Mimari ve insanoğlu arasındaki ilişki oldum olası ilgimi çekmiştir. Bu yaz Cunda ve Ayvalık yöresine yaptığım kısa ziyaret sırasında evlere ve mimari yapılarına çok dikkatli baktım. Bu gözlemime İstanbul’daki Osmanlı mimarisi gözlemlerimle birleştirmeye çalıştır. Mimari iki unsuru bünyesinde barındırıyor; malzeme ve dizayn. Bu iki unsuru şekillendiren sonsuz nesneler olsa da ilk bakışta insan, ekonomi, kültür, iklim vs. gibi unsurların öne çıktığını görüyoruz.
İnsanların bir bölgede yaşarken kendi ihtiyaçlarına, ekonomik imkanlarına göre yaptırdıkları evlere bakıldığında Osmanlı imparatorluğu içinde Rum tabir edilen Ortodoks halkın ev mimarisinin çok farklı olduğunu gördüm. Öncelikle renklilik unsurunu tuğla’nın kırmızısı ile birleştirmişlerdir. Kırmızının monotonluğunu metal ve ahşap malzeme ile ortadan kaldırmışlardır. Mimari de bina büyüdükçe monotonluğu ortadan kaldırmak o kadar zorlaştığını düşünüyorum.
En büyük mimari yapılardan Süleymaniye camii’nde Mimar Sinan monotonluğu küçük çıkıntılarla ve akış çizgileriyle bozmuş ve bir ahenk yakalamıştır. Niye istanbul’da taş ve tuğla evlerin ağırlıkta olmadığını anlamakta zorlanıyorum.