Herkesin kendi ateşi


Ekşi sözlük’e nasıl vardığımı bilmiyorum. Ancak Deli İbrahim namıyla maruf padişah hakkındaki girişte söyle yazıyordu:
arada bir saraydan kaybolup sonra geri dönen ve nerede olduğu sorulduğunda aşağıdaki cevabı verdiği rivayet edilen padişah :

“ben ateş bulmak için yollara düştüm, en sıcak çölleri bile aradım ama bulamadım. en sonunda ateş vardır diye cehenneme gittim, oradaki zebaniler bana ‘cehennemde ateş yoktur ölenler buraya kendi ateşleriyle beraber gelirler’ dedi…”

Ben sevdim ve sizinle paylaşmak istedim.

Share

Kafeinsiz kahve ve Žižek

Bana da böyle bir başlık yakışırdı sanırım. Onca önemli detayı atlayıp , kafeinsiz kahveyi en üste oturttum. Ben Slavoj Žižek’in ilginç bir karakter olduğunu düşünenlerdenim. Yine de düşünülerek dikkatle okunulması gereken bir akademisyen. Bir felsefe grubun’da kısa özgeçmişi şöyle yazılmıştır:

Slavoj Žižek (d 21 Mart 1949 Ljubljana, Slovenya) Ljubljana’da Felsefe alanında doktorasını yaptı, özellikle Alman idealist felsefesi üzerine çalıştı. Paris Üniversitesi’nde psikanaliz (ruh çözümleme) dersleri aldı. 1970’li yıllarda Paris’te Jacques Alain-Miller ile tanıştığı ve onunla psikanaliz alanında çalıştığı bilinmektedir Lacancı psikanaliz üzerine yoğunlaştı ve Mladen Dolar, Alenka Zupancic, Reneta Salecl gibi isimlerle birlikte etkili bir entelektüel grup oluşturdu. Žižek’in psikanaliz ile sinema eleştirisini, felsefe ile popüler kültürü, ideoloji teorisi ile politik gündemi birarada okumaya dönük bir düşünce girişimi içinde olduğunu söylemek yanlış olmaz

Yugoslavya’nın parçalanmasından sonra Slovenya’nın bağımsızlığı ve totaliter rejimin yıkılması süreçlerine aktif olarak katıldı 1990 yılındaki Slovenya cumhurbaşkanlığı seçimlerine Slovenya Liberal Demokrasi Partisi’nden aday olarak katıldı Halen Ljubljana Üniversitesi Toplumsal Araştırmalar Enstitüsü’nde öğretim üyesidir

Žižek, Marksist kültür çözümlemesini felsefe ve psikanaliz kuramı ile birlikte popüler kültür unsurlarının analizinde kullanmaktadır Hollywood sineması, psikanalitik teori, güncel politik tavır ve gündelik hayatta gizli totalitarizm, yazarın kitaplarında ele aldığı belli başlı temalardır. Žižek, esas olarak Marks-Hegel-Lacan-Popüler kültür alanlarında içiçe geçen analizler üretir Bunlar kuramsal olarak derinlikli ve çok yönlü analiz metinleridir ve özellikle felsefe ile güncel politika arasında temas arayışının bir sonucudur

Žižek, Jacques Lacan üzerindeki popüler kültür çalışmalarıyla da bilinir Fundamentalizm, tolerans, politik doğruluk, küreselleşme, öznellik, insan hakları, Lenin, mitoloji, siber alem (sanal alem), postmodernlik, çok kültürlülük, David Lynch ve Alfred Hitchcock gibi sayısız konu üzerinde yazar

Türkçe’ye çevrilen eserleri:

  • Gülünç Yücenin Sanatı: David Lynch’in Kayıp Otoban’ı Üzerine, 2001
  • İdeolojinin Yüce Nesnesi, 2002
  • Kırılgan Temas, 2002
  • Yamuk Bakmak, 2004
  • Ödünç Alınan Irak Çaydanlığı, 2004
  • Lenin Üzerine, 2004
  • Gıdıklanan Özne, 2005

Žižek, Boğaziçi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nün davetlisi olarak geldi. Konferans sonrasında gazeteciler röportaj talebinde bulundular. Taraf gazetesinde yayınlanan metin aşağıdadır. Tuğba Tekerek tarafından yayınlanan bu röportajın ilginizi çekeceğini zannediyorum.

