Duruma uyum sağlamak-2

Sultan Abdülaziz örneğinden sonra bir de Şinasi kıssası var. Şinasi hakkındaki genel bilgiyi vermeyeceğim.Kendisi en az Namık Kemal kadar vatanperver olarak bilinir.

1860’da Agah Efendi ile birlikte Tercüman-ı Ahvâl Gazetesi’ni çıkardı. Devlet işlerini eleştirmesi ve Sultan Abdülaziz’e karşı girişilen eylemin düzenleyicilerinin yanında yer alması nedeniyle 1863’teki Meclis-i Maarif’teki görevine son verildi. Gazeteyi Namık Kemal’e bırakarak, 1865’te Fransa’ya gitti. Orada sözcük çalışmalarına yöneldi.

Bizim tarih yazımımızda Şinasi’nin fakr u zaruret içinde yurtdışına gönderildiği defalarca yazılmıştır. Halbuki Ebüzziya Tevfik’in torunu Ziyad bey (Ebüzziya) bana zamanında Şinasi hakkında ilginç bilgiler vermişti. Ziya bey’in benim hayatımdaki değeri de ayrı bir bahis mevzuudur.

Avrupa’ya giderken kendisi aldığı paranın yanısıra devlete yazdığı bir arzuhal ile annesinin ihtiyarlığından bahseder. İhtiyarlığın yanında annesinin hasta olduğunu da söyleyerek, 3 altın maaş bağlatmaya muvaffak olur.

Halbuki bahsettiği tarihte annesi evlidir. Hatta tam da o vakitlerde kendi evinde oturmaktadır. Hasta olduğu doğrudur ama bu hastalığı ‘loğusalıktır’, çünkü annesi çok yakın bir tarihte kız çocuk doğurmuştur.

Şinasi gazetesini çıkarabilmek için muhalif olduğu Sultan Abdülhamid’ten 50 altın yardım almıştır. Bazı kaynaklarda Şinasi’nin bunu reddettiği anlatılır. Tam da bu tarihlerde Şinasi üç tane gayrimenkul satın almıştır. Annesi hasta diye maaş bağlatan ve gazete çıkarmak için çırpınan birisi yardımı almamışsa nasıl bu kadar mülkü bir anda satın alabilmiştir.

Share

Duruma uyum sağlamak

Duruma uyum sağlamaktan daha insanca bir tutum olamaz. İnsanlar ait oldukları gruplara da uyum sağlamak konusunda başarılıdırlar. Sabah tıkış tepiş olan otobüse binince ön taraftakilere dahil olup arkadakilere ‘biraz ilerleyin’ diyerek bulunduğu pozisyonun gereğini yapar. Ancak bir iki durak geçtikten sonra arkaya doğru ilerleyince arkadakilerin bir üyesi olarak yeni binenlerin ihtarlarını ‘Allah Allah nereye gideceğiz’ şeklinde yorumlar. Bir iki dakika önce bu uyarıyı kendisi yapmıştı.. Değişim umulandan hızlı gerçekleşir.

Değişim ve duruma uyum sağlamakla ilgili iki tarihi örnek vermek istiyorum. Ancak Dar-ul İslam ve Dar-ul Harb kavramlarının anlamlarını bilmemiz gereği vardır.

Dar-al İslam: Arapça’dan gelen ve İslam fıkhının önemli konularından birisidir. Eğer İslam’ın algısını insan, zaman ve mekan üçgeninde inceleyecek olursanız. Bu algıdaki mekan kavramının anlaşılmasını kolaylaştıran kategorilerden birisidir. Kelime anlamı olarak  İslam’ın beldesi demektir. Bunun ayrıntısında bir bölgenin hakimiyetinin Müslüman’lar olup olmadığı bilmek gelir. Bu kavramın tam tersi de dar-al Harb (Harp alanı) olur. Müslüman güçlerin hakimiyetine geçmemiş beldeler için bu terim kullanılır.

Gelelim tarihi misalimize…

Sultan Abdülaziz döneminde Avrupa ile ilişkilerimiz farklı bir hal almıştır. Modernleşme pusulamızın iğnesi batıyı göstermiştir. Batılılaşmak her anlamda modernleşmenin eş anlamlısı olmuştur. Sultan Abdülaziz saraylarında Avrupalı kralları ve kraliçeleri misafir etmiştir. Avrupa’ya giden bu kadar reayası varken Sultan’ın davetlere icabet edip gitmemesi biraz garip kaçmaktadır. Sultan gitmeye gidecektir, ne var ki tarihte ilk defa bir Osmanlı Sultanı dar al-İslam’ı terk edip dar-al harb’e gidecektir. Savaş dışında hiç bir zaman Sultan’lar bu topraklara gitmemişlerdir. Ama niyette savaş olmayınca bu iş nasıl olacaktı?

Bizim beşik uleması hemen bir çözüm bulur. Bu noktada kuralların sadece insan aklıyla aşılması gereken engellermiş gibi algılandığını görüyoruz. Sultan Abdülaziz’in ayaklarının altına bir bölme eklenir. Buraya Osmanlı toprağı döşenir. Böylece Sultan İngiltere kraliçesi ile  yemek yerken Osmanlı toprağına basmış olur. (3 Ağustos 2008-Hurriyet Pazar, s. 9)

Share