Mizrah insanlarının ruhları hep özgürdür. Ruhlarının tadını aldığı özgürlüğün lezzetini hiç bir zaman unutmazlar. Özgürlüklerine bu kadar inanan insanların hürriyetlerini ellerinden almak o kadar da kolay değildir.Bulundukları mekanın ve yerin kısıtlayıcı unsurlarının onlar için bir önemi yoktur; ruhları, kalbleri ve gönülleri hep özgürdür.
Onların ortaklığı gönül ortaklığıdır. Her güneşin doğuşu onların bu bağlılığını arttıran önemli bir sebeptir. Onlar insana ait herşeyin bizim için orada var olduğunu bilecek kadar erdemlidir. Birbirlerinin her türlü hatasını kapamakta gece kadar örtücüdü ve birbirlerine karşı toprak kadar cömert ve her durumda İsa kadar merhametlidirler. Mizrah’ın ruhlarının bir yanı kutsanmışlığın ağırlığı içinde olan herşeyin sahibinin olacağının şuuru içinde teslimiyet içindeyken diğer yanları ise neşeyi ve mutluluğu son noktasına kadar yaşama gücüne sahip hayat neşesiyle doludur.
Her durumda bir diğerinin sıkıntısını kendi derdi gibi görüp bunun için çırpınan ve acısını paylaşan insanlardır. Hatta söylemedikleri sıkıntılarını bile hissederek bunun sebebini öğrenip çözmeye çalışırlar.
Onlar aydınlığa gönül vermiş ışık savaşcılarıdır!
Dört nala gelip uzak asya’dan
Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket bizim
bilekler kan içinde
dişler kenetli
ayaklar çıplak
ve bir ipek halıya benzeyen toprak
bu cehennem bu cennet bizim…
yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine
bu hasret bizim!