“Toprak sahibi, zaten zor koşullarda yaşayan köylülerin ücretini daha da düşürür. Meydanda toplanan köylüler “Ama çocuklarımız açlıktan ölüyor” diye karşı çıkınca, “Para yok para. Söylediklerimi duymuyor musunuz? Kulağınız yok mu?” diye bağırır. Bunun üzerine köylülerden biri elindeki orakla kulağını keser “Benim yok” der.

Slavoj Zizek önceki gün Boğaziçi Üniversitesi’nde ideoloji ve ona karşı duruşu anlatırken verdiği örnekler arasında Bernardo Bertolucci’nin bir filminde geçen bu sahne de vardı. Boğaziçi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü ve Encore Yayınları’nın düzenlediği Post-İdeolojik Dünyada İdeoloji başlıklı konferansta Zizek Matrix’ten Beşir’le Vals’e onlarca filmden, Stalin’den Irak Savaşı’na, dünyanın hâl ve gidişatından bahsetti.

Marks, Hegel ve Lacan geleneğinden gelen Zizek, kendisini bir Marksist olarak tanımlıyor, konuşmasında kimi zaman “Ben bir narsistim” diyor. İdeoloji, kapitalizm, din, çokkültürcülük gibi konularda önemli teorik katkıları olan Zizek, popüler kültür okumaları yapıyor. Postmodernizmi eleştiren, Lenin’i diriltmekten bahseden Zizek, bugün solcuların da ilgiyle takip ettiği düşünürlerin başında geliyor. 1949 doğumlu Zizek halen Slovenya Ljubljana Üniversitesi’nde dersler veriyor. Zizek’le yaptığımız özel söyleşi ve konferanstaki konuşmasından bazı bölümler şöyle:

Twitter’la başım dertte

» Sizin vasıtanızla duyurmak istiyorum, ne Twitter’da ne de Facebook’taki Zizek’ler benim. Bu durumdan nefret ediyorum çünkü özellikle Twitter’daki “Zizek speaks” adlı kişi beni çok iyi taklit ediyor. Ama, bunun bile olumlu bir yan etkisi olabilir. İnsanlar “Twitter’daki kişi gerçekten Zizek mi değil mi?” diye şüphe etmeye başladıklarında kendilerine sunulan şeyi sorgulamış olacaklar.

» Korkmayın, size “gerçek diye bir şey yoktur” şeklindeki saçma sapan postmodern yaklaşımdan bahsetmeyeceğim. Lacan’ın harika bir sözü vardır: “Gerçeğin kurgusal bir yapısı vardır.”

Rüyana sahip çık

» Bizde de sizdeki gibi kendine toplumda önemli bir rol atfeden bir ordu var. Askere gittiğinizde “Vatanım için hayatımı feda edeceğime yemin ederim” diye bir kâğıt imzalatıyorlar. Bir arkadaşım “Bu bir emir mi, yoksa yemin etmemek gibi bir seçeneğim var mı?” diye sormuş. Karşısındaki subay “Gönüllü olarak yemin etmek zorundasın” demiş. En sonunda arkadaşım imzalamış ama altında subayın şu notuyla birlikte: “Ben ordu adına, gönüllü olarak yemin etmeni emrediyorum”. İşte size bir seçme hakkı veriliyor gibi görünüyor, ama aslında seçim özgürlüğümüz yok. İdeoloji budur.

