Gel-gitlerim..

Kitapların sayfalarını kokladım

Baharda ilk önüme gelen fulyaları kokladığım gibi

Kelimeler ortadan kırılmış

Ay kırılmış geceye

Yıldızlar kuyudaki suya iz verir mi?

Kum taneleri gulyabanilere dost mudur?

Ben de vardım…

Gel-gitler vururken kumsalı

Meltemlerin hepsi adalı

Ne odadaki boş çerçeve

Ne de boş yeşil koltuk…

Orada sen varsın

Ama yoksun…

Kokun sürme olmuş…

Kahve bir acı tad bulmuş

Dikenleri kaktüslerin benim beynimde

Bir mezar kazıp yatsam olmuyor

Ya da yeniden doğsam ansızın..

Ne ışık var ne de karanlık

Daha şimdi üfledim mumlara

Şimdi çevirdim kandilin fitilini

Soluk ışıkta kalmadı duvara yansıyan

Beni var mı o yürekte birazcık anımsayan

Çok değil yakamoz’un yanığı kadar denizdeki..

Ya da sabah sis düşmüş pencereler gibi

Yediveren güllerinin kokusu kadar…

Belli belirsiz..

Sadece bir iz..

Gözlerinde mutluluk silueti

Limanlardaki fenerler gibi

Bir var bir yok

Bir az bir çok

Ne akşam gelir karanlığıyla sessizce

Ne küçük otel odalarının korkunç ızdırabı

Dokunsam da bıraksam da

İlletli zihnim kurtulamaz zincirli

Çok denedim ne iksirler tattım..

Ne yılanların zehirlerine baktım

Sen beni sözlerinde esir aldın.

Kelimelerimin ortasında hecemi çaldın

Şimdi hangi cümleyi kursam anlamsız geliyor..

Düşünsene beş kelimelik bir cümle

Ama her kelimede bir hecem yitik..

Geri kalanları bana oyuncak diye mi verdin..

Kelimelerim yetmedi.. hayallerime de girdin..

En güzel anlarını sildin defterimden..

Ne çini mürekkebi ne kandilin isi..

Hülyalarım zirvesiz kaldı..Nefesim ciğerimde

Ellerine teslim eden benim

Ama ben seni sevda bilmiştim..

Seni benden bilmiştim

Seni delicesine sevmiştim eksik hecelerle

Hülyasız günlerde

Ve rüyasız gecelerde.

Sadece bir koku, kadehte dudak izi

Parmak uçlarımda sıcak sızı

Gözlerimde pırıltılı ışıltı kaldı..

Öylece kalakaldım..

Kapının dışında ayak sesleri

Tık

Tık

Tık

Sessizlik ve sensizlik….

Fotograf: Murat Eren http://meren.org/gallery/dreamcatcher/

Share

Mataramda Tuzlu Su

West Indies,Kızıl Elma,İtaki,Maçin!

Uzun yola çıkmaya hüküm giydim.

Beyazların yöresinde nasibim kalmadı

yerlilerin topraklarına karşı şuç işledim

zorbaların arasında tehlikeli bir nifak

uyrukların arasında uygunsuz biriyim

vahşetim

beni baygın meyvaların lezzetinden kopardı

kendime dünyada bir

acı kök tadı seçtim

yakın yerde soluklanacak gölge bana yok

uzun yola çıkmaya hüküm giydim.

Uzak nedir?

Kendinin bile ücrasında yaşayan benim için

gidecek yer ne kadar uzak olabilir?

Başım açık, saçlarımı ikiye

ortadan ayırdım

kimin ülkesinden geçsem

şakaklarımda dövmeler beni ele verecek

cesur ve onurlu diyecekler

halbuki suskun ve kederliyim

korsanlardan kaptığım gürlek nara

işime yaramıyor

rençberlerin o rahat

ve oturmuş lehçesinden tiksinirim

boynumda

bana yargı yükleyenlerin

utançlarından yapılma mücevherler

sırtımda sağır kantarı gizli bilgilerin

mataramdaki suya tuz ekledim, azığım yok

uzun yola çıkmaya hüküm giydim.

Bir hayatı,ısmarlama bir hayatı bırakıyorum

görenler üstünde iyi duruyor derdi her bakışta

askerken kantinden satın aldığım cep aynası

bazı geceler çıkarken

uçarı bir gülümseyişle takındığım muşta

gibi lükslerim de burda kalacak

siparişi yargıcılar tarafından verilmiş

bu hayattan ne koku, ne yankı, ne de boya

taşımamı yasaklayan belgeyi imzaladım

burada bitti artık işim, ocağım yok

uzun yola çıkmaya hüküm giydim

İsmet Özel

Share

Mehlika Sultan-Yahya Kemal

Mehlika Sultan’a âşık yedi genç

Gece şehrin kapısından çıktı:

Mehlika Sultan’a âşık yedi genç

Kara sevdalı birer âşıktı.

Bir hayâlet gibi dünyâ güzeli

Girdiğinden beri rü’yâlarına;

Hepsi meshûr, o muammâ güzeli

Gittiler görmeye Kaf dağlarına.

Hepsi, sırtında abâ, günlerce

Gittiler içleri hicranla dolu;

Her günün ufkunu sardıkça gece

Dediler: ”Belki son akşamdır bu.”

Bu emel gurbetinin yoktur ucu;

Daima yollar uzar, kalp üzülür:

Ömrü oldukça yürür her yolcu,

Varmadan menzile bir yerde ölür.

Mehlika’nın kara sevdâlıları

Vardılar çıkrığı yok bir kuyuya,

Mehlika’nın kara sevdalıları

Baktılar korkulu gözlerle suya.

Gördüler: ”Aynada bir gizli cihan…

Ufku çepçevre ölüm servileri…”

Sandılar doğdu içinden bir an

O, uzun gözlü, uzun saçlı peri.

Bu hazin yolcuların en küçüğü

Bir zaman baktı o vîran kuyuya.

Ve neden sonra gümüş bir yüzüğü

Parmağından sıyırıp attı suya.

Su çekilmiş gibi rü’yâ oldu!..

Erdiler yolculuğun son demine;

Bir hayâl âlemi peydâ oldu.

Göçtüler hep o hayâl âlemine.

Mehlika Sultan’a âşık yedi genç,

Seneler geçti, henüz gelmediler;

Mehlika Sultan’a âşık yedi genç

Oradan gelmiyecekmiş dediler!..

Share