Yalancı baharda açmış bir badem çiçeği kadar şaşkınım. Dalgaların bütün gece vurduğu kumsaldaki kum tanesi kadar yorgunum. Güneşe kızgın değilim ay’la kavgalıyım galiba…Ne koşmak istiyorum ne durmak.. Ne ağlamak istiyorum ne de gülmek…Bu hale kolayca ne istediğini bilmezlik hali diyebiliyorsanız siz şanslılardansınız demektir. Ben bunu bile diyemiyorum.
Kalbim bir başka çarpıyor, dudaklarım sızlıyor, beynin zonkluyor…
Anlayamadığım ve açıklayamadığım Şehrazat hikayelerinin mekanında yaşıyorum sanki. Dokunmanın kutsandığı ve teşvik edildiği ama yalnızca eğer kalbinden geliyorsa yapmanın beklendiği binbir gece masallarında gibiyim sanki.
Şems-i Tebrizi’nin altınların bozulması pahasına dövdürerek raksa can kattığı bir demdeyim sanki..
Züleyha kadar suçlu ve Yusuf kadar masum hissediyorum kendimi…21. yüzyılın kataraklaşmış bakışlarıyla eğrinin ve doğrunun kaybolduğu bir evrendeyim. Bilmiyorum..bilmekte istemiyorum.. Bu kadar bilgi bana ağır geliyor. Müsaade edin ben Yunus gibi balıklara yem olayım.. O karanlıkta Yunus, Yusuf gibi mi hissetmiştir. Niye kimse Meryem’i sormuyor? Mecdeleli, İsa’yı özlemedi mi?
Ya da Yakub’u??
Niye tarçın kokulu doğunun aşıkları destandır da, niye kimse Rapunzel’i destanlaştırmaz? Az birşey midir yaptığı…
Niye, nasıl, niçin, nerede ve ne zaman soruları niye acı veriyor?
Niye aşk denilen şey acı bir çikolata lezzetini bırakıyor damaklarımızda?
Annem sen niye ayrılıklara kızıyorsun? Kardeşim niye beni böyle yalnız bıraktın? Geceleri olsa bile gelip, benimle sohbet ediyor musun? Küçük muştular ve ab-ı hayat reçeteler fısıldamayacak mısın kulaklarıma? Yusuf’u tanıyorsan ondan sorsana derdimi…Eyüb’e danışır mısın sabrın sırrını?
Ben de mi asılı kaldım iki evrenin ortasında… Kardeşim ben anlayamıyorum burada olanları, seninle gözyaşıyla süslediğimiz gecelerde sohbet etmem lazım… Yalvarırım bir kere olsun bana abiciğim de ve öyle bir sır söyleki hayatım değişsin. Dünyalıların faniliğinde kaybolmamış bir ebedi sır olsun..Sen Yusuf’un abileri gibi olma.. Sen Zümrüt-ü Ankam ol ve lahuti muştular getir bana..
Sen özlemi sor Mecnun’a ve bana izah et!
Nuh’a sor inanmayışını sevdiklerinin, bana anlatıversin!
Adem’e ve Havva’ya sor, ilk günahı anlatsınlar n’olur sana…
Musa’ya sorar mısın? Kızıldeniz yarılmış mı yoksa hayat mı yarılan!
Hacer’e sorar mısın, eğer su bulamasaymış, ölüm kurtuluş olur muymuş İsmail’e?
Ashab-ı Kehf’e sorar mısın n’olur, uyumak ve 300 yıl sonra uyanmak benim acılarımı dindirir miymiş?
Bir de yalvarırım İbrahim’e sor, Allah’ın aşkına cevap versin ateşlerde yanıp da Cennet bahçelerinde olabilmek benim için mümkün müymüş!