Can’a elif düşende canan olur bilmeden,
Beden nar bulur kül olur bilmeden,
Kül’e ma düşer ya kemal olur ya da çiğ bilmeden,
Zümrüd-ü Anka doğar ya külden ya kemalden bilmeden,
Gün gelir Anka’ya bedenim dar gelir..
Bir seher de “azad et beni” der bilmeden.
A benim öpmeye kıyamadığım bilmez misin?
Bendeler azad edilir..
Azadlık ne gezer efendi kim, bende kim bilmeden..
Gidene yol düşer, kalanın hali sormadan
Giden götürür hürriyet içre esaretini bilmeden..
Canan derdine düşende kim sır kim sırça bilmeden..
Bilmez misin her gidişinde bir yanımız sevinir, üzülür öbür yanım
Bir yanım yanar, üşür öbür yarımız
Öbür yanımız güler, ağlar bir yanım!
Ankam! efendi de sensin, bende de…
İster azad et, ister esir ol..
Her ikisi bizim demimiz..
EÄŸer gidersen, sessizce git bana bildirmeden..
Sonbaharda giden leylekler gibi,
Seherde balıkçı tekneleri gibi,
Bahar dalının çiçekleri gibi
Kıyıdan çekilen dalgalar gibi,
Öyle git ki.. ne yokluğunu ne de varlığını bilsin canım!
Var bilsin bir yanım ama yokluğun bilmesin öbür yanım,
Yok diye bileyim seni ama sen varlığınla sar beni..
Ruhumu ruhunda erit..
Bedenimi sözlerinde..
Düşlerimi gözlerinde erit…
Canan’dan elif düştü,
Canan can oldu bilmeden…