Karanlığımı ışıkla boğdum,
Endişelerimi kavuşmak ümidiyle,
Kabuslarımı hayalinin aydınlığında unuturken,
Sessizliği sesle öldürürken;
Ben sensizliği ne yapacağım?
Söyler misin fesleğen kokulum..
İşte o mumun aydınlattığı soluk ışıklı odada,
Dalga seslerine Poyraz’ın uğultusunu katık yaparken,
Tahta koltuğun gıcırtısına, sobadaki odunun çıtırsına
dalıp seni düşündüm…
Sende ben baharda yağmur sonrası
çıkan gökkuşağı gülüşünü,
Kız kulesi kadar nazlı duruşunu,
Üsküdar’da gün batımı kadar göz alıcı bakışını seviyorum.
Sende ben Hisar’da açan Erguvanlar gibi tazeleyen buseni,
Piyer Loti’de dolaşan kediler gibi içtenliğini,
Sokaktan alınmış bir kestane kadar sıcak sohbetini seviyorum.
Binbir gece masallarından alınmış bir hikaye kadar gizemli kelimelerine dalmayı,
Ellerinin arasında sıcak bir buz gibi eriyip kaybolmayı,
Nefesinle nefsimi yakmanı seviyorum.
Sende ben ümidi,
rüyalarımı,
geleceği,
gündüzleri,
geceleri,
cenneti,
cehennemi,
hatta araf’ı,
gün doğumunu,
gün batımını,
göz yaşını,
hüzünü,
kederi,
neşeyi,
insana ait olan herşeyi seviyorum.
Sende ben seni seviyorum, seni İstanbul kadar seviyorum….