Türkiye’de İtaat ve İsyan

Gündüz Vassaf’ın 24 Aralık 2000 tarihli yazısından alınmıştır. Tam metnini bu yazılarını derlediği Türkiye sen kimsin? kitabında sahife 69’da bulabilirsiniz.

“…Niçin kendimize ve dünyada nerede durduğumuza ilişkin bu kadar inişli çıkışlı bir halet-i ruhiye içindeyiz?

Böyle bir sorunun cevabı nasıl araştırabilir emin değilim. Konuyu düşünürken aklım, insanların hangi koşullarda kendilerini her şeye muktedir, hangi koşullardaysa beceriksizin teki olduğunu irdeleyen bir psikolojik deneye takıldı.

İlkokul çocuklarıyla yapılan deneyde, öğretmen talebelerine önemli bir araştırmanın sonuçlarını açıklayacağını söyler. Bilim adamları, mavi gözlü çocukların zeki ve çalışkan, kahve rengi gözlülerin aptal ve tembel olduğunu saptamıştır. İlkokul öğrencilerine yapılan bu açıklamayı (bence böyle ahlaksızca bir deney yapan psikolog meslekten men edilmeliydi) takip eden günlerde eskiden aralarında hiç fark yokken, mavi gözlülerin derslerinde ve imtihanlarında başarılı, kahverengi gözlülerin performanslarının ise birdenbire düştüğü görülür.

Aradan zaman geçer.

Öğretmen gene talebelerine çok önemli bir açıklama yapacağını söyleyip,  “Bilim adamları size önceden söylenenlerin yanlış olduğunu ispat ettiler. Yeni araştırmalar tam tersini gösteriyor. Kahverengi gözlüler zeki, mavi gözlüler aptalmış” der.

Sonraki günlerde mavi gözlülerin notları düşerken kahverengi gözlülerde sınıfın en çalışkanları olur. “

Share

Bir pantolon hikayesi

Olay, San Francisco’ya altın peşinde gelenler arasında North Beach’e yerleşen Cenevizlilerle, onlara çadır bezi satmak üzere New York’tan gelen Levi Strauss’la ilgili. Elindeki malzeme hemen tükenen Strauss, günlerini yerde sürtünmekle geçiren altın avcılarına sağlam pantolon satmanın daha karlı bir iş olabileceğini düşünüp, Fransa’dan getirtdiği mavi renkli kumaştan imal ettikleri pantolonları satmaya başlamış. Pantolon, limanda Ceneviz gemilerinde İtalyan denizcilerinin üniformlarını andırdığından, halk arasında bu yeni giysi  için söylenen Fransızca Cenevizli anlamına gelen “g(j)enes” sözü, zamanla “jeans”e dönüşmüş. Pantolonunun sahibinin adını taşıyan markasıyla anılması mucidi Levi Strauss’un işini geliştirmesinden sonra. Aynı Türkiye’deki kot pantolonların yapımcısı Mehmet Kot gibi.

Gündüz Vassaf, 40 yıl önce 40 yıl sonra Amerika-Rusya. İstanbul: 2006, s. 284.

Share

Dostum musun?

Bir doğu’nun sesiyle dost’un ne demek olduğunu dinleyelim:

Dost
Genç adamın biri,
Dermiş babasına her gün;
‘Benim de dostlarım var, sendeki dost gibi’
Baba, itiraz eder,
Olmaz öyle çok dost,
Hakikisi belki bir, belki iki,
Fazlasını bulamazsın gerçek, hakiki…

Devam eder durur konuşma…
Aralarında başlar bir tartışma,
Karar verirler bir sınava,
Dostun hakikisini anlamaya…
Bir akşam bir koyun keserler,
Ve koyarlar çuvala.
Baba der ki oğluna,
‘Hadi al bu çuvalı, şimdi götür dostuna’.
Çuvaldan kanlar damlamakta,
Sanki öldürmüşler de bir adamı,
Koymuşlar çuvala,
Dıştan böyle sanılmakta.
Delikanlı sırtlar çuvalı,
Gider en iyi bildiği dostuna, çalar kapıyı.
O dost, bakar ki bir çuvala hem de kanlı,
Kapar hızla kapıyı delikanlının suratına,
Almaz içeri arkadaşını,
Böylece tek tek dolaşır delikanlı,
Kendince tanıdığı, sevdiği dostlarını.
Ne çare, hepsinde de sonuç aynıdır.
Evlat geriye döner.
Ama içten yıkılır…
Babasına dönerek; haklıymışsın baba ‘ der.
Dost yokmuş bu dünyada ne sana, ne de bana.
Baba ‘hayır Evlat ‘der, benim bir dostum var bildiğim.
Hadi, çuvalı alda bir kerede git ona.
Genç adam, çuvalı sırtlar tekrar.
Alnından ter, çuvaldan kanlar damlar…
Gider, baba dostuna.
Kabul görür, sevinir.
O dost, delikanlıyı alır hemen içeri.
Geçerler arka bahçeye.
Bir çukur kazarlar birlikte,
Çuvaldaki koyunu gömerler adam diye,
Üzerine de serpiştirirler toprak.
Belli olmasın diye dikerler sarımsak…
Genç adam gelir babasına;
‘Baba, işte dost buymuş’ diye konuşunca,

Babası; ‘daha erken, o belli olmaz daha.
Sen yarın git O’na, çıkart bir kavga,
Atacaksın iki tokat, hiç çekinmeden ona,
İşte o zaman anlaşılacak, dostun hakikisi.
Sonra gel olanları anlat bana…’
Genç adam, aynen yapar babasının dediğini,
Maksadı anlamaktır dostun hakikisini,
Babasının dostuna istemeden basar iki tokadı!
Der ki tokadı yiyen DOST;

‘Git de söyle babana, biz satmayız Sarımsak tarlasını böyle iki tokada’!

Bir de Batı’dan gelen sese kulak verelim.

A Friend Most True
I need to know if you’re my true friend,
will you be by my side until the end?
Can I tell you my secrets deep,
and trust them in your heart you’ll keep?
We are neither of us without our flaws,
Can you accept mine as I will yours?
I’ll be a shoulder to cry on when you’re blue,
Will you be there for me when I need you?
No matter how busy I will make time for you,
if you are busy will you make time for me too?
I will take your hand and comfort your tears,
Will you hold me and soothe my fears?
I will give you joy and many warm smiles,
Can we share that even across many miles?
I will not forget what’s important to you,
Will you remember what’s important to me too?
With you my most favorite things I’ll share,
If only I know do you truly care?
If you can accept me as I do you,
then I will know you are a friend most true.

Wendy Hinson

Şimdi düşünelim biz neresindeyiz bu seslerin?

Share