» Starbucks kahvesi alırken kahveden çok daha fazlasını satın alıyorsun aslında; etik ticaret falan filan. Organik gıda alırken de aslında bir ideoloji satın alıyorsun. İktidar kendisini ancak bizim rüyalarımız aracılığıyla yeniden üretebilir. İktidarın bize hâkim olabilmesi için arzularımıza sızması gerekir. Kurtuluşun ilk adımı bu: “Rüyalarımıza sahip çıkmak.”

Bana kafeinsiz komşu lütfen

» Çokkültürcülükle, bir kültür diğerine saygı göstermeli gibi şeyleri kastediyorsanız, tabi ki bunu destekliyorum. Ama ideolojinin oyunu buradadır işte. Şeyler, aslında yalnızca o şeyler değildir. Meseleye daha yakından bakalım. Bugün hangi ürünlere rağbet artıyor? Ürünü, içinde o ürün yapan zehirli madde olmayanlara, örneğin alkolsüz bira, kafeinsiz kahve, yağsız çikolata, çokkültürcülükte benim her zaman şüphe ettiğim şey şudur; komşuyu, ‘öteki’ni istiyoruz ama kafeinsiz olarak, hoşgörü kisvesi altında hoşgörüsüz davranıyoruz. Asıl zor olan ‘öteki’ni ‘gerçek öteki’ olarak kabul etmektir.

Mücadelede dayanışma

» Sorunların çözümünün kolay olmadığını kabul etmemiz gerekiyor. Burada benim görebildiğim tek çözüm, mücadelede dayanışma. İsrail hükümetinin yerinden etmeye çalıştığı Filistin köylerinde İsrailli lezbiyen punk genç kadınlarla başörtülü, muhafazakâr Filistinli kadınların dayanışması gibi. Bu bence sihirli bir şey, ütopya gibi. UNESCO’nun sıkıcı kültürler dayanışmasına inanmıyorum. Mücadelede dayanışmaya inanıyorum.

» Bir Marksist olarak şunu söyleyebilirim, “Felsefeciler sadece dünyayı yorumladı, biz değiştirmeliyiz” tezi 20. yüzyılda doğruydu. O dönemde dünyayı değiştirmek için çok fazla uğraştık, şimdi biraz daha fazla onu anlama zamanı. Bir şeyler oluyor bugün. Gerçekte neler olduğunu bilmiyoruz. Birkaç yıl önce New York’ta bir laboratuvarda farenin beynini bilgisayara bağladılar ve onun adımlarını kontrol edebildiler. Yepyeni bir çağda yepyeni problemlerle karşılaşıyoruz. Biyogenetik, ekoloji, fikri mülkiyet… Her şeyi yeniden tanımlamak zorundayız. “İnsan olmak ne demektir”ten başlayarak.”

Share

Sen Nesin?

Dün akşam dostlarımızla yemekte isimlerden ve soyadlarından bahsettik. Ben de Aziz Nesin’in bu satırlarını okumamış olanlarla paylaşayım istedim.

1934 yılında soyadı kanunu çıktı, her Türk kendine bir soyadı alacaktı.Herkes kendi soyadını kendisi seçtiği için insanların bütün gizli aşağılık duyguları ortaya çıktı..Dünyanın en cimrileri ‘eli açık’, dünyanın en korkakları ‘yürekli’, dünyanın en tembelleri ‘çalışkan’ gibi soyadları aldılar.Bir mektup yazabilecek zamanda ancak imzasını atabilen bir öğretmenimiz kendisine ‘çevikel’ soyadını almıştı.Irkçılığın yayıldığı günler olduğundan, özellikle Türklüğü karışık olanlar ırkçılığı anlatan soyadlarını kapışıyorlardı. Her türlü yağmada hep sona kaldığım için güzel soyadı yağmasında da sona kaldım. Bana, ortada böbürlenebileceğ im bir soyadı kalmadığından, kendime ‘nesin’ soyadını aldım. Herkes ‘nesin’ diye çağırdıkça ne olduğumu düşünüp kendime geleyim istedim.

Aziz Nesin

Share