,
Bir gün sen gittiğin zaman,
Seslerini benden geri isteyecekler.
Ama artık sesim olmayacak onları seslendirecek.
Çünkü alışmıştım çıplak ayakla dolaşmaya odalarda
Ve sonra yatağa sokulmaya
Tüyden, ipekten ve yaban alevden bir yumak gibi.
Kavuştururdun ellerini dizlerine dolayarak,
Göstererek gül rengi tozlu tabanlarını,
Uzatıp meydan okurcasına ayaklarını.
Böyle anımsamalısın derdin bana;
Böyle anımsamalısın beni kirli ayaklarımla;
Gözlerime düşen saçlarımla
Çünkü böyle daha derinden görüyorum seni.
Peki, artık nasıl olsun sesim?
Hiçbir zaman böyle yürümedi şiir
Bembeyaz çiçek açmış elma ağaçları altında bir Cennetin…