Sende son bulmak

 

Ayaz sabahların ılık ışıklarında
Çimen kokusuyla harmanlanmış toprak olsaydın
Sana kök salmak isterdim.
Meşe gibi nefes almak istercesine
Toprağın hemen yanıbaşına değil
Derine bir mızrak gibi toprağın kalbine
Kucaklarcasına
Canına can katarcasına

Güneşli ve Lodoslu bir günde
Bulutlu gökyüzü olsaydın sen
Ben metrelerce salınmış ipiyle rengarenk bir uçurtma olurdum ben
Rüzgarı altıma alır ve sana ulaşmak için uçar uçar uçardım
Bazen darılmış gibi yapıp ineceğim,
İlk esintiyle gelip gözlerine bakacağım..
Gözyaşların akıncaya ve sen hıçkırıncaya kadar orada olacağım.

Billur ve Dalgalı bir okyanus olsaydın eğer
Ben büyük değil küçük bir balık olurdum
Merhametinin enginliğinde kaybolmak için
Dalgalarınla okşamak istersen, buradayım…
İstersen sadece bak bana..
Sadece gör beni…
Ömrüme ömür katsın
Hüznümü dağıtsın

Hırçın rüzgarlara yarenlik eden bir dağ olsaydın
Ben de kısa kış güneşinin vedasından sonra
Kendini koyuveren kar tanesi olsaydım
Üst üste toplasam bütün tanıdıkları
Övgüler düzsem eşşizliğine
Yıldızları kıskanıyorum hemen yanı başındaki
Bir de kardelenleri biliyorum
Güzelliğine güzellik katan…

Sen ne olursan ol ben seninle olacağım
Ateş isen su, hava isen bulut olacağım
Bedende nefes,
Sende ses olacağım!

Share

Ene Yusuf ya Ebi!

 time travel

 أنا يوسف يا أبي
محمود درويش – فلسطين

 
أَنا يوسفٌ يا أَبي.
يا أَبي، إخوتي لا يحبُّونني،
لا يريدونني بينهم يا أَبي.

يَعتدُون عليَّ ويرمُونني بالحصى والكلامِ
يرِيدونني أَن أَموت لكي يمدحُوني
وهم أَوصدُوا باب بيتك دوني
وهم طردوني من الحقلِ
هم سمَّمُوا عنبي يا أَبي
وهم حطَّمُوا لُعبي يا أَبي

حين مرَّ النَّسيمُ ولاعب شعرِي
غاروا وثارُوا عليَّ وثاروا عليك،
فماذا صنعتُ لهم يا أَبي?
الفراشات حطَّتْ على كتفيَّ،
ومالت عليَّ السَّنابلُ،
والطَّيْرُ حطَّتْ على راحتيَّ
فماذا فعَلْتُ أَنا يا أَبي،
ولماذا أَنا?

أَنتَ سمَّيتني يُوسُفًا،
وهُمُو أَوقعُونيَ في الجُبِّ، واتَّهموا الذِّئب;
والذِّئبُ أَرحمُ من إخوتي..
أبتي! هل جنَيْتُ على أَحد عندما قُلْتُ إنِّي:
رأَيتُ أَحدَ عشرَ كوكبًا، والشَّمس والقمرَ، رأيتُهُم لي ساجدين؟

 

Ben Yusuf Babacığım!

Babacığım, kardeşlerim ne seviyorlar ne de aralarına alıyorlar!

Bana taşlarla ve kelimelerle saldırıyorlar!

Methetmek için ölmemi istiyorlar!

Beni dışarıda bıraktılar ve evimizin kapısını kapattılar!

Yerimden (Yurdumdan)  sürdüler…

Babacığım üzümlerimi zehirlediler…

Oyuncaklarımı kırdılar.

Hafif bir rüzgar saçlarımı oynayınca beni kıskandılar!

Bana ve sana karşı nefretleri alevlendi..

Ben onlara ne yaptım babacığım!

Kelebekler benim omuzuma kondu,

Kuşlar  ellerime geldi!

Ne yapmıştım babacığım?

Neden ben ?

Sen bana Yusuf dedin  ve beni kuyuya attılar!

Kurda suçu attılar

Halbuki daha merhametliydi Kurt, Kardeşlerimden…

“Onbir yıldızı, güneşi ve ayı gördüm, bana secde ederken” dediğimde

hata mı ettim kimseye?

Mahmud Derviş-Filistin

(Arapça’dan yaptığım çevirideki kusurumlarım için affınıza sığınırım. Kontrol edebilmeniz için de İngilizce çevirisini ilave ediyorum.)

I Am Yusuf

Oh my father, I am Yusuf
Oh father, my brothers neither love me nor want me in their midst
They assault me and cast stones and words at me
They want me to die so they can eulogize me
They closed the door of your house and left me outside
They expelled me from the field
Oh my father, they poisoned my grapes
They destroyed my toys
When the gentle wind played with my hair, they were jealous
They flamed up with rage against me and you
What did I deprive them of, Oh my father?
The butterflies stopped on my shoulder
The bird hovered over my hand
What have I done, Oh my father?
Why me?
You named me Yusuf and they threw me into the well
They accused the wolf
The wolf is more merciful than my brothers
Oh, my father
Did I wrong anyone when I said that
I saw eleven stars and the sun and the moon
Saw them kneeling before me?

Share

Dünya’da baş gösteren kriz sebebiyle insanların farklı çözüm önerileri aradığını biliyoruz. Bir yandan Das Kapital’in hızlı yükselişi ve insanların uzun zamandan bu bir yana koyduğu fikirleri gündemlerine tekrar almalarını ilginç buluyorum. Bu arada Das Kapital’in ikinci ve üçüncü ciltlerini yazmaya Karl Marx’ın ömrü yetmediği için Engels notlarından tamamlamıştır. Bu arada Komunist manifesto’sunu da okumak farklı bir bakış açısı uyandırabilir.

Farklı bir yaklaşımın da Japonların kriz için kullandıkları kelimede saklı olduğunu öğrendim.

危=”tehlike”  機=”fırsat”.

Japonların kriz için kullandıkları “kiki” kelimesi tehlike ve fırsat kanjilerinden oluşuyor. Yani dikkatli olanlar için fırsatlarını da riskleriyle birlikte getiriyor.

En komik yaklaşım da Hıncal Uluç’un Pazar Neşesi bölümünden geliyor:

Amerikalı yatırım uzmanı Dr. Marc Faber bu ayki köşe yazısını şu şekilde bitirmiş:
“Federal hükümet bize 600 dolarlık bir geri ödeme yapıyor. Eğer bunu büyük mağazada harcarsak para Çin’e gidecek.
Benzin alırsak Araplara. Bilgisayar alırsak Hindistan’a, giyim eşyası alırsak Pakistan’a, sebze ve meyve alırsak Meksika, Honduras (?) ve Guatemala’ya gidecek. Düzgün bir araba alırsak Almanya’ya, gereksiz çerçöpe yatırsak Tayvan’a gidecek ve bunların hiçbiri Amerikan ekonomisine fayda sağlamayacak. Parayı ülkemizde tutmanın tek yolu hayat kadınlarına ve biraya harcamak, çünkü artık ülkemde üretilen şeyler sadece bunlar. Ben iyi bir vatandaş olarak üzerime düşeni yapıyorum..”

Share