İlk cemre toprağa düştü.


Cemre toprağa değil sanki benim üzerime düştü. Kafamda bütün fikirler uçusuyor. Bakışım bulanık. Kimyam karışık bir haldeyim. Ne doğrudur, ne eğridir şu anda hükmetmek mümkün değil. Dualarım akl-ı selim, kalb-i selim ve zevk-i selim üzerine. Kendime bakıp bu tufanı anlamaya çalışıyorum. Halbuki fırtına olmadan deniz sukunet ve suhulet bulur mu?

Gerilmeden boşalmak, ölmeden dirilmek, üzülmeden sevinmek, ağlamadan gülmek mümkün müdür?

Herşey insan için yok mu? Orada olan ve başımızdan geçmeyen belki bizim için ağır gelebilecek herşey orada bizim için yok mu?

Düştüm ama biliyorum kalkacağım. Ama kimbilir benim düşmüşlüğüm diğerinin kalkmış halinden daha iyidir. Bundan ötesi de var elbette, beni düşüren kaldırmasını da bilir elbette!

Share

Küçük bir ağaç merhametin elinde.

Bir ağaç olsaydım. Huzurlu bir bahçede küçük bir ağaç olsaydım. Öylece kendi başına büyüyen bir ağaç..Çok da şatafatlı olmasa da olur. Nazım’ın Anadolu’daki mezarının başına istediği gibi çınar filan da olmasam olur. Küçük , yeşil ve kokulu bir bergamut, turunç ya da limon ağacı olmaya razıyım. Benden ekşi bir limon ağacı olur sanırım.

Akdenizin poyrazında yanmaya ve melteminde serinlemeye alışmış bir küçük limon ağacı olayım. Rüzgarın koparıp getirdiği ve hiçte rızası var mı buralarda yaşamaya diye sorulmamış bir limon ağacı olayım. Bir vadide ya da bir bahçede kendime küçücükde olsa yer bulmuş olayım. Sisli ve puslu bir vadi olsun burası görülmeyeyim dikkat çekmeyeyim. Küçük limon ağacı alışmaya çalışırken yeni yerindeki garipliğine, rüzgar bir kadın eli gibi yumuşacık okşasa yapraklarımı… Bir merhametli konuşsa ve öpse beni her gün.. Burası senin yerin değil ama üzülme burada ben olurum güneşim dese sana.. Toprak senin vatanın ama gel ben seni yüreğime de diktim.. Hadi çiçek aç n’olur dese.. O da olmaz derseniz küçük bir zeytin ağacı olmaya da razıyım. Zeytindağı’nın mistik havasından kimbilir hangi ayazda uçmaya başlamış küçük zeytin tohumu olayım.

Akdeniz’in barut kokan, kan kokan, deniz kokan, kadın kokan, zeytin kokan, bergamut kokan sahillerinden Karadeniz kıyısında bir yerlere düşmüş bir zeytin olayım. Bir taşın bağrına saplanmış ve küçük bir toprak parçasında Karadenize bakmayan tarafında kayanın bir zeytin ağacı olsam.. Kaybedecek bir şeyi kalmayan bir ağaç gibi pervasız değil de.. Sanki orada yaşaması şart bir ağaç gibi tutunsam toprağa..

Rüzgara inat, dalgalara inat, Karadeniz’e inat tutunsam.

Limon ya da zeytin ağacı mı olmam lazım merhametin için..

Ben de yapraklarımı döktüm okşasana beni.. Ben de sarardım soldum öpsene beni….

Share

Gül kokuyorsun

Gül benim için 30 yaşımdan sonra sevdiğim bir kokudur. Ama Edip Cansever çok güzel anlatmış…

Gül Kokuyorsun

gül kokuyorsun bir de

amansız, acımasız kokuyorsun

gittikçe daha keskin kokuyorsun, daha yoğun

dayanılmaz birşey oluyorsun, biliyorsun

hırçın hırçın, pembe pembe

öfkeli öfkeli gül

gül kokuyorsun nefes nefese.

gül kokuyorsun, amansız kokuyorsun

ve acı ve yiğit ve nasıl gerekiyorsa öyle

sen koktukça düşümde görüyorum onu

düşümde, yani her yerde

yüzü sararmış, titriyor dudakları

şakakları ter içinde

tam alnının altında masmavi iki ateş

iki su

iki deniz bazan

bazan iki damla yaz yağmuru

mermerini emerek dağlarının

şiirler söylüyor gene

ölümünden bu yana yazdığı şiirler

kızaraktan birtakım şiirlere

büyük sular büyük gemileri sever çünkü

ve odur ki büyüklük

şiir insanın içinden dopdolu bir hayat gibi geçerse

o zaman ölünce de şiirler yazar insan

ölünce de yazdıklarını okutur elbet

ve senin böyle amansız gül koktuğun gibi

yaşamanın herbir yerinde.

gül kokuyorsun, amansız kokuyorsun

bu koku dünyayı tutacak nerdeyse

gül, gül! diye bağıracak çocuklar bütün

herkes, hep bir ağızdan: gül!

ve herşeyin üstüne bir gül işlenecek

saçların, alınların, göğüslerin üstüne

yüreklerin üstüne

bembeyaz kemiklerin

mezarsız ölülerin üstüne

kurumuş gözyaşlarının

titreyen kirpiklerin üstüne

kenetlenmiş çenelerin

ağarmış dudakların

unutulmuş çığlıkların üstüne

kederlerin, yasların, sevinçlerin

ve herşeyin üstüne bir gül işlenecek.

bir rüzgar, bir fırtına gibi esecek gül

yıllarca esecek belki

ve ansızın dünyamızı göreceğiz bir sabah

göreceğiz ki

biz dünyamızı gerçekten görmemişiz daha

geceyi, gündüzü, yıldızları

görmemişiz hiç

tanışmaya komamışlar bizi güzelim dünyamızla.

öyleyse dostlar bırakın bu yalnızlıkları

bu umutsuzlukları bırakın kardeşler

göreceksiniz nasıl

güller güller güller dolusu

nasıl gül kokacağız birlikte

amansız, acımasız kokacağız

dayanılmaz kokacağız nefes nefese.

E. Cansever

Share