Avni Özgürel uzun zamandır unuttuğum bir şahsiyeti bana hatırlattı. II. Abdülhamid’in aşıklar mezarlığı yanındaki arsasını Cyrus Hamlin’e satarak Robert Kolej’in kurulmasına sebep olduğu için kızdığı devlet adamıdır. Öldüğü zaman Aşıklar mezarlığına yakınlarına kurulmasına talimat verirken; “Kilise çanı dinleyerek yatsın!” demiştir.
Bana yazının hatırlattığı bir başkası da Yavuz lakaplı Sultan Selim’dir. Okuduğum kadarıyla kendisinin aşkları da nefretleri de keskindi. Yavuz ve Yıldırım olabilmek için kaybetmekten korkmamanız lazımdır.
**************************************************************************************************

Ahmet Vefik Paşa 1861’de büyükelçi olarak Paris’e gönderildi. Çözülmekte olan imparatorluğun Suriye ve Lübnan topraklarına göz diken Fransa, Paşa’yı elçi olarak kabul ederken nasıl bir sert bir kayaya çarptığının farkında değildi. Ama kısa süre içinde bütün Paris ondan bahseder oldu. Şam’da Müslümanlar, Dürziler ve Maruniler arasında çıkan çatışmalarda yabancı konsolosların öldürülmesi üzerine olayı fırsat sayıp bölgeye asker gönderme kararı alan Fransa’nın niyetini önceden sezen Paşa, durumdan acilen İstanbul’u haberdar edip Dışişleri Bakanı Fuad Paşa’nın emrindeki bir askeri birlikle Suriye’ye gitmesini sağladı. Türk kuvvetleri Şam’a ulaşana kadar Fransa’yı oyalamak isteyen Paşa, Babıâli’nin diplomatik nezaket ve sorun çıkarmama gayretiyle gönderdiği Paris’te toplanacak uluslararası konferansla ilgili tebligatı almamak için birkaç gün kayıplara karıştı. Fransız hariciyesinin onun Babıâli’nin gönderdiği talimatı almasını sağlamak için onca çabalaması sonuç vermedi. Günler sonra ortaya çıkıp başkentten gönderilen talimatı aldığında da Fransızları ‘Bana böyle bir yazı gelmedi’ diyerek elçilik bahçe kapısına kadar kovaladığı da. Sonunda İstanbul Fransızları yatıştırmak için Ahmet Vefik Paşa’ya şifresiz açık telgrafla konferans isteğini kabul edip murahhas sıfatıyla toplantılara katılması emrini iletmek zorunda kaldı.
‘İyi vatanseversiniz’
Bu olay sırasında Ahmet Vefik Paşa’nın karakter çizgisini gösteren sert bir atışma yaşandı. “Kendisini Yavuz Sultan Selim’in sefiri sanıyor” diye haber gönderen İmparator 3. Napolyon’a Ahmet Vefik Paşa’nın cevabı diplomatik nezaket sınırlarını zorlayan ölçüdeydi: “Kendilerine iletiniz. Şayet Yavuz Sultan Selim’in sefiri olsaydım zatı haşmetmeab burada bulunamazdı.”
Bu kadarla da kalmadı Napolyon’la çekişmesi paşanın. Saray’daki bir davet sırasında imparatora, “Etrafta Fransa’nın Suriye’ye asker göndermek istediği söylentileri dolaşıyor. Türk ordusunun Fransız askerini karaya çıkaracağını düşünmek için çok saf olmak lazım. Sizce de öyle değil mi haşmetmeap…” diye sorduğu; sinirlenen Napolyon’un da “İyi bir vatanseversiniz paşa, ama diplomat asla…” dediği biliniyor. Onun sefaret faytonunu rengârenk boyattığı, bundan dolayı gezerken herkesin kendisini imparator geçiyor zannıyla selamladığı, Fransa dışişleri tarafından, “Burada boyanmış faytonla dolaşmak imparatora mahsus bir ayrıcalık. Sair arabalar siyaha boyalıdır, siz de öyle yapsanız” diye uyarılınca, “İstanbul’daki sefiriniz padişahımızın bindiği saltanat kayığının benzerini yaptırmış olarak Boğaz’da geziyor. O değiştirirse ben de değiştiririm” dediği de…
Paris elçiliği sırasında doğrudan Hz. Muhammed’i hedef alan bir tiyatro eserinin sahnelenmesini engellemeye çalışan, yaptığı müracaatlar dikkate alınmayınca oyunun gala gecesi sahneye çıkıp konuşma yapan ve engelleme amacına ulaşan kişidir Vefik Paşa…
Ayrıca onun milliyetçilik duygusunun ne denli güçlü olduğunu ama aynı oranda hayal içinde olmadığını gösteren bir örnek daha var. 3. Napolyon hırsını bir türlü alamadığı için Paşa’ya bir davette, “İmparatorluğunuz çatırdıyor” deyince Ahmet Vefik merhum, “Haşmetmeab bizim buraya çok uzak memleketimizdeki çatırtıyı işitip Paris’te benim ve herkesin farkında olduğu yıkım sesini duymuyor olamaz…” cevabını vermiş. İmparatorun öfkeyle yanından uzaklaşmasından sonra İngiltere elçisinin paşanın yanına gelerek, “Verdiğiniz cevaptan dolayı sizi tebrik ederim” demesi üzerine Paşa’nın söyledikleri Osmanlı’nın içinde bulunduğu durumun tasviri sayılabilir: “Böyle bir cevabı siz verebilirdiniz. Zira devletinizin sizi himaye edeceği şüphesizdir. Benim devletim ise ne yazık ki önemsiz bir şikâyet olduğunda dahi beni görevden alır.” karşılığını verir.
Kehanet mi demek gerek, sezgi mi… Bilinen o ki, bu çıkıştan birkaç gün sonra Fransa’nın şikayeti üzerine Ahmet Vefik Paşa Paris elçiliği görevinden alındı. Veda için imparatorun huzuruna çıktığında 3. Napolyon onu, “Bakanlarım içinde sizin özelliklerinize sahip birinin bulunmasını çok arzulardım” diyerek uğurladı. Fransa Dışişleri Bakanı’na, “Ben sadrazam olsaydım Suriye’ye asker çıkaramazdınız. Askerlerinizi süngületirdim”, dediği anlatılır; tabii bu sözlerin İstanbul’da sadrazam Ali Paşa’yı öfkeden deliye döndürdüğü de…
(Avni Özgürel’in yazısının tamamı buradan okuyabilirsiniz.)
Ben hala öfke tatlıdır baldan, ahmak’ı düşürür daldan diyorum. Lord Bacon ise başka yönden durumu değerlendiriyor:Öfke, aptalları akıllı yapar; ama yoksul bırakır!